Ender Ekim
Dillere pelesenk olmuş bir hatıradır; Mehmet Akif Ersoy ileri bir tarihte görüşmek üzere arkadaşıyla sözleşir. O gün yağan yağmur arkadaşında, Akif’in gelemeyeceği düşüncesini doğurur ve yakındaki komşusunu ziyarete gider. Fakat olayın hiç de beklediği şekilde neticelenmediğini eve geldiğinde hane halkından öğrenir. “Akif Bey geldi. Sırılsıklamdı. İçeriye buyur ettik fakat kabul etmedi. Selam söyledi.” Arkadaşı ertesi gün Akif’in kapısındadır. Gayesi, özür dilemektir. Aldığı cevap ise Asım’ın nesline yol gösterecek cinstendir: “Verilen bir sözden dönmek, ölüm ya da ona yakın bir felaket sonucunda mazur görülebilir”. Bu olaydan sonra Akif, arkadaşına altı ay dargın kalmıştır.
Tarihimizdeki ibretlik bu sahneyi, arkadaşlık, verdiğimiz söze sadık kalmak çerçevesinde farklı yazılarda okumuş olabilirsiniz. Zamanınızdan fazla çalmadan, yaşanan bu olaya farklı bir perspektiften bakıp, konuyu zaman mefhumuna getirmek istiyorum. Bizim medeniyetimize göre insan ömrü saatlerden değil, nefeslerden oluşur. Vefat eden birisine son saniyesini verdi değil, son nefesini verdi deriz. Ömür birkaç sayılı saat değil, birkaç sayılı nefestir bizler için. “Ha saniye demişiz ha nefes demişiz. Ne önemi var?” diyemeyiz. Çünkü kullandığımız kelimeler kadarız. “Çocuğunu aldırdı” ile “Çocuğunu öldürdü” arasında nasıl ki bir gönül sancısı farkı varsa, “Saniyemi çaldı.” ile “Nefesimi çaldı.” arasında da koca bir medeniyet farkı vardır.
Bu hatıra vesilesiyle, Akif’in iç dünyasına yolculuk yapmaya çalıştım. (Haddim değil, gönlüm o kadar kuvvetli de değil.) Sırılsıklam ıslanmış bir halde ne hissetti? Neden altı ay dargın kaldı? Üstelik kendisinden özür dileyen yakın bir arkadaşına. Affetme eylemindeki ecri o bizlerden daha iyi biliyordu. Merhametliydi hiç şüphesiz. Öyleyse derdi neydi? Hakiki cevabını belki de hiçbir zaman bilemeyeceğiz ama benim gönlümü tatmin eden cevap, nefeste saklı. Zannımca, eğer arkadaşı Akif’in parasını çalmış olsaydı affederdi. Kalbini kırsa affederdi. Ama arkadaşı oraya gelirken, beklerken ve evine dönerken aldığı nefesleri çaldı. Safahat gibi bir eseri yazmış, bir millete İstiklal Marşı’nı hediye etmiş, Asım’ın nesli diye bir dert edinmiş insan için bunun ne anlama geldiğini sanırım anlatmaya gerek yok. Belki de safahat iki sayfa daha fazla olabilirdi. Asım’ın neslinden bir genç, sadrına şifa bir makale daha okuyabilirdi.
Modern çağda, zaman kadar fazla konuşulan, yazılan başka bir konu var mı bilmiyorum. Zamanı etkili kullanma teknikleri, planlama dersleri, bu konuda hazırlanan Youtube videoları, alınan profesyonel yardımlar… Malum hepimiz zamanın bereketsiz olduğundan şikayet ediyoruz. Peki birbirimizin ömründen çaldığımız nefeslerin farkında mıyız? Eğer farkında olsaydık kendisini dinlemek için gelen insanları bekletir miydi konuşmacılarımız? Aradığımız her telefonun ucunda, gereksiz telesekreter konuşmaları olur muydu? Tüm hazırlıklar yapılmışken, ev sahibine son dakikada gelemeyeceğimizi söyleyebilir miydik? Örnekler maalesef ki sayfaları dolduracak kadar çoğaltılabilir. Nefeslerimizi menfi örneklerle tüketmenin anlamı yok. Gelin biz Akif’in nefesine dikkat kesilelim. Akif, buz gibi bir havada tüm ülkenin üzerine nefesini soludu. Oluşan buğunun üzerine “Asım’ın nesli” yazdı. Bir nefes, bir nesildir. Nefesimizi tuttuk, Asım’ın neslini bekliyoruz.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…