Geçtiğimiz Cuma günü ibadete açılan Taksim Camii, yaklaşık bir buçuk asırlık bir mücadelenin ardından İstanbul’a kazandırılmıştır. Taksim’e bir camii yaptırma fikri, 93 harbi diye meşhur olan 1877-1878 yıllarında yapılan Osmanlı-Rus savaşından sonra gündeme gelmişti. Ama kuvveden fiile bir türlü çıkamamıştı. Hele hele Cumhuriyet döneminin terk partili yıllarında camileri ahır ve depo yapan, satıp genelev olarak kullanılmasını sağlayan Kemalist laiklerden Taksime cami yaptırmalarını beklemek, akrepten bal yapmasını beklemek kadar abesti. Nihayet bugüne kadar geciktirilmesine hep o kafa engel olmuştur. Taksime cami yapmalarını bırakın fethin sembolü olan Ayasofya’yı ve Bezm-i Âlem camilerini müzeye çevirerek bu konudaki zihniyetlerinin ne olduğunu açıkça ortaya koymuşlardı.
Bölgedeki pek çok kiliseye karşı sadece Ağa Camiinin Taksim’e selam durduğunu yetersiz gören Nazım Hikmet’in bile bundan içi sızlamış olmalı ki duygularını dizelere şöyle dökmüştü:
Havsalam almıyordu bu hazin hali önce
Âh! Ey zavallı cami seni böyle görünce
Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım
Allah’ımın ismini daha çok candan andım.
Demokrat Partinin 1950’de iktidara gelmesiyle Taksim cami arayışları yeniden hız kazanmıştı. Fakat devlete çöreklenmiş olan cami karşıtı chp’li kemalist laikler yine engel olmuş ve darbe ile Menderes’i idama götürmüşlerdi. Demirel ve Özal dönemlerinde de girişimlerde bulunuldu ve yine aynı engellemelerle Taksim’e bir türlü cami yaptırılamadı. Merhum Erbakan hocamız da bunu gündemine aldı ve 28 Şubatçılar ona da yaptırtmadılar. Son olarak 2013 yılında Taksim’e cami yapılma projesi hayata geçirilmek istenirken Gezi olayları patlak verdi.
Nihayet Taksim Cami’nin temeli Şubat 2017’de atıldı. Anıtlar Kurulu’nun kontrollü el kazıları yaptırdığı caminin inşaatına Haziran 2017’de başlandı.
İbadet alanında 3 bin kişinin aynı anda namaz kılabileceği camide, dış avluda cenaze namazı kılabilecek kişi sayısı ise 2 bin 400… Kadınlar için 465 metrekarenin ayrıldığı camide, 620 kadın bir arada namaz kılabiliyor. Caminin açık ve kapalı toplam namaz kapasitesi ise 4 bin kişi.
Evet, geç de olsa Taksim, nihayet camisine kavuştu. Bizim medeniyetimiz cami merkezli bir medeniyettir. Rasûlullah (sav), Mekke şirk devletinin teröründen kurtulduğu ilk fırsatta, hicret esnasında, daha Medine’ye varmadan konakladığı Kuba’da ilk mescidi inşa etmişti. Medine’ye varınca da Mescidin inşası ilk icraatlarındandı. Mescid inşasıyla kalplere, mescidin yanında suffe yatılı eğitim kurumuyla kafalara, inşa ettirdiği Medine çarşısıyla da karınlara hitap etmişti. Çünkü insan bedenen ve ruhen inşa edilmeye muhtaç bir varlıktır. Dolayısıyla İnsan, üç “K”dan yani KAFA, KALP ve KARINdan ibaret olarak da tanımlanmaktadır. Bu tanımla, insanın etkilenme yolları, avlanma odakları ve kendini ispat edebilmesi için sahip olduğu değer merkezleri dile getirilmiş olmaktadır. (Prof.Dr.İ.Lütfi Çakan, Hadislerle Gerçekler, 1/48).
Yüce Allah, Hayat Kitabımızda camilere kimlerin sahip çıkacağını şöyle buyurur: “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazını dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimse imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.” (9Tevbe:18).
Ayet, mescitlerin demir ve beton yığını olmaktan kurtarılması ve içlerinin de doldurularak manevî bakımdan da imar edilmesini, ancak Allah’a ve ahiret gününe iman edip bu imanlarına namaz ve zekâtlarını şahit kılan ve Allah’tan başka kimseden korkmayanların sağlayacağını açıkça beyan etmektedir. Taksim camisinin, mimarî imarının güzelliğine paralel olarak içinin de doldurularak manevi olarak imarının da gerçekleşeceğine inancımız tamdır.
“İslam davetinde ve İslam’ın kitleye mal olup yayılmasında büyük fonksiyonu olan camiler, zamanla cemiyet hayatından çekilerek sadece ibadete ayrılmış yerler haline geldi ve “Cemaat” denilemeyecek kadar az sayıda ve vasıfta Müslümanlarla baş başa kalarak uzlete çekildiler. İslam davetçisi, İslamî bir cemiyet oluşturmak ve İslam’ı bütün bir cihana yayabilmek için camiye gereken değeri vererek Rasûlullah zamanındaki aksiyon ve aktivitesine kavuşturmak mecburiyetindedir. Bunun için de Allah’a bağlı, gayretli, kabiliyetli, davet için çırpınan imam ve hatiplere muhtacız.” (Prof. Dr. Ahmet Önkal, Rasûlullah’ın İslam’a Davet Metodu, s.249).
İnşallah Taksim camii, bu anlamda bir fonksiyon icra eder.
Unutmayalım ki camiler, sadece namaz kılma ve kıldırma mekânları değildir. Dinin bütün doğrularının korkusuzca dile getirildiği ya da getirilmesi gereken yerlerdir. Camiler, toplumun kanını günde beş defa temizleyen bir kalptir. Sezai Karakoç üstadın ifadesiyle “Cami; mihrabıyla bir ma’bed, minberiyle bir devlet, kürsüsüyle bir mekteptir.” Dolayısıyla cami kavramını iyi algılamak, onun misyonunu iyi kavramak gerekir.