Dünyanın yaratılışından itibaren tek bir sınav, tek bir mücadele var. Her geçen yüzyılda, imkânlar ve mücadelelerin şekilleri değişse de, değişmeyen iki şey var; insanoğlunun kendini ve diğer insanları nefis üzerinden sömürmesi.
İnancımız, yaşadığımız topraklar, ceddimizden gelen örf ve adetler, bize bu batıl sömürücü düzene karşı, mücadele inancı ve azmi veriyor. Veriyor vermesine ama “ hangimiz bunu hissediyor, hangimiz fark ediyor, kaçımız hazır? ” Burası tamamen bir muamma.
İnsanoğlunun ahir zamana doğru olan yolculuğunun noktalanacağı zamanı bilemesek de, kaçınılmaz sona, her gün biraz daha yaklaşıyoruz.
Peki, insanoğlu ne yapıyor?
İnsanoğlu, yine kendisi gibi topraktan yaratılanların, ateşten yaratılan Şeytanlar ve şeytanlaşmış insanlarla iş birliği yaparak, sergilemekte olduğu oyunlara karşı yaşam mücadelesi veriyor ama bir tarafı prangalı. Ne yazıktır ki bu durum, din, millet, coğrafya farkı gözetmiyor. İslam, ümmet, kutsal topraklar ve İslam’a hizmete hazır tüm yürekler, bu prangaları kırmaya öncü olmalı. Kıramıyor mu? Kıracak nesiller yetiştirmeli.
“ Nedir bu prangalar? ”, dediğinizi duyar gibiyim. “ İlk Emir ”e riayet etmeyerek yani okumayarak, düşünmeyerek, mücadeleden kaçarak, nefsimizi bu prangalara kendimiz hapsediyoruz, aslında.
Nefis hapishanesinin duvarları, toplum. Gardiyanları, toplumların sözde önde gelenleri. Maltaları, caddeler. Yemekhaneleri, oy sandıkları. Gökyüzü yani umuda açılan tek pencereleri, televizyon, telefon, internet yani, yeni nesil medyadır. Yok, mu bu bozuk düzenin kurtuluşu? Oku! Tefekkür et! Mücadeleden Vazgeçme!
İnsanlık için yazdık. Ya İslam için?
Bugünün kuklacıları, medya ile insanlığı, büyük algı oyunlarına esir etmiş vaziyette. Kendimin de, batıla karşı, Hakk’ın yanında mücadele edebilmek adına, bir parçası olmayı hedeflediği, radyo, sinema, televizyon gibi medya dünyası, biz gençleri, oldukça etkisi altına almış durumda.
Şüphesiz ki; Rabbimiz, insanoğluna, dünya üzerinde başka hiç bir varlığa vermediği, akıl ve muhakeme gücünü vermiş, “ En üstününüz en ziyade takva ehli olanlarınız yani buyruklarıma en çok uyanlarınızdır “ diye buyurmuşken, ateşten yaratılanı, topraktan yaratılana üstün görüp, insanlığa düşman olanlar, bizi tam olarak bu noktadan vurmaya devam etmekte. Akıl ve muhakememizi istedikleri gibi, subliminal mesajlarla etkisi altına almaktalar.
Nedir bu subliminal mesajlar?
İlk defa sinema salonlarında, ürün satışlarını arttırmak için ortaya çıkan subliminal mesajların, giderek hızlanan ve şekil değiştiren etkisi tartışılamaz.
İki tür subliminal mesaj türü mevcut, insanoğlunu sömürmek için.
İşitsel subliminal ve görsel subliminal.
Görsel subliminale en güzel örnek, 25. Kare. Kamera kaydında 1 saniyede çekilen 24. karenin altına yerleştirilen, aslında sinema salonlarında yiyecek, içecek satışı için denenmeye başlanmış, daha sonra bilinçaltını karalamak, elde tutabilmek için, her türlü amaca göre kullanılan deneysel faaliyettir.
İşitsel subliminal ise, beynimizin 20 ila 20.000 Hertz arasındaki sesleri iletmesiyle başlayan bir bilinçaltı gerçeğidir. Bunun dışında kalan sesleri, beynimiz kulağımıza iletemez ve bilinçaltına depolar. Her ne kadar, işitsel subliminal de, tıpkı görsel subliminal gibi, kapitalist sisteme, ekonomik olarak hizmet etse de, savaşlarda ve sömürdükleri ülkelerde, halkı etkileri altına alabilmek için, toplumun direncini kırmak suretiyle, türlü şeytani oyunları da oynamaktan geri kalmamaktalar.
Ne yapmalıyız?
Evvela, “ İslam’ın İman Esasları ve yüklediği temel görevler “ ruhumuzu ve bedenimizi kuşatmalı. Sonra da, kendine, ailesine, çevresine, milletine, devletine ve tüm kâinata faydalı olmayı şiar edinen bir nesil olmak ve nesiller yetiştirmek. Bu hedefi zinde tuttuğumuz sürece, inancımız, mücadelemiz taze kalacak, elimizden geldiğince nefsimize, medya zehirlenmelerine karşı mücadele edeceğiz. Gayret bizden, Yardım Rabbimiz ’den inşallah. Allaha emanet olunuz.
Ahmet Talha Özgenç