Nureddin hoca, yeni piyasaya çıkmış türedi birisi değildir. Ömrünü İslam’a hizmete adamış hasbî bir insandır. Onun bütün söylemleri ortadadır. Gizli kapaklı bir iş çevirmemiştir. Her insan gibi onun da hataları olacaktır. Hatadan masum olması düşünülemez.
Şimdi kalkıp da 2007 ve 2011 yıllarında yapmış olduğu konuşmalardan cımbızlama yaparak montajlayıp servis edenler, bu işi boşuna yapmamışlardır. Yaklaşık onaltı yıldır iktidarda olan bir lideri, her türlü Bizans oyununa başvurarak indiremeyenler, 2019 seçimini hedefleyerek bir takım oyun kurmanın peşindedirler. Bu oyunlardan şu anda gün yüzüne çıkanı, Reis’i iktidar yapan kesimle Reis’in arasını açmak, onları birbirine düşürerek 2019 seçimlerinde onu seçtirmemektir. Gün olarak “Dünya Kadınlar Günü”nün seçilmiş olması ve Nureddin hocadan montajladıkları konunun paralelliği, size hiç ilginç gelmiyor mu? Tamamen tevafuk olabilir mi?
İşte başta Reis ve Bahçeli olmak üzere “Dünya Kadınlar Günü”nün girdabına kapılarak, anlayıp dinlemeden, bağlamından koparılmış ve tuzak kuranların amacına hizmet edecek şekilde kurgulanmış bir görüntü ile ilgili alelacele demeç vermişlerdir. Bu da İslam düşmanlarını ve “Bu beden benin değil mi istediğim şekilde kullanırım, hamile kalırım ama evlenmem” diyen aşağılık takımını ve sempatizanlarını sevindirmiştir.
Burada yapılması gereken, gaza gelmeden, tuzak kuranların oyununu önceden sezerek, toplum içerisinde hatırlı ve seviyeli bir hocanın Köşk’e çağrılıp konuşulması olmalıydı. Reis’in, Nureddin hocayı tanıdığı kanaatindeyim. Yoksa medya aracılığı ile yeni tanıyor değildir. Ayrıca konuşmaları bir bütün olarak dinlenmeliydi.
Evet, bütün bunlar olmadı, ok yaydan çıktı. Bu saatten sonra ne yapmalıyız?
Reis de bizim, Nureddin hoca da. “Tayyip gitsin de ne olursa olsun” diye bir araya gelmiş olan uluslararası müstekbir güçlerle, onların yerli işbirlikçilerinin tuzaklarını boşa çıkararak heveslerini kursaklarında bırakmalıyız. Türkiye ve onun Cumhurbaşkanı aleyhine güç birliği yapan Küresel şer güçlerinin amaçlarına hizmet etmemek için, Reis’e desteğimizden bir milim bile geri durmamalıyız. Çünkü konjonktür gereği Sayın Cuhurbaşkanımızın yıpratılmaması ve desteklenmesi gerekir. Çünkü zaman, hatalarda odaklanıp, müslümanlar lehinde olanlara kör ve sağır kesilme zamanı değildir.
Nureddin hocamıza da sahip çıkarak, Müslümanları birbirine düşürmek ve güçlerini parçalamak için cımbızlanmış sözleriyle, konu mankeni olarak kullanıldığını her fırsatta dile getirmeliyiz. Medya çakallarına yem etmemeliyiz. Onun görüşlerine parçacı değil bütüncül yaklaşmalıyız. Küçük kızlarla evlilik meselesindeki ictihatları güncellemeden nakletmesinde olduğu gibi bazı tercih hatalarını da onun insanlığına verip devâsa doğrularını görmezden gelmemeliyiz.
Onun asansör fetvasının altına ben de imzamı atarım. Kadının cinsel obje görüldüğü ve yapılan yayınlarla cinsel olarak tahrik olan bir toplumda bir kadınla bir erkeğin asansörde tek başlarına bulunmalarını ben de son derece sakıncalı buluyorum. Asansörde tecavüz ve taciz olaylarını basında çok okuduk. Ben eşim ve kızımın tek başına, bir erkekle asansöre binmesini istemem, içime sindiremem. İçine sindiren mezhebi genişlere de bir şey demem. Onlar da bana bir şey dememelidir. Tercihime saygı duymalıdır. Çünkü bu tercihimin ne ferde ne de kamuya hiç biz zararı yoktur.
Hz. Ömer’in oğlu Abdullah (r.a), “Rasûlullah hayatta iken kadınlarımıza bağırıp çağırmaz, yanlış hareket yapmazdık. Bu konuda vahiy gelmesinden korkardık. O, Rabbine kavuşunca, vahiy kesildi. Biz de eski halimize döndük” diyerek bir itirafta bulunmuştur. Yani kadın algısı ile ilgili dinin getirdiği ilkelerden ziyade, töre, gelenek ve göreneklerin hâkim olduğu bir gerçektir. Yirmi üç yıllık tebliğ hayatında Rasûlullah (sav), bedevî bir toplumdan medenî bir toplum çıkarmış ve adam yerine bile konulmayan, sadece cinsel meta/obje olarak değerlendirilen kadına itibar kazandırmıştı. Abdullah b. Ömer’in de itiraf ettiği gibi İslam’ın kadına kazandırdığı bu itibar, zamanla yok edilmiştir. Rasûlullah’ın ağzından hadisler uydurularak kadın aleyhtarlığı yapılmıştır.
İşte İslam’ın getirdiği medeni hayat ne var ki, pek devam edemedi. İlk asırlarda tohumları atılan sosyal çalkantıların, fitne tehlikelerinin, kadınları sarsmasından korkan erkek takımı, onları duvarların arkasına hapsetmeyi çare zannettiler. Bu sakat düşüncelerini tatbik ettirebilmek için de Hz. Peygamber’e yalan isnad ettiler. Çünkü Kur’an-ı Kerim’e, işlerine yarayacak ayet eklemek ellerinden gelmiyordu, hadisi kullanmaya mecbur kaldılar. Hudeybiye anlaşmasından sonra hanımı Ümmü Seleme’nin görüşüyle hareket eden bir Peygamberin modeli ortada iken “Kadınlarla istişare edin fakat dediklerinin zıddını yapın ki, doğruya erişesiniz” uydurmasını, O yüce insana isnad etmekten utanmayan müslümanlar zuhur etti. Hem de “Ben söylemediğim halde bana yalan isnad eden, cehennemdeki yerine hazırlansın” mütevatir hadisi ortada durduğu halde!!!
İşin en acıklı tarafı, bu istismarın farkında olmayan bazı safdil âlimlerimizin sergiledikleri manzara olsa gerektir. Hâkim-i Tirmizi’nin bu çerçevede yürüttüğü kadın algısı, ibret alınacak mahiyettedir: Miladi IX. Asrın muhaddisi, Nevâdiru’l Usûl adlı hadis kitabında; “Hanımlarınızı sokağa bakan odalarda oturtmayın, onlara yazı yazmayı da öğretmeyin” (Hakim-i Tirmizi, Nevâdiru’l Usûl, s.270) ibaresini Hz. Peygamberden nakletmekte ve bu emrin hikmetini açıklamayı da vazife bilmektedir. Güya kadın yazı öğrenirse, söyleyemediğini yazıya geçirip fitneye düşürebilirmiş! Öyleyse suyu başından kesmek gerekirmiş.
Bu konuda Hz. Ömer’e de yalan isnad etmekten geri kalmamışlardır. İbn-i Kuteybe’nin Uyûn’ul Ahbâr’ında kadınlara karşı sürdürülecek siyaset konusunda Hz. Ömer’e şu yalan haber isnad edilmiştir: “Onlara karşı çıplaklıktan yardım isteyin/fazla elbise almayın ki, dışarı çıkıp fitneye düşmesinler. Onlara çokça ‘hayır’ deyin. ‘Evet’ veya ‘olur’ demek onları daha çok istemeye teşvik eder.” (İbn-i Kuteybe, Uyûn’ul Ahbâr, 4/78)
Tarihin derinliklerinde bir kısım ulema, sahih hadisleri görmezden gelerek, yaşadığı devrin kadın algısının baskısıyla, kadınlara karşı bu denli tefrit duruşu sergilemişlerdir. Bu tefrit anlayış da, zamanla ifrat görüşleri tetiklemiş ve günümüzde olduğu gibi İslam’ın kadına verdiği o asil makam yozlaştırılmıştır. Bugün toplumun birçok kesimi tarafından kadın “ensesinden tutulup yatağa atılması gereken” bir varlık olarak düşünülür. 1973 yıllarında İmam-Hatip Lisesi öğrencisi iken genç kızlar ve genç bayanlar yavaş yavaş çarşı pazarda gözükmeye başlamıştı. Kayseri’de Kurşunlu caminin parkında birkaç arkadaş oturuyorduk. Yanımızda bulunan ve yaşları 50-55 civarında olan iki kişiden biri “Gençler! Sizler melek gibisiniz” dedi. Biz de “Neden amca” dedik. “Bizim zamanımızda bu kadınları böyle sokakta görsek hemen dağa kaldırırdık” dediler. Hâlâ kulaklarımda çınlayan bu sözler, şu gerçeğin altını çiziyor:
“Mü’min erkeklerle mü’min kadınlar birbirinin velileri/dost ve yardımcılarıdır. Bunlar iyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar…” (Tevbe:9/71)
“Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık.”(Hucurat:49/13)
“Birbirinizden olduğunuz için erkek olsun, kadın olsun benim yolumda çaba gösterenlerden hiç kimsenin çabasını boşa çıkarmayacağım.” (Âl-i İmran:3/195) ayetlerinde erkeğin yanında yer alan ve “İNSAN” alan kadına, Allah’ın gör dediği yerden bakmayanlar, kadını cinsel obje konumuna indirgemiştir.
Medya ve filmlerle daha çok tahrik edilen günümüzde de durum pek farklı değil. Onun için Nureddin hocanın asansör fetvasına kalıbımı basarım. Bu, sapıklık değil, kadının iffetini koruma çabasıdır. Ne zaman ki toplum kadına “Kadın da erkekler gibi insandır” gözüyle bakar ve İslam ahlak kuralları toplumda hâkim olur, kadın; erkeklerin vahşî bakış ve tacizlerinden emin bir toplum yapısı oluşur, işte o zaman “asansör fetvası” güncellenir. Medyanla, karma eğitiminle, pornografik filmlerinle toplumu tahrik et, sonra böylesi bir toplumda kadının, toplumun azgınlaşmışlarının tacizinden korunması için, sorulan soruya karşı tedbir sadedinde fetva üret, daha sonra da, “Sen kadını aşağılıyorsun” diye medya huzurunda hocayı azarla. İşte bunu yemezler. Bu, kadını aşağılamak ve sapıklık değil bilakis onun iffetine yapılabilecek bir muhtemel bir eyleme karşı tedbirdir.
Gezi olaylarının artistlerinden biri olan M. Ali Alabora’nın; “Amaç ağaç meselesi değildir, hâlâ anlamıyor musunuz?” dediği gibi “Amaç Nureddin hocanın asansör fetvası veya kadının dövülmesi ile ilgili fetvası değildir. Reis’in rüzgârını giderip 2019 seçimlerinde yalnızlaştırmak için onu destekleyen müslüman kitle ile aralarını açmaktır. Hâlâ anlamadınız mı?” Oyuna gelmeyelim. Ne Reis’ten vaz geçelim, ne de Nureddin hocamızı çakallara teslim edelim. Allah, bize firaset versin.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi