Okullar açılıyor. Her yerde ve herkeste bir heyecan bir hazırlık var. Bakanlık öğretmen atamaları yapıyor. İl, ilçe milli eğitim müdürlükleri okulların fiziki olarak eğitim öğretime hazır olması için okul müdürleri ile sıkı bir işbirliği içinde yoğun faaliyetler yürütüyorlar. Öğrenci servisleri araçlarının genel bakımlarını yapıp eksiklerini gideriyorlar. Velilerde de alışveriş telaşı devam ediyor. Öğrenciler tatil rehavetini üzerlerinde atmak için daha erken yatıp daha erken kalkma gayretindeler. Memleketin neredeyse her noktasında bu tatlı heyecan sürüyor. Yapılan her şey bedenen ve ruhen sağlıklı nesiller yetiştirmek için. Her yıl, yapılan bu çalışmalar ile yaşanan heyecanların yanı sıra bir takım tartışmalar da yaşanmakta. Öğretmenlerin mali sıkıntıları, müfredatlar, atama sorunları, yeter sayıda öğretmenin bulunmadığı okullar, atanamayan öğretmenler, ücretli öğretmenlerin sıkıntıları, okula kayıt için velilerden alınmak istenen yardımlar, özel okul ücretleri, özel okullarda ve kurslarda çalışanların özlük hakları, denetle(me)me problemleri tartışılan başlıca konulardır. Bunlara belki onlarca sorun daha ekleyebiliriz. Sorunları sıralamak onların ilgililerce fark edilmesini sağlarsa ve bunlar çözülürse ne ala, değilse havanda su dövmekten öteye gidemeyecektir. Sıraladığımız, sıralamadığımız bütün sorunların bir an önce çözülmesi en büyük temennimiz.
Yukarıda belirtilen, belirtilmeyen sorunlara yaklaşım nasıl olmalı? Bu konuda şöyle düşünüyoruz: Bütün sorunları çözüme kavuşturma iradesi sergilenirken bizzat sahada ve konunun muhataplarıyla ülkenin her noktasına ön yargısız olarak gidilip görüşülmesi gerekir. Masa başında alınan karaların sadece yeni sorunları ortaya çıkardığını yaşadığımız süreçlerde gördük. Sahaya inenlerin muhataplarıyla görüşürken alınan bir takım kararları onlara kabul ettirmek düşüncesi taşımamaları, aksine onları objektif bir tutumla dinlemeleri gerekir. Muhatap alınanların, kendilerine görüş sorulanların da hiçbir kaygı taşımadan, gördükleri ve yaşadıkları sorunlar ile güzel ve doğru gördükleri uygulamaları tüm gerçekliğiyle ilgililere aktarmaları doğru adımlar atılması için çok önemlidir. Ayrıca değerlendirme ve çözüm arayışları sırasında devlet okulları ile özel öğretim kurumları birbirinden ayrı düşünülmemeli, sorunun bütün vatandaşlarımızı ilgilendiren bir ‘’ eğitim’’ sorunu olduğu unutulmamalı. Bir bütün içinde ele alınmalı konu. Yoksa herhangi bir sonuca ulaşmak mümkün olmayacaktır. Amacın üzüm yemek olduğu akıldan çıkarılmamalı çünkü bağcı, dövülmekten yoruldu.
Yeri gelmişken şu değerlendirmeyi de yapmak isteriz. Eğitim konusunun konuşulmaya başlandığı ortamlarda hemen ortaya Finlandiya, Güney Kore, Japonya, Almanya gibi ülkelerin isimleriyle eğitim modelleri ortaya atılır. Onların mutlaka örnek alınması gerektiği konusunda oldukça uzun süren sohbetler yapılır. Çözüm olarak da bu toprakların yabancısı olduğu sistemler sunulur. Bize göre bu, bir kutup çiçeğini çölde yaşatma ve çoğaltma çabasıdır aslında ve sonuç bellidir.
Yukarıda zikrettiğimiz saha çalışması sonunda ülkenin öğrenci, veli, iklim, coğrafya ve değerler gibi eğitimini doğrudan etkileyen ya da eğitimden etkilenen faktörlerin geniş çaplı analizi çok iyi yapılmalı. Daha önce kapsamlı bir çalışma yapılmış mı, bilmiyorum. Yapılmışsa da çalışma güncellenmeli. Sonra da elde edilen veriler doğrultusunda yukarıda belirttiğimiz eğitim muhataplarından alınan bilgiler de dikkate alınarak ilmin rehberliğinde ve bakandan bakana ya da siyasi partiden siyasi partiye göre değişmeyen ancak gerektiğinde yine bilimdeki gelişmeler doğrultusunda müfredatlarda güncellemelerin yapılabileceği, bu topraklara özgü bir eğitim modeli geliştirilebilir. O zaman ‘kayıp nesiller’ gibi bir kavram gündemimize hiç gelmez. Zaman alacak bir çalışma olur bu belki ama değer kanaatimizce. Yapılan ve yapılacak olan çalışmaların insanın yaratılışına uygun olması, bedenen ve ruhen sağlıklı nesiller yetiştirmeyi hedeflemesi, öğrenciyi; sorgulayan, araştıran, değerlendiren, analiz yapan, dünyayı tanıyan ama yetiştiği ülkenin değerlerine de yabancı olmayan, bu değerleri hor görmeyen aksine onlara sahip çıkan bir birey haline getirmesi gerekir. O zaman maziye yabancı olmayan, geleceğin her noktasında kendini hissettiren, ülkenin geleceğinden kuşkusu olmayan bir toplum olma yolunda sağlıklı adımlar atmış oluruz.
Atılan sağlıklı adımlar genç kuşakların bizim umudumuz olmasını da sağlayacaktır. Gençlerden asla umudumuzu kesmemeliyiz. Eugene İonesco ‘Kral Ölüyor’ adlı eserinde oyunun kahramanlarından Mari’ye şu sözü söyletir: ‘Genç kuşaklar evreni genişletir.’ Ancak gençleri iyi eğittiğimizde ve onlara sorumluluk verdiğimizde evreni değiştirme genişletme imkânı vermiş oluruz onlara. Aksi halde onlardan sürekli şikâyet etmenin ötesine geçemeyiz.
Bu ülke insanının pek çok zorluğun üstesinden geldiğini çok iyi biliyoruz. Büyük bir problem olarak önümüzde duran eğitim öğretim konusunun da çözüleceğine inanmak istiyoruz. Her şeye rağmen sorunların kısa sürede çözülmesini arzu ederek yeni eğitim ve öğretim yılının tüm paydaşlar için sağlıklı, huzurlu ve başarılı geçmesini temenni ediyoruz. Çünkü eğitim şart.
EYYUP YÜKSEL