H.Z Ali Efendimiz’in buyurduğu “Çocuklarımızı bulunduğumuz zamana göre değil, onların yaşayacağı çağa göre yetiştirelim.” sözü sanki şu son zamanlarda yaşadıklarımızı özetler ve uyarır gibi. Büyüklerimizin anlattığı “ben böyle mi yetiştirdim çocuğumu, bir bakışımla hizaya gelirdiler” dönemleri bitti. Ya da uzmanların uyardığı gibi “şunu şöyle yapınca çocuğunuz böyle olur” öğretileri bile yeterli olmamaya başladı. Çünkü çocuk yetiştirmede çocuğun karakterinn kişiliğinin hatta tercihlerinin oluşmasında üç etken var. Genetik yatkınlık, aile ve çevre. Çevre etkeni hep vardı ama şimdikiye oranla çok zayıftı. Eskilerin kötü çevresi sokaktaki yaramaz arkadaş, dedikoducu akraba ya da huysuz komşularla sınırlı kalırken artık çocuklarımıza etki eden çevre kocaman bir dünya.
Bu sahne Fransa’ da değil, çocuklarımızın elindeki tabletlerle odalarına girip evlerimizde kuruluyor. Artık kaçamıyoruz, saklayamıyoruz bu görüntüleri çocuklarımızdan. Tv açmayayım, tableti saklayayım yeterli değil. Çocuklarımız böyle bir dünyanın içindeler. Yaşadığımız çağda gördüklerimizi görmezden gelmek çözüm olmayacağı gibi bunu çağın normali olarak kabul etmekte doğru değil. Normalleştirmemeliyiz. Gözümüzün her gördüğüne saygı duymamalı saygı duyulmasına da izin vermemeliyiz. Çevre çok baskıcı olsada aile yine çocuğa olan etkide birinci sırada.
Çocukları takdir etmek, başarılarını alkışlamak, onları dinlemek ve özel olduklarını hissettirmek, özgüvenlerinin gelişmesi için çok önemlidir. Ailesi tarafından değer görmeyen, fark edilmeyen, ihmal edilen çocuklar sosyal medyada daha fazla vakit geçirme ve dayatmalardan daha fazla etkilenme eğilimindedirler. Medyanın sunduğu “Sen farklısın, sen özelsin, kendini göster” mesajları onları olmadıkları kişi haline getirebilir. İlgiyi dışarıda aramalarına neden olabilir. Anlaşılmadığını değer görmediğini düşünen bir çocuk ailesinden, eğer ailesi de “Dindar” ise dinden soğur. Ailesine duyduğu öfke nedeniyle dış çevrede kendini sahiplenen bir aile arar. Çocukları sahiplenecek şaşalı parıltılı bir altarnatif ise kollarını açmış onları bekliyor. Bu yüzden çocuklarımızla daha fazla zaman geçirmeliyiz. İlgi alanlarını kabiliyetlerini bilmeli desteklemeliyiz. Sıkmadan, baskıcı olmadan izlerini sürmeliyiz. ingilizcesini nasıl güçlendirelim diye dert ettiğimiz kadar namazı sevdirmek için neler yapmalıyımı dert etmeliyiz. Falanca okulun akademik başarısı yüksek diye öveceğimize şu okulun manevi eğitimi güzel mi diye düşünmeliyiz. Girdiğimiz çevreye, izlediklerimize çocuğuma faydalı mı diye bakmalıyız. Arkadaşlarını, arkadaşlarının ailelerini tanımalıyız. Çocuğumuzu nelere özendirdiğimizin farkında olmalıyız.
Yaklaşık 2 sene önce D&N de ödüllü çocuk kitaplarının olduğu bölümü inceledim. Bir kitabın kapağı dikkatimi çekti. Kapakta turuncu elbisesiyle dans eden bir erkek çocuğu vardı. Kitabın özetindeyse arkadaşlarından farklı hisseden erkek çocuğu Morris’in cesaretinin ve yaratıcılığının anlatıldığı yazıyordu.
Yani çocuklarımız etkilemek için her alanda çalışıyor aileleri çökertmeye çalışıyorlar. Biliyorlar ki aile çöktümü toplum ayakta kalamaz.
ŞEYMA DEMİRCAN NAMAZCI
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-