Herkesin dünyevî hayatı, bir gün sonlanacaktır. Belki de hayatta bir kez ölümü tadacağımız ve akıbetimizi bilmediğimiz içindir ki ölümden korkabiliriz. Ne var ki bilhassa anksiyete bozukluğu olanların önemli bir kesiminde bir dereceye kadar normal karşılayabileceğimiz ölüm korkusunun çok yaygın ve ileri boyutta olması, bir psikolojik sorun olarak ölüm kaygısını gündeme getirmektedir. Ümit içermeyen, uhrevî/manevî ufuk alametleri göstermeyen, aşırı ve bilinçsiz ölüm korkusu, kişilerde ölüm kaygısına yol açtığına göre hem ölüm korkusu, hem de ölüm kaygısının giderilmesine yönelik en doğru yöntemleri bilmekte fayda vardır.
Ölüme, korkunun ötesinde kaygısal bir duygu ile bakan bir kişide hızlı kalp atışları, boğulma, terleme, titreme ve nefes darlığı gibi değişik pisko-somatik rahatsızlıklar baş gösterir. Bu bedenî rahatsızlıklar, gayri ihtiyarî olarak kişinin sosyal hayatını da olumsuz etkiler. Ölüm sonrasına dair müspet bir açılım sergileyemeyen, manevî belirsizlikler ve boşluklar içinde yok olma duygusuna/fikrine kapılır ve dehşete düşer. Ahirete iman esasını içselleştirememiş bir kişinin şiddetli bir şekilde hissettiği korkusunu nasıl yenebilir? Psikoloji bu konuda tatmin edici başa çıkma stratejileri geliştirebiliyor mu?
Ölüm Kaygısına Yol Açan Faktörler
Modern dünyanın insanı, her şeyin garantisini ister. Sigorta şirketleri bu duyguya bağlı olarak insanlara olabilecek olumsuzluklara karşı belirli derecede güvence verir. Sosyal güvenlik sistemleri de olası sosyal risklere karşı kişileri koruma altına alacağını vaat eder. Hayatın gidişatı adeta planlanmış, insanî tedbirlerle olabilecek tehditler minimize edilmiş, gelecek güvence altına alınmış ve mümkün mertebe her şey belirlenmiştir. Ama ölüm? Ölümün ne zaman, nerede ve nasıl olacağını bilemiyoruz? Bu bilinmezlik ve belirsizlik, hayatın tadını çıkartmak isteyenler için epey rahatsız edici olmalıdır. Diğer taraftan ölüm, emeğimizle elde ettiklerimiz bütün varlığımızı kaybetmek, sevdiğimiz şeyleri ve kıymet verdiğimiz insanları yitirmek anlamına geliyor.
Dünyevî ihtiraslar, yaşama arzusu kısacası bir olgu olarak dünyevileşme nasıl ki ölüm kaygısına yol açabilirse belirli (kronik, tedavisi mümkün olmayan) hastalıklar ve özellikle travma sonrası stres bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk, panik bozukluk gibi kaygı bozuklukları da aşırı ölüm korkusuna yani ölüm kaygısına sebebiyet verebilmektedir.
Dünyevîleşmenin yanında hastalıklar/kaygı bozuklukları kişilerin tutum ve davranışlarını olumsuz yönde etkiliyor ve ölüm kaygısına yol açıyorsa haddizatında manevî rahatsızlık türleri olan hem dünyevîleşme, hem de tıbbî/psikolojik sorunların yok açtığı sapkın tutum ve duruşun düzeltilmesi, yani manen tedavi edilmesi gerekmektedir. Hayata/dünyaya/hastalıklara ve ahirete bakıştaki manevî eksiklikler giderilirse ölüm kaygısı da ortadan kalkar.
Ölüm Kaygısını Yenmenin Bir Yöntemi Olarak Tefekkürü’l-Mevt
Psikologlar, ölüm kaygısı yaşayan hastalarına “kaçmayın, yüzleşin ve kabul edin” diyerek, kişilere ertelemeksizin ölüm gerçeğini bilinçli bir şekilde düşünmelerini tavsiye etmektedir. Ancak pozitivist bir eğitim almış psikologlarımızın önemli bir kesimi maalesef ölüm ve sonrasına dair manevî/uhrevî bilgilere sahip olmadıkları için etkili bir terapi yöntemi uygulayamamaktadır. Halbuki eskilerin tabiriyle psikologların önerdikleri “Tefekkürü’l-Mevt” gayet yerinde bir terapi yöntemidir.
Eğer bu yöntem, Kuran ve Sünnet’in ruhları mutmain eden doyurucu içeriği ile zenginleştirilirse ölümle doğru yüzleşmesini bilen insanlar, ölüm sonrası berzah âlemi ile tanışır, sonsuz olmama gerçeğini fark eder, bu sayede akl-i selimle hayat-ahiret dengesini kurabilir, yaşamanın daha derin bir manası ve gayesi olduğunu idrak eder ve nihayetinde Yaratanına manen yaklaşarak huzura kavuşur. Peki, ölüm kaygısını ortadan kaldırmak için kullanılan “Tefekkürü’l-Mevt” terapi yöntemi somut olarak nasıl uygulanacak? İşte size bu süreçte birkaç önerim olacak:
Ezcümle
“Tefekkürü’l-Mevt” yaklaşımı bir hayat tarzı olarak yaşayan şuurlu Müslümanlar, ölmeden önce ölmenin sırrına ermenin manevî avantajıyla ölümden ne korkar, ne de kaygılanır. Tam aksine ahirete açılan ilk ve tek kapı olarak ölümü hasretle beklerler. Çünkü “Tefekkürü’l-Mevt” sayesinde böyle bahtiyar kullar, ölümü hayatta iken manen idrak etmiş, mahşeri bu dünyada yaşamış, hesabını sürekli olarak dünyadayken yapmış, tevekkül ve teslimiyet şuuruyla Allah’a rücu etmiştir. Geliniz siz de özellikle ölüm korkusu/kaygısı ile hayatını karartmış olan kardeşlerim: Bir manevî reçete olarak “Tefekkürü’l-Mevt” terapisini uygulayınız. Göreceksiniz ölümü tefekkür etmek suretiyle sizler de ölümün tadına varmadan önce hayatın tadına varacaksınız. İşte size bu müjdeyi veren konumuz ile ilgili Peygamberimizin (sav) hadis-i şerifleri: “Ölümü çokça hatırlayınız! Çünkü ölümü hatırlamak, (kişiyi) günahlardan arındırır, dünyaya karşı zâhid kılar. Eğer zenginken ölümü düşünürseniz, sizi zenginliğin âfetlerinden korur. Fakirken tefekkür ederseniz, hayatınızdan memnun olmanızı sağlar.” (Câmiu’s- Sağîr, I: 47).
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…