Ahmet Mekin: Eşim, Böyle Ölümü Hiç Hak Etmiyordu
Türk sinemasının emektar oyuncularından, “Altın Portakal” ödüllü Ahmet Mekin‘in (Kurteli) (88), kanserden dolayı vefat eden eşi Kumral Şükran Kurteli (82), Balıkesir’in Erdek ilçesinde kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi. Ahmet Mekin, eşinin ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Mekin, “Böyle ölümü hiç hak etmiyordu” derken gözyaşlarını tutamadı.
Ölümü Bütün Canlılar Hak Eder
Dünya hayatının ve dünyada çekilen sıkıntı ve zahmetlerin karşılığı olarak ölümden sonra başlayacak olan ebedî hayat, ahiret ile tanımlanır. Cennete kavuşmak için de ahirete göç etmek gerekir. Daha somut bir ifade ile insan, ancak öldükten sonra uhrevî hayata ilk adımını atar. Ama nedense bazın insanlar, dünya hayatının geçiciliğini bildikleri halde sevdiklerini kaybetmenin belki de acısıyla ölüm ile ilgili olarak akla pek de uygun olmayan tuhaf sözler sarf eder. Bunun maalesef Ahmet Mekin de gördük. Kanser hastalığını yenemeyen eşinin ölümü ile ilgili olarak böyle ölümü hak etmiyordu diyebiliyor.
Halbuki kanser gibi ölümcül hastalığına sabreden imanlı insanların çektikleri bütün acılar, onlar için bir kefaret, bir manevî arınma vesilesidir. Bu inançla ruhlarını teslim eden hastalar, aslında uhrevî yönden çok şanslıdır. Ölüm bir haktır, böyle bir ölüm ise manevî yönden bir imtiyazdır. Görüldüğü üzere bu tespitlerim, Ahmet Mekin’in söylediklerinin tam tersine olmakla birlikte müthiş teselli edici bir yönü de vardır. Çünkü bizim tespitlerimizde ahiret hakikatini her hususta göz önünde bulunduran manevî bir yaklaşım var. Kişilerin bu dünyada yaşadıklarının geçici olduğu, ruhun ahirete intikaliyle bütün dertlerden kurtulacakları ve Allah’ın rahmetine kavuşulacakları inancına dayanan görüşlerimiz, asıl hayatın ahiret hayatı olduğunu gösterir. Allah (c.c.), dünya hayatının özelliklerini ve ahiretin güzelliklerini bir âyetinde şöyle tasvir eder:
“Bu dünya hayatı, bir oyundan, eğlenceden ve geçici bir zevkten başka bir şey değildir; ama ahiret hayatı Allah’a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar için, çok daha güzeldir. Öyleyse aklınızı kullanmaz mısınız?” (En’am, 6/32).
Öyle ise geliniz, bedenimizin bir emanet olduğunu hatırlayalım, kaderimize küsmeyelim, ölümün bir hak olduğunu kabul edelim ve ibadetlerimizi de aksatmadan yerine getirelim. Çünkü Allah, bir âyetinde “Ahirete iman edenler, hem Kur’ân’a inanır, hem de namazlarına devam eder” (Enam; 6/92) buyurmaktadır.
Bu manevî mesajı ve ahiretin ebedî saadet veya felaketin yaşanacağı bir yer olacağı gerçeğini dikkate alarak, kişilere dünyanın ahiretin bir tarlası (sermayesi) olduğunu hatırlatır ve dünyada karşılanan olaylara bu metafizik boyutuyla bakmalarına hatırlatmak isterim. Fıtraten ahiret odaklı bir hayat sürdürmeye meyilli olan ve ahirette karşılığını bulma ümidiyle yaşayan bir kişi, dünyanın bütün çilelerini omuzlayıp, kaldırabilme yeteneğini kendinde bulacaktır.
Ahirete iman, aynı zamanda ruhun bekasını da kabul etmek anlamına gelir. Ruhun varlığını kabul etmenin ötesine onun ölümsüzlüğüne inanmak, (şuuraltı-fıtrî-manevî-kalbî) akla ters düşmez. Her insanın ruhunda adalet duygusu vardır. İnsanın akıl ve vicdanı, iyiliklerin (güzel ve doğru amellerin) mükâfata, kötülüklerin de cezaya layık olduğunu kabul eder.
Bunun yanında insanın ruhunda tabiatından neşet eden sınırsız arzu ve emellerin yanında ebedî saadet, hakikat ve hürriyete daimî bir fıtrî eğilim vardır. İnsan, içinden bir türlü atamadığı bu ümitlerinin gerçekleşmesini kalben ve ruhen ister. Ahirete imanı, bu duyguların ve ümitlerin hep canlı kalmasına yardımcı olur. Allah, Kuran’da da belirtildiği üzere, işlenen zulümleri cezasız bırakmaz, kendi rızasının tahsili için yapılan ibadetleri, gösterilen sabırları, gönülden gelen şükürleri ve O’nun rızasını kazanmak maksadıyla yapılan bütün iyilikleri mükâfatsız bırakmaz. Bu, Yaratan’ın ilahî adaletin bir gereğidir. İlahî ceza ve mükâfata inanmak, Allah’a, kadere ve ahirete imanın zarurî bir neticesidir.
İslâm Peygamberinin (sav) şu hadisleri, dünya ve ahiret dengesinin nasıl kurulabileceği noktasında ibret vericidir:
“Cenneti özleyen, hayırlara koşar. Cehennemden korkan, gayr-i meşru lezzetlerden kaçar. Ölümü bekleyene lezzetler önemsiz gelir. Dünyaya soğuk bakana musibetler hafif gelir.” (Câmiü-s-SağirNo: 3567).
Dünya hayatı, ahiret için bir hazırlık dönemidir, insanlık için bir imtihan salonu ve geçici bir misafirhanedir. Dünya sonlu ve yok olucu; ahiret ise kalıcı ve sonsuzdur. Ahireti hedefleyen kimse, Allah’ın lütfu ile aslında dünyayı, daha doğrusu daha dünyadayken Cennet duygularını andıran manevî huzuru elde eder. Gayesi yalnızca dünya olan kimsenin dünyadan alabileceği belki bir şeyler vardır ama ahirette alacağı hiçbir şey yoktur.
“Bir kimsenin dünyadaki son sözü ‘Lâ ilahe İllallah’ olursa, cennete girer.” buyuran Peygamberimizin (sav) yolundan giden bütün Müslümanların ölümü bir hak olarak görmelerini, imanla ahirete göç etmelerini Allah’tan niyaz ederim. Ahmet Mekin Beyefendinin eşine Allah’tan rahmet diler, kendisine sabrı cemil niyaz eder ve ölümü manevî boyutuyla bakmasını temenni ederim.
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Mirat Haber Ajansı
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…