Hindistan’daki Müslüman devletlerin Türklerin ağırlıkta olduğu ordularının dili olan Urdu, bu ülkede barışın sağlanması ve İslam’ın gelişmesi için çok önemli bir işlev görmüştür. İngilizler Hindistan’ı çeşitli entrikalarla ele geçirince ilk yaptıkları Arap alfabesini kaldırmak, özhintçe kelimeler uydurarak dili Arapça ve Farsça kelimelerden arındırmak ve buna Hindi dili adını vererek İslam etkisini azaltma aracı olarak kullanmak olmuştur.
Ordu ya da Urdu dilinin geçirdiği süreçleri izleyerek, Batı’nın kullandığı yöntemler konusunda bir farkındalık oluşabilir.
Günümüzde Hindi ve Urdu adı altında iki dil vardır. Biri Pakistan İslam Cumhuriyeti’nin resmi dili, diğeri de Hindistan’ın resmi dilidir. Ancak bunlar aslında aynı dildir, suni bir şekilde Hind altkıtasının iletişimi için Türkler tarafından üretilmişama sonra ilginç bir şekilde ayrıştırılmıştır.
Orta Asya Türkleri 11. Yüzyıldan itibaren Afganistan üzerinden Kuzey Hindistan’da çok sayıda devlet kurmuştur. Fakat bunların en önde geleni ve en uzun süre kalanı Timur’un torunlarından Babür Han olmuştur. Babür, birçok askeri gücün bulunduğu Orta Asya’yı fethedemeyince Hindistan’a yönelmiştir.
Şiirlerini Farsça, ibadetini Arapça, günlüklerini de Türkçe tutan Babür, çok sayıda dil konuşan Kuzey Hindistan halklarını birleştirmek, tek bir dile dayalı bir idari sistem kurmak için mevcut Hint dillerinin dil yapısı, Farsça ve Arapçanın kelime hazinesini ve Türkçe’nin de askeri terimleri oluşturduğu standart bir yeni dilin oluşumunu teşvik etmiştir.
Bu dil birbiriyle anlaşamayan, sistemleri uyuşmayan Hintlileri, merkezi Delhi olmak üzere bugünkü Pakistan’dan Bangladeş’e kadar birleştirmekle kalmıyor aynı zamanda halkın ve elit kesimlerin de kendini İslam dilleriyle ifade etmesini sağlıyordu. Bu yolla Hindu ülke kültürel olarak yavaş yavaş İslamlaşıyordu.
17. yüzyılda artık Urdu dilinde şiirler ve edebiyat da başlamıştı. Bir süre sonra önce brokrasi ve askeriye olmak üzere, eğitimli kesim ana dil olarak bu sentetik yeni dili konuşmaya başladı. Bununla paralel olarak İslam dinine ihtida edenlerin de sayısı arttı.
18. yüzyıl sonunda İngilizlerin kurnazca, güneyden kuzeye doğru Hind altkıtasını birbirine düşüre düşüre işgali başladığında karşılaştıkları, bütün dünyada sürekli karşılaştıkları İslam diniydi.
İngilizler 19. Yüzyılın başında Willam Jonesadlı araştırmacının keşfi sayesinde Hind-Avrupa dilleri teorisini ortaya çıkardılar. Buna göre Kuzey Hindistan dillerinin atası olan Sanskrit dili, Avrupa dillerine akrabaydı. Irkçılık çok derin bir Avrupa özelliği olduğundan Sanskrit dili konuşan Arya kavminin, beyaz, dolayısıyla kutsal Avrupa ırkının parçası olduğu ama kara derililerle karışarak bozulduğunu önerdiler. Hintlilere, orijinlerinin Arya ırkıolduğu, İngilizlerin de onları düzeltmek için vazifeyle geldikleriydi. Darwin’in yeni Evrim teorisi de bu zihniyeti imparatorluk halklarına bilim emri olarak tanıttı.
Oysa İngilizler geldiğinde Müslümanların yönettiği Hindistan dünyanın en zengin ve müreffehülkesiydi. Örneğin Bengal dünyada en zengin ülkeydi. İngilizler gitmeye yakınsa Bengal kıtlık ve açlıktan kontrollü bir soykırım yaşıyordu. Bugün bütün Hindistan fakir bölgelerden oluşmaktadır.
İngilizler karşılarında bir engel olarak Müslümanları ve onların ülke üzerindeki en büyük gücü olan Urdu dilini gördüler. Bunun için bir dil devrimi yapmaya karar verdiler: özhintçe kelimler Arapça ve Farsça kelimelerin yerine geçecek, Arap alfabesi kaldırılacak, böylece Hint halkının Kuran ile bağlantısı kesilecekti.Bu konuda çalışan ekip Protestan misyonerleriydi. Misyonerler, Müslümanlar kendilerini ciddiye almadıkları için, ilerleyebilmek için İslam’ın silinmesini, deislamizasyonu, putperestleşmeyi ehven görüyordu.
Buna göre Sanskrit metinlerden ve kendi enstitülerinden uydurdukları özhintçe kelimeleri Arapça ve Farsça’nın yerine koydular ve koymayanları cezalandırdılar. Arap harfleri yerinde de eski Sanskrit metinlerde kullanılan Devangari harflerinden yeni bir alfabe türettiler. Bu dile Hindustaniadını verdiler.
Hindustani o kadar çabuk benimsenmedi. Daha sonra bu dili Hindi dili adı altında yeniden piyasaya sürdüler. Okullarda zorunlu tuttular. Hindularakendilerine yeni bir ülke kurduklarında Müslümanları atacaklarını aşıladılar.
Hindinin kendini Arapça ve Farsça kelimelerden tamamen temizleyememesinin bir nedeni de 20. Yüzyılda çıkan sinemateknolojisiydi. Dünyanın en büyük film endüstrisi haline gelen Hint filmlerinin herkesçe anlaşılması için uydurukça yerine bütün toplumların kolay anladığı eski Arapça ve Farsça kelimeler kullanılmaya devam etti. Fakat alfabe uymadığı için Arapça ve Farsça kelimeler yavaş yavaş kaybolmakta.
Hindistan halkı çok eski ve esas bir dil konuştuklarını sanmakta ve esas olan Urdu dilinin siyasi bir sürümünündilleri olduğunu bilmemekte.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi