Arapçada oruç anlamındaki ‘siyam ve savm’ sözlükte; nefsi meylettiği şeylerden alıkoymak, yani kendini tutmak, bir şeyden uzak durmak demektir. (bkz: Meryem 19/26)
Mü’min oruç tutar, oruç da onu tutar. Oruçlu, oruçla birlikte şu on şeyi Ramazan boyunca tutmaya çalışır.
1-Yemeyi içmeyi tutmak
Orucun şeriatteki terim anlamı zaten imsâktan iftara kadar yeme-içmeyi ve benzerlerini terketmek demektir.
2-Kendini tutmak
İşin başı bu; kendini tutabilmek. İnsan kendini tutamadığı zaman hata yapar, suç işler. Kendini tutamayan kırar döker. Özne olamaz, nesneleşir. Hâkim olmaz, mahkûm olur. Sahip olamaz, sahip olunur. Etken olmaz, edilgenleşir. Bu gibiler iç güdülerinin (hevâlarının) esiri olurlar.
Oruç insana kendini (güdüleri) tutmayı öğretir. Bu sebeple “ey oruç, tut beni” demek yanlış olmasa gerek.
Kur’an öfkesine hakim olanları methediyor. (Bkz: Âli İmran 3/134)
Peygamber (sav) öfkesine hâkim olanları ve yerinde kullananları pehlivana benzetiyor. (Bkz: Müslim, Birr/106 no: 2608. Ebû Dâvûd, Edeb/3 no: 4779)
Oruç öfkeyi (gadab’ı) kontrol altında tutmanın ve yerinde kullanmanın bir imkanıdır.
3-Çeneyi tutmak
Âlimler dil ile yapılan hatalara, ya da dilin yanlışlarına ‘dilin âfetleri’ derler. Bunlardan bir tanesi de mâlâya’ni, yani boş sözlerle meşgul olmak…
Kavram olarak mâlâya’ni; kişinin dinî ve dünyevî hayatı bakımından fayda sağlamayan gereksiz söz ve davranışları demektir.
Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Mâlâya’ni’yi terk etmek, kişinin müslümanlığının güzelliğindendir.” (Tirmizî, Zühd/11 no: 2319. İbni Mâce, Fiten/12 no: 3976)
Bir de mâlâya’ni’ye benzeyen ‘lâğv’ sözlükte serçe kuşunun ötmesine denir. Buradan hareketle faydasız söz konuşmak, konuşmada dikkat etmeyip bâtıl (lüzumsuz) söz söylemek manasında kullanılmaktadır. (el-Isfehâni, R. el-Müfredât, s: 682)
Kur’an mü’minlerin temel özelliklerini sayarken şöyle diyor: “Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir.… Onlar ki lağv’den
(faydasız işlerden ve boş sözlerden) yüz çevirirler.” (Mü’minûn 23/1-3)
Ebu Hureyre’nin (ra) bir rivâyetinde Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Kim yalanı ve onunla ameli terketmezse (bilsin ki) onun yiyip içmesini bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur.” (Buharî, Savm/8 no: 1903, Edeb/51 no: 6057. Ebu Dâvud, Sıyâm/25 no: 2362)
4-Şehveti (iştahı) tutmak
Şehvet, insana verilen tabii güçlerden bir tanesidir. (Diğerleri akıl ve öfkedir.
Şehvet iştahtır, istek ve arzudur, nefsin meyli ve istemesidir. İştah/şehvet her şeye yönelik olabilir. Meşrusu vardır, gayr-i meşrusu vardır. Şehvet kuvveti tıpkı öfke gibi yerinde ve konrollü kullanılmazsa sahibine zarar verir, yanlış işler yapmasına sebep olur.
Oruç müslümana bu ontolojik kabiliyetini (kuvvetini) control altına almayı, istek ve arzularına gem vurmayı sağlar, iştahını meşru alan ile sınırlandırır.
5-Tutkuyu tutmak
İnsanın bir şeye körü körüne, iradesini teslim ederek bağlanmasına tutku denir. Tutkuda bilinçli bir tercihten çok, gözü kapalı bağlanma söz konusudur. Tutku yeme içmeye, eğlenceye, oynamaya, süslenmeye, biriktirmeye, uyuşturucuya, keyif verivi maddelere olabilir. Bunun sebebi de kişini nefsinin hevâsına (aşırı isteklerine) ve keyfine uymasıdır. Bu bir açıdan nefsin kulu kölesi olmak gibi bir şeydir.
İşte oruç oruçluya (sâim’e) tutkularını kontrol altında tutmasını sağlar.
6-Açgözlülüğü (tamahı) tutmak
Tamah, açgözlülük, şiddetli arzu, bir şeye fazlasıyla meyil ve rağbet göstermek demektir. Dünyalıklar, zevkler, harcamalar, biriktirmeler, satın almalar yönünden doymamaktır. Daha fazlasını, daha ötesini, daha çoğunu aşırı bir şekilde istemektir. Eldeki ile yetinmeyip, başkasının elindekine göz koyacak kadar iştahla zevklere ve dünyalıklara meyletmektir.
Aşırı istekler, doymak bilmeyen iştahlar, sınır tanımayan hırs ve tamah (açgözlülük) akıllılık değildir. İslâm bunların kontrollü bir şekilde kullanılmasını ister.
7-Hırsları tutmak
Hırs da tamaha benzer. Bir şeyi şiddetle arzu etme, bir şeyin üzerine çok düşmek, ona aşırı derecede tutkun olmak demektir.
İnsandaki bu gibi aşırı tutkunun iki çeşidi vardır: Birisi hırs, diğeri ihtirastır. Hırs; yoğun istek ve arzudur. Hırslı kimselere “harîs” denilir.
Her insanda tıpkı nefis olduğu gibi, az veya çok hırs ve tamah da vardır.
İhtiras; hırsın aşırı ve olumsuz hâlidir. Aşırı istek, gözü dönmüşlük, doyumsuzluk demektir. İhtiras sahibi kimseye de “muhteris” denir.
Müslüman hırs ve ihtiras duygularını oruçla kontrol altında tutar, kanaat ile dengeler.
8-Tûl-u emeli tutmak
Gerçekleştirilmesi uzun zamana bağlı ümit ve arzular, aç gözlülük, tamah ve ardı arkası kesilmeyen hırslar bir de bu kelime ile anlatılıyor.
Emel kelimesi Kur’an’da insanı oyalayan, âhiretini unutturan dünyevî arzu ve tutkular anlamında kullanılıyor. “Bırak onları yesinler (içsinler), yararlansınlar; emelleri onları oyalayadursun. İleride (gerçeği) bilecekler.” (Hicr 15/3)
Tul-i emel, hiç ölmeyeceğini zannetmek ve dünyalıklar hakkında çok iştahlı olmak, onlara sahip olma arzusunun diri olmasıdır.
Müslümana tavsiye edilen tıpkı nefis, hırs ve tamah gibi tul-i emelini de kontrol altında tutması ve bunları hayat imtihanını kazanmak, iki dünya mutluluğunu sağlayacak şekilde kullanmasıdır. Oruç müslümana bunu da öğretir.
9-Açlık korkusunu tıtmak
En berbat korku açlık korkusudur. “Yarın ne olacak, yeterince geçimlik bulabilecek miyim, aç kalır mıyım, bugün sahip olduklarım yeter mi acaba” diye içi titremek, bunu takıntı haline getirmek.
er-Rezzak olan Allah’a iman eden ve “er-rızku alellah-Rızkı yaratmak Allah’a mahsustur” diye inanan bir mü’minin böyle düşünmesi yersizdir.
Oruçla insan açlığı yaşar, hisseder, hatta buna alışır. Biraz açlık onu yıkmaz, onu endişelendirmez. Aç kalma korkusunu bastırır, kendisini işgal etmesine engel olur.
İnsanlardaki açgözlülüğün, cimriliğin, başkasının elindekine göz dikmenin, paylaşamamanın, biriktirmenin asıl sebebi de bu değil mi?
Oruç bu duyguya da denge getirir.
-Sonuç olarak
“Ey namaz kıl beni” demek ile “ey oruç tut beni” demek aynıdır. Namaz musalli’yi (namaza kılanı) derler, toplar, düzene koyar, kılar, bütünler; oruç da sâim’i (oruçluyu) tutar, saklar, korur, gözetir. Eksikliklerini tamamlar, yırtıklarını yamar, unuttuklarını hatırlatır, veremediklerini verdirir, sevmeyi unuttuklarını sevdirir, kendisiyle sevindirir.
Ve oruç tutmaktan amaç yemek ve içmekten uzak kalmak değil, bunlar aracılığıyla takvayı kuşanmak, takva bilincini artırmaktır.
Oruçlu, Ramazan’ı inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek değerlendirirse şöyle diyebilir: Şükürler olsun ben orucu tuttum, o da beni tuttu.
Hüseyin K. Ece
Zaandam