Atın Dişleri
Ortaçağ karanlığı içinde yaşamakta olan Avrupa’daki zihin, anlayış durumunu anlatan bu olay, çok ilgi çekicidir.
Okuma-yazma işiyle, papazlar, rahipler uğraşırdı. Zengin İslâm dünyasına karşı, “Haçlı Seferleri” diye yola çıkan Avrupa’lı yağmacılar, Müslümanlardaki medreseleri görüp, ülkelerine döndüklerinde medreseleri örnek alarak kolejleri kurmadan önce, öğretim, manastırlarda yapılırdı. Manastırdaki öğretimde, dogmatizm hâkimdi: İncîl yanında, Aristo’nun kitapları okunurdu.
Manastıra yeni giren bir rahip, kıdemli üstadların harâretle atın kaç dişi olduğunu tartışmakta olduklarını görür: “Aristo’nun falan kitabında, şu kadar olduğu yazılıdır”, “hayır, Aristo’nun filân kitabında bu kadar olduğunu yazar” yollu bilim tartışmalarını görünce, kafası, zihni, henüz formatlanmamış olduğundan, “kitaplardaki yazılanları tartışacağımıza, ahıra gidip atın dişlerini saysak?” diyecek olmuş. Vay, sen misin öyle diyen: “Aristo saymış; sen kim oluyorsun da tekrar atın dişlerini sayacaksın!” diyerek bu küstah (!) acemiyi manastırdan kovmuşlar!
Bu, gerçekten olmuştur ve atın dişleri diye ünlüdür.
Zamanla Avrupa’da zihniyet değişikliği, gelişme oldu, değişik görüşlerin saygı ile karşılanır olduğu seviyeye gelindi. “Görüşünü benimsemiyorum; ama, görüşünü serbestçe ifâde edebilmen için her fedâkârlığı yapmağa hazırım” anlayışı geldi. Bu, insanlık adına öğünç duyulacak bir durum idi.
Tanzîmat’la resmen boyunduruğu, hükmü altına girdiğimiz kültür emperyalizmi zemîninde okur yazar olan, bol keseden “aydın” denilen diplomalılarımız, Avrupa’da bu iyi seviyenin devam ederek günümüze kadar geldiğini zannederler.
Keşke öyle olsaydı: Batı normlarının hâkim olduğu dünyâmız, bugünkü acınacak durumda olmazdı!
“Avrupa için karanlık” Ortaçağ’da (395-1453) Uygarlık nerede idi?
İslâm dünyâsında idi. Medeniyet, Palermo (İtalya) ve Endelüs (İspanya) yoluyla Avrupa’ya geçerek gelişmesine devam etti. Avrupalı’lar, Müslümanlardan rakamları, bu arada sıfırı aldılar. O zamana kadar kullandıkları Roma rakamlarıyla, 1071 (MLXXI) rakamını 1453 (MCDLIII) le çarpmağa çalışın bakalım, yapabilecek misiniz; veya 2019 (MMIXX) dan 1789 (MDCCLXXXIX) u çıkarmayı deneyin!
Demek ki, İslâm’da, İslâm coğrafyasında alınacak bir şeylervar.
Peki, bu alınacak şeyleri Avrupa’ya, Batı’ya kim taşıyacak?
İslâm’la ilgilenen, bu konuda doktora yapan, profesör olarak dersler, konferanslar veren, kitaplar yazan oryantalistler, değil mi?
İyi de, oryantalistler, atın dişleri psikolojisi içinde yetiştiriliyorlarsa ne olacak?
Oryantalizm öğrencisi, daha okuduğu fakültenin ilk sınıfından, ilk derslerinden başlayarak kıdemli üstadların çizdiği, yerleştirdiği yörüngeye konuluyor, o kulvarda devam ediyorsa? (Aristo’nun kitapları yerine: kıdemli oryantalistlerin kitapları!)
“İslâm’ı” öğrenmek için, fasih Arapça’yı çok iyi öğrendikten sonra, Kur’ân-ı Kerîmi, Hadîs-i Şerîfleri, Müslümanların yazdıkları İslâm Târihi ve Kültürü ile ilgili kitapları okuyup, inceleyip, bir bilgiye, anlayışa ulaşması beklenir, normal olanı budur.
Ama, uygulamada hiç de böyle olmaz. Avrupa’nın en köklü, en muteber bir Doğubilim Fakültesinde 3 yıl bulunmuş, oryantalist olacak öğrencilerin NASIL yetiştirildiklerini yakından görmüş biri olarak kesinlikle söylüyorum ki:
Atın Dişleri psikolojisi devam etmektedir.
Kanaatim odur ki; oryantalistlerin % 1 i bile, Kur’ân-ı Kerîmi, fasih Arapçayı iyi öğrenmiş olarak, aslından 1 defa bile başından sonuna kadar okumamıştır!
Eskilerin yazdığı background bookları temel alarak, sözde araştırma yaparlar.
(Aristo yerine: kıdemli oryantalist üstadlar!)
Bizim nevzuhûr bâzı ilâhiyat öğretim üyeleri de, onları ciddîye alıp, onların dediklerini Türkçe olarak tekrarlarlar.
Batı dünyasının ve onu tesirindeki, dünyanın diğer ülkelerinin geldiği bu kötü durumda, Oryantalistlerin sorumlulukları büyüktür.
Bazı problemlere işâret edelim:
New York’ta, Macy adındaki çok büyük süpermaketin önünde, çöp bidonlarını karıştırıp birşeyler bulmağa çalışan beyaz Amerikalı görmüştüm. (Zenciler, zâten 5.ci sınıf vatandaş. Bakmayın siz bâzı filmlerde onlara da iyi rol veriliyor olmasına; bir binayı toptan boşaltmak, beyaz Amerikalıları binadan kaçırarak dâireleri çok ucuza almak için, bir dâireye zenci âile yerleştirivermek, başvurulan metodlardan biridir.)
Evet, bir yanda yığılmış servet, hemen önünde, hiçbir şeyi olmayan insan!
Karl Marks’a, Lenin’e, Mao’ya çıkış zemîni hazırlayan bir uygarlık anlayışı!
Oryantalist, daha başlangıçta kafasına İslâm’a karşı önyargı doldurulmasa, “İslâm nedir?” diye doğru dürüst, objektif araştırma yapsa, görecektir ki, İslâm’da hak kavramı vardır, zenginin servetinde yoksulun da hakkı vardır. İslâm, zekât, sadaka kavramlarıyla toplumda servetin belli ellerde toplanmasını önler. İnsanlık, Resûlullah S.A.V. ve ilk 30 yıldaki medeniyeti, Selçuklu Sultânı Alâeddîn Keykubat çağındaki refâhı, Orhan Gazi günündeki rahatlığı, bolluğu, rüyâsında bile görmemiştir.
Batılı’ların, İslâm’daki vakıf kurumunu almış oldukları gibi, oryantalist, “zekât” kavramından hareketle, yol gösterse de, bir şekilde bu kurumu adapte ederek kullansa, Batı dünyâsı, daha iyi durumda olmaz mıydı?
Ama, hayır! Kafası şartlanmış oryantalist, “İslâm’ı nasıl kötü göstereyim”, “yurttaşlarımı ve Batı uygarlığını Müslümanlardan nasıl koruyayım” anlayışı, saplantısı içinde, kıdemli üstadlarının koyduğu yörüngede devam eder (Aristo yerine kıdemli oryantalist), Müslümanları da, elinden geldiğince, şüphe tohumları ekerek, zihinlerini çelerek, İslâmdan uzaklaştırmağa, “uygarlaştırmağa” çalışır.
26 Eylûl 2019
Mehmet MAKSUDOĞLU
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi