Roma devleti yok olmamış, İslamlaşmıştır. Rumlar, Türkleşmiş, Orta Asya Türk gelenekleri ve düşüncesiyle harmanlanmıştır. Roma, en eski devlet geleneği olarak devam etmektedir. Bunu daha da İslamlaştırmak bize bağlıdır. Türkiye’nin temel meselesi de budur.
Kutluk Özgüven
Osmanlı İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu’nun doğal devamıydı.
Öncelikle, Bizans adında bir imparatorluk hiçbir zaman olmadığını, bunun bir yalan olduğuyla başlayalım. Bizans İmparatorluğu 16. yüzyılda Roma’nın mirasında hak iddia eden Hapsburgların uydurduğu, küçültücü bir terimdir. Ortaçağda küçültmek için Frenkler tarafından Roma İmparatorluğuna Yunan Krallığı bile denmiştir. Asla Roma İmparatorluğu döneminde 1453’e kadar hiçbir belgede, yazıtta, mozaikte ne Bizans adı ne de Yunan (Grek ya da Helen) adı kullanılmamıştır. Doğu Roma diye bir imparatorluk da asla olmamıştır. Roma İmparatorluğu olmuştur, halkına da Romalılar (Rumlar, Rhumoi) denmiştir.
İkinci nokta, bugün Bizans sahte adı verilen Roma İmparatorluğunda, İstanbul başkent olduktan sonra hemen hemen neredeyse hiç Helen kökenli, anadili Rumca olan bir hanedan gelmemiştir. Gelen hanedanlar hep İstanbul dışından gelen, ikinci dili Rumca olan, darbelerle bu konumu ele geçirmiş ailelerdir. Dolayısıyla Osmanlı ailesi doğal bir Roma handan değişimidir. En uzun Roma hanedanıdır ancak Roma handanıdır. Bunu kabul etmişlerdir, Roma imparatoru olarak (Osmanlıcası Kayser-i Rum) kendilerine hitap edilmesini şart koşmuşlardır.
Üçüncüsü Roma devleti hanedan değiştirdiği gibi 2.000 küsur yıllık geçmişinde çok kez din de değiştirmiştir. Geleneksel Etrüsk dini ve putları, senketik bir Roma-Helen dinine dönüşmüştür. Geleneksel Roma-Helen putları bir süre sonra Augustus kültü devlet dini altına girmiştir. Bunun ardından İmparator kültleri özellikle Flavian ailesi döneminde devlet dini haline gelmiştir. Doğudan gelen dinler zaman zaman devlette ağırlık kazanmış, en sonunda İznik konsülü senkretik Hristiyanlığı devlet dini olmuştur. Bu Ortodoks Hristiyanlık olarak kesinleşmiş ancak Latin işgalinden sonra yarım asra yakın Katoliklik resmi inanç olmuştur. Yeniden Ortodoksluk oturduktan sonra 1453’ten sonra İslamiyet devlet dini olmuş ancak eski din de yok edilmeden korunmuştur.
Kısaca Roma handan değiştirdiği gibi din de değiştirmiştir.
Ancak değişmeyen şeyler çoğunluktaydı.
Başkent değişmedi. Roma İmparatorluğu’nun başkenti, halk arasında Stanpolis/ İstanbul veya resmi adıyla Konstantinopolis/ Konstantiniyye idi. Başkent mevcut sakinleri, binaları ve sembolleriyle devam etti. Ne bir soykırım, katliam oldu ne de kent merkezi değiştirildi.
Coğrafyada da Osmanlı ve Roma çok benzerdir. Osmanlı İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu (Doğu Roma veya Bizans İmparatorluğu) ile oldukça aynı coğrafyadaydı. Genelde Roma İmparatorluğu denince akla İtalya İspanya gelse de, Roma’nın tarihinin ezici bölümünde esas Balkanlar ve Anadolu olmuş, Orta Doğu, Mısır ikincil uzunlukta olmuş, kısmen de Kuzey Afrika’nın diğer yerleri buna katılmıştı. Osmanlı’da da topraklar aynı oranda bunlardı. Yer adları, birkaç yüzyıl içinde olduğu gibi tutuldu. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Konya, Edirne, Trabzon, Samsun, Konya, Kayseri, Sivas, Amasya, Çorum, Antakya, Sinop vb. Roma dönemi şehir adlarının Türkçe telaffuzudur.
Kurumlar değişmedi. Osmanlı yönetiminde birçok Roma kurumu adları Türkçeleştirilerek devam etti. Osmanlılar özellikle arşivlemeyi ve veri yönetimini severdi. En ücra köydeki bir evde kaç kaz olduğunu bilmek ve tahmin etmek için gelişmiş yöntemleri vardı. Bu sayede çok fazla ya da çok az vergilendirmeyerek halkın dengesini korudular.
Ortodoks Hristiyanlık devam ettiği gibi korundu, hatta güçlendirildi. Bin yıllık Hıristiyan Patrikliği ve ağı korunmuş, desteklenmiş ve kamu tarafından finanse edildi. Hazinesi ayrı şekilde erişilmez Athos Dağı manastırında tutuldu. Bu dini ağ Rum Ortodoks nüfusunun eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlerinden sorumluydu. Hapsburglar 16. Yüzyılda gizli gizli Ortodokslara misyonerlik yaparken Patrik Osmanlı devletinden bunlara karşı koruma istiyordu ve elde ediyordu. Ortodoks rahipler devletin Rumelideki hakimiyetinde ve yayılmasında en güvenilir unsurlardı.
Yasalar devam etti. Rum Ortodoks Kilisesi, Rumca yazılmış yasalara dayalı mahkemelerinde yasalarını 19. yüzyıla kadar sürdürdü. Osmanlı İmparatorluğu paralel hukuk sistemleri talep etti. Bunların yanında Müslüman ve Yahudi mahkemeleri de işliyordu. Farklı inançlardan insanlar hukuki ihtilaf içinde olduğunda, varsayılan mahkeme İslam mahkemesiydi ancak çoğu konuda Rum hukuku aynen devam etti. Bunun yanında Roma idari yasaları da İslami temeli olmamasına rağmen dvem etti. Bunlara örf adı verildi. Örfün çoğu Orta Asya Türk değil Roma devleti kökenliydi.
Roma halkı da devam etti. Normalde fetihlerden sonra halklar değişir, toplumlar itilir veya kovulur, büyük soykırımlar gelir. Oysa Osmanlı böyle bir şey yapmadı. Osmanlı İmparatorluğu, yerli nüfusu fiilen ortadan kaldıran Anglosakson, İspanyol, Rus, Frank fetihleri gibi değildi. Yüzyıllar içinde Rum nüfus Türkçeyi benimsedi İslamiyete döndü ve Müslümanlaştı, ya da 1930 yılında verilen yeni terimle Türkleşti. Hristiyanlığa devam eden Rum Ortodoks Roma vatandaşları da kıyı şeridinde çoğunluk olarak devam ettiler. Eski nüfus, önceki gibi toprak, iş, din, kanun ve eğitimiyle devam etti. Selçuklulardan bu yana bin yıl içinde tedricen değişim olduysa da Osmanlı ve Roma demografisi benzerdir. Kuşkusuz ciddi bir Türkmen genetiği de buna eklendi. Hatta Hristiyan çoğunluktaki özerk bölgeler genellikle İstanbul’un Hristiyan mahallesinden Feneryotlar (Fenerliler) olarak bilinen Rumca konuşan Romalı Ortodoks ailelerden atanan valiler tarafından yönetiliyordu. Eyalet Hristiyansa, örneğin Eflak gibi, kralı, voyvodası, prensi, valisi Fenerlilerden atanırdı. Bunlar Roma kentindeki eski Roma devletinin senatör ailelerinin devamıydı.
Dil de hemen değişmedi. Roma İmparatorluğu’nun resmi dili Latince idi, ancak hakim dil Yunanca idi. Öyle ki milattan önce üçüncü yüzyılda Roma’da Yaşlı Kato, Yunancayı bırakalım Latinceyi ihya edelim diyordu. Hele hele İstanbul merkez olunca ezici çoğunluk aralarında ortak dil olan Rumca anlaşıyordu. Osmanlı İmparatorluğu resmi dili elbette Türkçeydi, ancak Yunanca erken dönemlerde yaygın olarak kullanılıyordu. Fatih ve pek çok padişah iyi Rumca konuşurdu. Fatih Sultan Mehmed Sani Han Rahmetullahi Aleyh, Homeros okuma günleri düzenler, bunlarda Rumca şiirler, destanlar okunurdu. 20. yüzyıla kadar karışık nüfuslu şehirlerde çocuklar birbirinin dilini öğrenirlerdi.
Uluslararası tanınma açısından da Osmanlı Romanın devamıydı. Tarihçiler tarafından bile az bilinen şey, Osmanlıların Roma Enpire’ın yasal devamı olduğunu beyan etmeleri ve Avrupa ülkelerinin bunu resmi iletişimde kabul ederek kabul etmeleridir. Latince bir mektup yazarlarsa İmperator hitabını kullanırlar, Türkçe yazıyorlarsa muadili olan Sultan değil, Padişah ve Kayser-i Rum kullanılırdı. Bunun yerine Osmanlı/ Roma imparatoru, kendilerini Roma imparatoru gören Avusturyalılar da dâhil olmak üzere her birine, Rex, yani kral olarak hitap etti. Ancak bu 1699’da değişti. Karlofça Antlaşması’nın en ağır maddesi, Osmanlı imparatorlarına Roma İmparatoru adresinin kaldırılması ve artık Sultan yani pratikte kral olarak hitap edilmesiydi.
Popüler bakış da değişmedi. Balkan ülkeleri yeni imparatoru Roma İmparatoru Çar olarak görüyordu. Roma İmparatoru olarak portrelerini çizen II. Mehmed döneminde Saraybosna’da yaptırılan ana cami, Careva Džamija (Çareva Camia ya da Roma İmparatoru Camii) adını hala korumaktadır. Yeni inşa edilen bu şehrin batı çıkışında da Rimski Most, Osmanlılarca yapılan adına Roma Köprüsü denen taş köprü vardır. Kısaca o dönemde, bir nesil geçmesine rağmen Roma İmparatorluğunun devam ettiği var sayılmaktaydı.
Bugün pek çok tarih mezununun basmakalıp normlar sonucu buna itiraz edebilmesi, burada bir komplo düzenleniyor, İslam ülkesine Roma deniyor gibi duygusal önyargılarını paylaşması olasıdır. Ancak yukarıdaki noktalar düşünülürse, 1453’teki Fetih, , Roma’dan Osmanlı İmparatorluğu’na geçiş, klasik anlamda bir halkın ve devletin diğer halkı ve devleti yok edip onun yerini aldığı etnik bir fetih değildir. Bu daha çok belki 1917 Sovyet devrimi gibi, Sargon’un Akad devrimi gibi ideolojik bir devrim olarak görülmelidir. Belki Konstantin’in hem başkenti, hem devletin ağırlığını hem de devlet dinini aynı anda değiştirmesi en az 1453 kadar önemli bir değişimdi.
Ama iki bin yıldan fazla, Osmanlıyı da katarsak 2.500 yıldan fazla devam eden Roma, devletin varlığını sürdürmek için başkalaşmıştır.
Roma devleti adeta canlı gibidir. Kendisini işgal eden at üstünde yaşayan Oğuz Türkü göçerleri, Osmanlılaşarak, Türkleşerek, Ebussuud Efendi Devletçi İslam anlayışını benimseyerek, 16-18. yüzyıllar arasında imha etmiştir. 1071’de zafer kazanıp tarımsal Orta Anadolu’yu bir at yetiştirme otlağına dönüştüren Orta Asya göçerilerinden intikamını, Osmanlı devleti elinden bunları kendine dönüştürerek, hayatta kalanları tarıma ve yerleşik hayata geçirerek almıştır.
Roma devleti yok olmamış, İslamlaşmıştır.
Rumlar yok olmamış, Türkleşmiştir. Orta Asya Türk gelenekleri ve düşüncesiyle harmanlanmıştır.
Roma, içimizde devam etmektedir. Bu aynı zamanda dünyanın süregelen en eski devlet geleneğidir.
Bunu daha da İslamlaştırmak, daha da Türkleştirmek bize bağlıdır. Kuşkusuz bunu için İslamiyetin temel düşüncesi nedir, Orta Asya eşitlikçi dağıtık yaşam düşüncesi nedir yeniden düşünmemiz gerekir.
Roma’nın ruhu buna kolay kolay izin vermez. Zaten Türkiye’nin temel meselesi de budur.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…