OSMANLI İMPARATORLUĞUNU KİM YIKMIŞTIR?
Dünyada birçok devletler ve medeniyetler kurulmuş, büyümüş, sonra büyümesi durmuş, ardından gerilemeye başlamış ve nihayetinde de yıkıma kadar gitmiştir. Çünkü beşerîdir. Nice koca koca imparotorluklar yıkılmış gitmiştir. “Asla yıkılamaz” denilen, imparatorluktan öte büyük bir medeniyet telakki edilen Büyük Roma İmparatorluğu gibi bir imparatorluk bile yıkılıp gitmiştir. Hatta o Roma Medeniyetinin etkileri halen günümüz Avrupa devletlerinde dahi devam etmektedir. Yani imparatorluklar son bulsa bile, medeniyetler devam edebilir. Zaten büyük imparatorlukları “büyük” yapan medeniyetleridir. Aslında onları o büyüklüklerine ulaştıran da medeniyetleridir. Artık yıkılmaları, devlet yönetimindeki idarî hatalarından mıdır, yoksa medeniyetlerindeki tahribatlarından mıdır; tartışma konusudur.
Osmanlı İmparatorluğu da hem çok büyük bir medeniyete sahipti ve hem de güçlü bir imparatorluktu. Öyle ki, “Osmanlı” kelimesi, “güç” ifadesi olmuştu. Medeniyeti de oluşumunu İslamî temelden almış bir medeniyetti. Yani ana unsurları adalet ve merhamet idi. Osmanlı, fethettiği toprakları sömürmüyor, milletleri kendisine köle etmiyordu. Her türlü unsur, kendi dinini, geleneklerini, göreneklerini en güzel bir şekilde yaşayabiliyordu. Osmanlı için, çatısı altındaki Müslüman da, Hıristiyan da, Yahudi de birer “Osmanlı tebası” idi. Herkes Osmanlı vatandaşlığında eşitti. Zaten Osmanlı’yı, üç kıtada hüküm süren Cihan İmparatorluğu’na yükselten de, bu, çatısı adalet ve merhamet olan sistem idi.
Peki, böylesine güçlü bir Cihan İmparatorluğu nasıl yıkılmıştı? Neden yıkılmıştı? Kimler yıkmıştı? Ne zaman yıkılmıştı?
Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’yla arasındaki bağı koparmaya çalıştığı için, yüz yıldır süre gelen eğitim sisteminin müfredatında da Osmanlı hakkında yeterince bilgilere yer verilmemektedir. Osmanlı Arşivleri daha şurada yirmi sene öncesinde araştırmacılara açılmış ve Osmanlı hakkında ancak ondan sonrasında detaylı bilgiler yayınlanmaya başlamıştır. Ondan öncekiler hep üstünkörü bilgilerdir. Hâlen de Osmanlı İmparatorluğu dönemi, hem de türevi olan millet olarak yeterince bilinememektedir. Oysaki dünya üzerinde bütün devletler, bütün milletler, her ne kadar adı “Türkiye Cumhuriyeti” olmuş olsa da, her ne kadar Osmanlı’yı reddetmiş olsa da, yeni devleti hâlâ Osmanlı’nın devamı bir devlet, milletini de Osmanlı ahalisi olarak bilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin dostu da Türkiye’yi “Osmanlı” diye muhabbet beslemekte, düşmanı da Türk milletine “Osmanlı” diye kin gütmektedir. Çünkü “Osmanlılık” büyük bir imparatorluktan ma’ada, çok daha büyük bir medeniyetti. Ve o büyük medeniyetin izleri halen devam etmektedir ve yüzyıllarca da devam edecektir. Bunu bilmeyen, maalesef, sadece Türkiye Cumhuriyeti milletidir.
Bu yüzden, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışı hakkında da pek çok saçma sapan bilgiler ortaya atılmaktadır. Yıkılma sürecindeki son on yılına bakılarak, “Osmanlı’yı Siyonistler yıktı”, “Osmanlı’yı İngilizler yıktı”, “Osmanlı’yı İttihat Terakkiciler yıktı” gibi tezlerle, bu isimlere koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak şerefi bahşedilir. Ya da “Osmanlı, Çanakkale’de zayıflatıldı, arkasından da Birinci Dünya Savaşı’nda yıkılmak zorunda kaldı” gibi, koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışını üç beş seneye sığdırmak gibi abuk sabuk tezler üretilir. Bu aynı zamanda hem Çanakkale’deki eşsiz dirence ve hem de o direnci gösteren Çanakkale kahramanlarına yapılmış çok büyük bir hakarettir.
Peki, Osmanlı İmparatorluğu ne zaman yıkılmıştır?
Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı sonunda değil, daha Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirildiğinde yıkılmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nu yukarıda saydıklarımızın hiçbirisi yıkmamıştır. Yahudiler ya da Siyonistler kim ki, Osmanlı İmparatorluğunu yıkabilsinler? Ruslar ve de İngilizler kim ki Osmanlı İmparatorluğunu yıkabilsinler? Hele hele İttihat Terakkiciler; şakası bile mümkün değil! Bunların topu gelse, yine Osmanlı İmparatorluğunu yıkamazlar!
Daha önceki sayfalarımızda belirttiğimiz üzere Osmanlı’yı Söğüt’teki bir uç beyliği iken Ertuğrul Gazi oğlu Osman Bey kurmuştur. Ve o bir uç beyliğinden kurulan Osmanlı Devleti, adım adım Üç Kıtada Hüküm Süren Bir Cihan İmparatorluğu’na dönüşmüştür. Peki, o uç beyliğinden kurulan devlet, adım adım büyürken Yahudiler ya da Siyonistler neden engel olmadılar; o zamanlar engel olmak, koca bir cihan imparatorluğunu yıkmaktan daha kolay değil miydi? Ya da İngilizler, Fransızlar, Ruslar, Bizans ya da hep birlikte Haçlı Batı engel olmaya kalkmadılar mı? Ya da Anadolu’daki beylikler Osmanlı’nın büyümesine engel olmaya kalkmadılar mı? Osmanlı’nın her Batı’ya sefer açışında, arkasından isyanlar çıkartmaya kalkmadılar mı? O beylikler, büyüme döneminde Osmanlı’nın o cihan imparatorluğuna dönüşmesine niye mani olamadılar? Bırakın Osmanlı’nın cihan imparatorluğuna döneşmesine mani olabilmeyi, bir zaman sonra Osmanlı’nın onları bünyesine katmasına bile mani olamadılar.
Bu konuda Haçlı Batı’nın hakkını yemeyelim… Defalarca Osmanlı’nın üzerine Haçlı seferleri düzenlediler. Defalarca en güçlü ordularını birleştirip birleştirip Osmanlı’nın üzerine çullandılar. Orduları Osmanlı ordusundan misli misli fazla olduğu kaç defaki seferlerinde bozguna uğramaktan kurtulamadılar. Onlar da bırakın Osmanlı’yı geriye püskürtmeyi, Osmanlı’nın her defasında topraklarını fethine bile mani olamadılar. Bütün Haçlı Batı, ne yapsa ne etse de, Osmanlı, önlenemez bir şekilde büyüdükçe büyüdü ve Üç Kıtada Hüküm Süren Bir Cihan İmparatorluğu’na dönüştü.
Yani “Osmanlı’yı, Yahudiler ya da Siyonistler yıktı; İngilizler yıktı” ifadeleri boş söylemlerdir.
O zaman…
Osmanlı neden yıkıldı? Osmanlı’yı kim ya da kimler yıktı?
Dediğimiz gibi, Osmanlı İmparatorluğu, çok büyük bir imparatorluktu. Cihan İmparatorluğuna yükseliş devrinde, muazzam bir sistem oturtmuştu. Osmanlı Arşivleri araştırmaya açıldığından beri Amerikalılar olsun, Japonlar olsun, Osmanlı İmparatorluğu’nun sisteminin didik didik araştırmaktadırlar. Sömürmeden, hatta sömürmek bir yana, fethettiği toprakları âbâd ederek, bir Cihan İmparatorluğu’na nasıl ulaşmış, bunu çözmek için uğraşmaktadırlar. Sömürme olmadan, böyle bir güce nasıl ulaşılmış, üç kıta asırlarca nasıl idare edilmiş, anlamaya çalışmaktadırlar.
İşte Osmanlı’nın öylesine güçlü ve oturmuş bir sistemi vardı ki, dünya üzerinde onu yıkacak hiçbir beşerî güç yoktu. Haçlı Batı’ymış, Ruslarmış, Yahudilermiş, Siyonistlermiş, bunların hepsi bir araya gelse, yine de Osmanlı’yı yıkacak o güce ve kabiliyete sahip değillerdi. Osmanlı İmparatorluğu iktisadî, siyasî, sosyolojik ve ekonomik yapısıyla muhteşem bir imparatorluktu. O yapıyı yıkmak öyle üç beş çapulcunun harcı değildi. Hatta bahse konu bütün devletler bir araya gelse yine de söz konusu değildi.
Osmanlı İmparatorluğunu sadece birileri yıkabilirdi.
“Kendisi…”
Evet! Osmanlı İmparatorluğunu ne “o”, ne “bu”, ne “şu” yıkabilecek bir güce ve maharete sahipti… Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkan, “Osmanoğullarından başkası değildir.
Olayın özeti şudur:
“İmparatorluğu ‘Osmanoğulları’ kurmuştu, Üç Kıtada Hüküm Süren Bir Cihan İmparatorluğu’na ‘Osmanoğulları’ yükseltmişti, yıkan da ‘Osmanoğulları’ olmuştur…”
Yani Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkan, sahibinden başkası değildir!
Peki, bu nasıl olmuştur?
Bunun için öncelikle, bir uç beyliği iken devlete dönüştüren kurucusu Osman Bey’in felsefesine bakalım. Osman Bey, oğlu Orhan Bey’e ne vasiyet etmişti:
“Bil ki bizim mesleğimiz, Allah Yolu’dur ve maksadımız da O’nun dinini yaymaktır. Dâvâmız, kuru bir cihangirlik dâvâsı değil, İlâ-i Kelimetullah’ı yayma dâvâsıdır. Yâni Allah’ın dînini yüceltmektir. Cihadı terk etmeyerek rûhumu şâd et!”[1]
Bu uğurda Osman Bey de kendisi, ömrünü bizzat at üstünde, ordusunun başında cihad ve fetihlerle geçirmişti. Hakeza oğlu Orhan Bey de babasının vasiyeti üzerine Allah yolunda, O’nun dinini yaymak maksadıyla, İlâ-i Kelimetullah’ı yayma davasında ömrünü cihatla geçirmiştir. Onun oğlu Murad Hüdâvendigâr hükümdarlığı döneminde, bizzat ordusunun başında tam 37 savaş yapmış ve hepsinde de galip gelmiştir. Avrupa Haçlıları defalarca birleşip birleşip, kat be kat üstün sayıda oldukları halde, hiçbirinde Murad Hüdâvendigâr’ı mağlup edememişlerdir.
Yine onun oğlu Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmet, Sultan II. Murad, hele hele İstanbul Fatihi Sultan Mehmed, II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim Han ve Kanuni Sultan Süleyman dönemleri, sultanların bizzat ordularının başında cihad üzere seferden sefere koşturdukları bir dönemle Üç Kıtada Hüküm Süren Bir İmparatorluk oluşturulmuştur.
Bu sultanların hepsi dedeleri Osman Gazi’nin nasihati üzerine İlâ-i Kelimetullah’ı yayma davası uğruna, ömürlerini cihad üzere geçirmişlerdir. Cihadı terk etmeyerek dedeleri Osman Gazi’nin ruhunu şâd etmişlerdir. Cenab-ı Allah da Ankebut/69’da “Şüphesiz, Allah kendi uğrunda cihat edenlerle beraberdir” vaadi üzerine, onları bu cihadlarında yalnız bırakmamıştır. Avrupa defalarca Haçlı Ordularını toplayıp, Osmanlı’dan kat be kat fazla askerleriyle Osmanlı’nın üzerine Haçlı Seferleri düzenlediği halde, bir türlü Osmanlı’yı geri püskürtmeye muvaffak olamamıştır. Çünkü Cenab-ı Allah’ın Ankebut/69 suresiyle “Şüphesiz, Allah kendi uğrunda cihat edenlerle beraberdir” vaadi vardır. İşte bu yüzden Haçlı Orduları, sayıca ve askerî donanımca Osmanlı’dan üstün olduğu halde, Osmanlı’ya karşı her seferlerinde mağlubiyetten kurtulamamışlardır.
Mesela Orhan Gazi’nin oğlu Şehzade Sülayman, inanılmaz bir şekilde, çok kısa sürede Trakya’da pek çok fetihler gerçekleştirmiştir. Daha sonra bir av esnasında attan düşüp hayatını kaybedecek olan Şehzade Süleyman Paşa, çok kısa sürede yaptığı bu olağanüstü fetihler hakkında şöyle demiştir: “Şu gördüğümüz olağanüstü işler, yaptığımız akılalmaz girişimler, şimdiye dek zaferleri rehber edinen ordumuzun yeni ülkeler açmasına sebep olmuştur. Bu fetihler, gerçekte Allah-ü Teâlâ’nın yardımı ve Cenab-ı Peygamberin mucizesinden başka bir şey değildir. Yoksa bu kısa zamanda, bu kadar az bir askerle böyle bir destek ve yardım olmasa, bu kadar çok iş görmek kolay şey değildir. Meydana gelen fetihler, İlâ-i Kelimetullah için gerçekleşmiştir.”[2]
Şifre budur. Görülen olağanüstü işler, yapılan akılalmaz girişimler, zaferleri rehber edinen ordunun açtığı yeni ülkeler, gerçekte Allah-ü Teâlâ’nın yardımı ve Cenab-ı Peygamberin mucizesinden başka bir şey değildir. Yoksa bu kısa zamanda bu kadar az bir askerler bu kadar çok iş görmek, beşer ordularının harcı değildir. Çünkü meydana gelen bütün fetihler, İla-i Kelimetullah için gerçekleştirilmiştir ve Cenab’ı Allah da “Şüphesiz Allah kendi uğrunda cihat edenlerle beraberdir” buyruğu üzerine, İlâ-i Kelimetullah uğruna cihadla yola çıkanlara fetihlerde yardımlarını esirgememiştir.
Mesela Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethi, sadece kendisinin askerî dehası ve maharetiyle mi gerçekleştirilen bir fetih olmuştur? Evet, Sultan Mehmed’in fetih inancı, inadı ve komutanlığı fetihte başrol oynamıştır ama Sultan Mehmed’in sefer sırasında ümitsizliğe ve çaresizliğe düştüğü her defasında, kendisine ve ordusuna Cenab-ı Allah’ın yardımı yetişmiştir.
İşte Üç Kıtada Cihan İmparatorluğu’na ulaşmanın birinci şifresi, Osmanoğulları’nın dedelerinin “İlâ-i Kelimetullah’ı yayma davası uğruna cihadı terk etmeyin” ilkesini kayıtsız şartsız yerine getirmeleridir. İkinci şifre de, fethettikleri toprakları âbâd etmek, ahalisini Cenab-ı Allah’ın emrettiği üzere O’nun adaleti ve merhameti üzerine yönetmektir.
Bir başka püf nokta da, Osmanoğulları’nın bunu sadece kılıç ordularıyla değil, dua ordularıyla birlikte gerçekleştirmiş olmalarıdır. Bu bahsettiğim Sultan isimlerinin hepsi de yollarına Allah dostlarıyla birlikte hareket ederek devam etmişlerdir. Her icraatlarında, Allah dostlarından şer’i fetvalarını alarak görevlerini yerlerine getirmişlerdir. İmparatorluğun kurucusu Osman Gazi, bizzat Şeyh Edebâlî Hazretleri’nin tedrisatından geçmiştir. Osman Gazi de Şeyh Edebâlî Hazretleri’ni başına tâc etmiştir. O ne dediyse, her dediğini yerine getirmiştir. Edebâlî Hazretleri, “En büyük zafer, nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir” demiş ve Osman Gazi başta olmak üzere torunları da bu minvalde, öncelikle nefislerini tanıyarak nice büyük zaferlere ulaşmışlardır.
Geyikli Baba Hazretleri, Molla Fenâri Hazretleri, Hacı Bayram Velî Hazretleri, Somuncu Baba Hazretleri, Emir Buhâri Hazretleri, Yazıcızâde Mehmet Bîcânî ve Ahmed Bîcânî Hazretleri, Molla Pir Ali Hazretleri, Ak Şemseddin Hazretleri, Molla Gürâni Hazretleri, Ebu’l Vefa Hazretleri, Zembilli Ali Efendi Hazretleri, Hasan Can Hazretleri, Yahya Efendi Hazretleri, Şeyh-ül İslam Ebussuûd Efendi Hazretleri; Osmanoğulları’nın Söğüt’teki bir Uç Beyliği’nden, Üç Kıtada Hüküm Süren Cihan İmparatorluğu’na ulaşmasında, “Dua Orduları Komutanları”nın başlıcalarıdırlar.
(DEVAM EDECEK)
SADEDDİN ÖZGÜR
[1] Ahmet TUNA, “Söğüt’ten Çanakkale’ye Gönül Erleri”,s. 24–25
[2] Prof. Dr. Ahmet ŞİMŞİRGİL, “Birincil Kaynaklardan Osmanlı Tarihi Kayı I”, KTB Yayınları,