Osmanlı İsveç kralını korurken İsveç ise teröristleri…
Son günlerde NATO’ya giriş tartışmalarında Türkiye’nin İsveç’in katılım isteğine PKK’lı teröristlere yönelik korumacı tavrına istinaden ret ettiği bilinmektedir.
Bu konuda Türkiye’ye gelme isteklerine de Cumhurbaşkanı Erdoğan hayır cevabını verdi.
Hâlbuki bir dönemler İsveç Kralını bu topraklarda ağırlamış ve onu koruma altına almış, esaret altındaki İsveçlileri de kurtararak onlara özgürlükleri bağışlanmıştı.
Bugün ise aynı İsveç PKK teröristlerini iade etmeme konusunda korumacı bir tavır sergilemektedir. Ve ilişkiler sorunlu hale gelmektedir.
Kuran, insana, ‘yaptığının karşılığını alacağını’ bildirmektedir. Bu karşılığın hem bu dünya ve hem de öte âlemde bir karşılık olduğu bedihidir.
Nassın açık bir şekilde konumuzu açıklayan boyutunu da dikkate alarak uluslararası ilişkilerde de toplumsal ilişkilerde de bireysel ilişkilerde de bu ilke geçerliliğini korumaktadır.
Doğru olmak, doğruluğun taşıyıcısı olmak ve doğrudan yana olmak her zaman kazandıracak bir özelliği gösterir…
Aşağıda konu ile ilgili geniş bir bilgi verilmektedir.
OSMANLIYA SIĞINAN İSVEÇ KRALI 12.KARL
XII. Karl’ın mecburi ikameti, pek çok İsveçli seyyah ve bilginin Şark’a ait seyahat ve incelemelerde bulunmasına fırsat vermiş olmasından ötürü, bu dönem ayrıca iki ülke arasındaki kültürel münasebetlerin gelişmesinde önemli roller icra edecek birtakım değerli çalışmaların meydana getirilmesine vesile olmuştu. Albay Cornelius Loss, Yüzbaşı Konrad Sparre ve Teğmen Hans Gyllenskeep bu alanda ilk isim bırakanlar arasında yer alır. Bunlar 1710’da İstanbul’a gelmişler ve Kudüs’e kadar giderek Nisan 1711’de tekrar geri dönmüşlerdir. Loss, Palmira harabelerini ilk keşfedenlerdendir ve Cîze’deki piramitleri de resmetmiştir. Çizimlerinin büyük bir kısmı Bender’deki “Kalabalık” olayı esnasında kaybolmuş olmakla beraber bir kısmı İsveç Millî Müzesi’ndedir. İsveç ordusunda saray vâizi olarak bulunan, daha sonra da İstanbul’da Martin Neugebauer’in elçilik papazı sıfatıyla görevini sürdüren Michael Eneman Türkçe ve Arapça öğrenmiş, Türkler’in ve Rumlar’ın dinlerini incelemiştir. Ağustos 1711’de başladığı gezilerinde İzmir üzerinden Mısır’a, oradan da Kudüs, Şam, Kıbrıs’a kadar gitmiş ve Haziran 1713’te tekrar İstanbul’a dönmüştür. Osmanlı Devleti’nin ekonomik durumuna da eğilmiş olmakla beraber daha ziyade gayri müslimler üzerinde durmuş, Türk ordusu, saray, din, hukukî ve idarî yapı hakkında tesbitlerde bulunmuştur. Yine bu dönemde Perman, J. Matthaeus Norberg ve Sten Arfvidsson Sture harem, Sven Agrell ise saray hakkında eserler vermiş, Sture, Perman ve Celsing geniş bir Osmanlı tarihi yayımlamaya niyetlenmişlerse de bu gerçekleşmemiştir.
İSTANBUL’A AKIN EDEN İSVEÇLİ SEYYAHLAR
XII. Karl’ın bulunduğu süre içinde pek çok İsveçli Osmanlı topraklarında mekân bularak hayatını burada devam ettirmiştir. Birçok seyyah ve İsveç dostluğuna riayeten fidyeleri ödenerek serbest bırakılan, devletin dört bir tarafına dağılmış İsveçli esirler bu grubu zenginleştirir. Seyyahlar ve şarkiyatçılar gezmeyi ve eser vermeyi daha sonraki dönemlerde de sürdürdüler. Osmanlı bilginlerinin eserleri, bu arada özellikle Kâtib Çelebi’nin Cihannümâ’sı epey ilgi çekmiş ve takdir toplamış görünmektedir. 1734-1736 ve 1743 yıllarında gelen Johann Otter seyahatnâmesinde bu eseri hararetle tavsiye eder. 1779-1780 yılları arasında İstanbul’da bulunan Türkolog J. Matthaeus Norberg’in Cihannümâ tercümesi eksik olarak 1818’de yayımlanır. 1749’da Friedrich Hasselquist Filistin’e kadar uzanan bir seyahat yapar ve anılarını kitap haline getirir. 1776-1779 arasında büyük bir geziye çıkan Jacop Johan Björnståhl seyahat notlarını neşreder. İsveç elçiliği baştercümanlığında bulunan (1768), daha sonra da bizzat elçiliğe yükseltilmiş olan (1796), aslen Osmanlı Ermeni vatandaşı Ignatius Mouradgea d’Ohsson, Osmanlı hukuk sistemini ele alan İbrâhim el-Halebî’nin Mülteḳa’l-ebḥur’unu tercüme ettiği ve bir Osmanlı tarihi kısmı da ilâve ederek hazırladığı, özellikle gravürleriyle değer kazanmış olan meşhur eseri (Tableau général de l’Empire Othoman, I-III, Paris 1787-1820; I-VII, Paris 1788-1824) bu konudaki faaliyetler arasında mümtaz bir yer alır ve önemini günümüze kadar sürdürür.