İnsanlık; “Ne iş olsa yaparım” anlayışından, “Para her kapıyı açan anahtardır” söylemine kadar fazla bir zaman geçmedi. Belki; ne iş olsa yaparım talebinden dolayı, ihtiyaç sahibine, emeğin mukaddesatına vurgu yapıyor, diyebiliriz. Ancak; sözün içeriğinin, emek sahibinin şahsiyetini ezdiğini de söylemeden geçmeyelim. Şahsiyeti, kişiyi, insanı ezme cüreti diyorum. Çünkü; bu yargı silsilesinin devamı, oldukça yaygın biçimde kullanılan “Para herşeydir” inancına dönüşerek küfürleşmiştir. Maalesef; paranın herşey olabileceği söylemi ve inancı; insanlığı, para için her şey yapabilecek bir neslin doğum sancısına taşımıştır/taşımaktadır.
Paranın kısıt teorisi zihinlere nasıl kazındı/kazınıyor?
Bir elmasın oluşması, yerin yaklaşık 150-200 kilometre derinliğinde, başta basınç olmak üzere, farklı özel koşulların etkili olduğu ortamlarda, birkaç milyon yıl geçmesini gerektiriyor. Bu uzun zaman zarfında, yerçekiminin içe, mağmanın ise dışa doğru uyguladığı basıncın etkisindeki karbon kütlesi, karşıt kuvvetlere maruz kalarak olgunlaşıyor ve mücevher haline geliyor.
Finansal enstrümanlar da; bir yandan, kur baskısı, faiz baskısı gibi; küresel finans sisteminin dışarıdan yüklediği baskıları uygularken, içeriden de paranın değerinin korunması gibi zorlamalarla aynı mücevher değeri zihinlerde mahfuz tutuyor.
Bir yandan TL’nin korunumu kanunu gibi, yerel paraların korunabilmesi için kanunlar yapılırken, diğer yandan küresel finansın yıpratıcı etkisiyle mücadele ediliyor. Her iki etki de finansal; ancak ters yönlü etkilerdir. Karşıt bu etkiler, bir birlerini nötralize etseler de sonuç itibariyle iç dinamikler yeteri kadar güçlü olmadığından, dış baskı finansal argümanları şekillendiriyor ve kendi mecrasında işleme alıyor.
Kısıt halde tutulan paraya ulaşma arzusu, toplumlara, karşılanamayan ihtiyaçlarının şiddeti oranında, uzun yıllar bu çatışmanın çilesini çektiriyor ve çektirmeye devam ediyor. Toplum; ekmek parası, rızık, nafaka gibi söylem ve inançla buna göğüs germeye, yaşam kalitesinden ve hayallerinden ödün vermeye devam ediyor. Dolayısıyla; gerçekliğin bu derece trajik durumu, hayal destekli sanal, dijital yaşama göz kırpıyor. Böylece finans sektörünün sanal enstrümanları (dijital para, kaydi para, coinler vs) kanlı canlı insanlığa hükmederken, fiziki paralara da galebe çalıyor.
Paranın para olmaktan çıkarak, sadece borç kaydı (banka notu: banknot) olma süreci:
Para deyince aklımıza banknot gelir. Genel olarak da öyledir. Banknot; banka notu anlamındadır ve her biri ayrı, ayrı borçlanma sertifikasıdır. Gerçekte; kıymeti kendinden menkul bir banknot yoktur. Tıpkı; altın sertifikası ya da gayrimenkul sertifikası gibi para da borcun sertifikasıdır. Yani bir altın sertifikası nasıl ki belli bir miktar altını ifade ediyorsa; banknot da üzerinde yazılı miktar kadar borcu temsil eder. Çünkü; paranın piyasaya girişi borç olarak gerçekleşir. Bu nedenle; finans kurumları, paranın piyasaya girişine karşılık olarak teminat alırlar.
Teminat; alacağı garanti altına almaktır. Bu; bir mal, menkul kıymet ya da gayrimenkul olabilir. Parayı talep eden gerçek ya da tüzel kişiler vermiş oldukları teminat için, aynı teminat cinsinden fark/faiz talebinde bulunamazlar; ancak, parayı borç olarak veren/satan finans kurumları paranın kullanımından faiz adı altında zamana bağlı olarak fark/faiz isterler. Yani banknotu, bankanın notunu faiziyle yine kendi banknotu karşılığında satar. Dolayısıyla piyasaya teminat şartı ile giren para, artı faiz farkıyla birlikte tekrar finans kurumuna geri dönmek zorundadır. Aksi halde verilen teminat geri alınamaz. Dolayısıyla; faiz farkı paranın geri dönme gereksinimini yoğunlaştırır. Böylece; paranın finans kurumlarına doğru yönelmesi ve parayı kullanan kişi ve kurumların bu yönde güdülenmesi sağlanmış olur.
Faiz, bankadan borç alınan banknotların değerinin, zamana bağlı olarak düşmesine neden olur. Bu, bankalardan borç şeklinde, tedavüle giren paranın değerinin düşmesi anlamına gelir. Diğer yandan alım gücü azalan borçluya da; artı faiz ödeme sorumluluğu yükler. Her iki yönden de borçlu dezavantajlı bir duruma düşer. Dolayısıyla; para en kısa zamanda tekrar bankaya dönmek zorundadır. Bu nedenle; faiz baskısı, zamanla paranın ait olduğu yeri belirlemiş ve mevduatlarda sabitlemiştir. Nitekim; talep edilen krediler için teminat, rehin, ipotek gibi işlemler yapıldıktan sonra; verilen paralar önce, kaydi olarak, blokeli şekilde borçlunun mevduat hesabına yansıtılır. Sonrasında ticaret ya da mal/mülk alımı yaptığı kimsenin mevduat hesabına, kaydi olarak aktarılır. Bu süreç; paranın banka notu (banknotu) olmaktan çıkıp, bankanın kaydı olduğu süreçtir. Fiziki banknotlar, bundan böyle, yerini mevduat hesaplarında, kaydi paralar olarak almışlardır.
Buraya kadar, paranın hangi mantıkla kısıt hale getirildiğini, aynı zamanda; sadece borç kaydı olduğunu anlatmaya/yazmaya çalıştım. Oysa; yaptığımız alış verişlerde hangi düsturları takip etmeliydik? Bu ticaret/alış verişler peşin yapılmamışsa; ve borç alacak ilişkisi doğuruyorsa, kayıt işlemlerini nasıl ve hangi şartlarda yapmalıydık? Rabbimiz bu hususta neyi emretmişti? O’nun emirlerinin ne kadarına itaat ettik, ne kadarına isyan..?
İslam ümmeti, borçlanma ilgili kayıtlarını, günümüzdeki şekliyle, bankalar üzerinden yaparken ve kendi değerlerinden ödün verirken, ezeli ve ebedi olan Allah (cc) neyi emretmişti? Müslümanlar bankalardan nasıl bu kadar emin olmuşlardı? Öyle ya! El emin olan, Allah’ın hiçbir kulu/devleti kalmamıştı da bu paye neden bankalara verilmişti?
“Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur. Alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun. Yazana da, şahide de bir zarar verilmesin. Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Bakara Suresi 282.ayeti)
O halde; ayeti kerimeyi madde madde inceleyip, içinde bulunduğumuz borçlanma şartlarına projekte edelim. Bakalım ayeti kerimede bu sorumluluğun ne kadarı Müslümanlara, ne kadarı gayri Müslümlere ve ne kadarı bankalara verilmiş, hep birlikte müşahede edelim.
Ey iman edenler: Allah özellikle müminlere hitap ediyor. (Gayri Müslümlere ve faizci finans kapitalin şubelerine değil)
Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın: Rabbimiz; Borç-Alacak ilişkisinin kaydedilmesini emrediyor. Ancak kayıt tutan kişi ya da kurumların Müslüman/emin insanlar olmasını öğütlüyor. (Günümüzde ise; Müslümanların birbirleriyle kredi yolu ile yaptıkları tüm alış verişlerde kayıt tutan faizci bankalardır. Bankalar tuttukları kayıtlardan ücret, komisyon, aidat ve faiz adı altında ücret alırlar.)
Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın: Aranızdan Müslüman/iman etmiş olan biriniz (ortak kabul ile – yani seçilerek) borç alacak kayıtlarını yazsın. Ancak doğru olarak yazsın, herhangi bir tarafı kayırmasın. Kendine de sizin bilginiz ve ortak kararınız dışında herhangi bir pay çıkarmasın. Borç ve alacak ne ise sadece onu yazsın/kaydetsin. Hiç birinizin bir diğerinize dayatması ile başkaca bir eklenti yapmasın.
Yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın:
Yazıcı olan; ister kişi olsun ister kurum (kurum en geniş manada Devlet olarak düşünülebilir), Allah’ın koymuş olduğu bu ölçü ve mizana uyarak yazsın. Bundan dolayı hiçbir çeteden, mafyadan, zorbadan korkmasın, çekinmesin. Cesur olsun. Allah; Müslümanlara, korkmamayı, cesaretli olmayı emrediyor.
Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın):
Borçlanan kişi ya da kurum da kendi borç kaydını yazsın ya da kendi yazıcılarına/katiplerine yazdırsın. Böylece, hem katibi kontrol etmiş olur, hem de; onun hata yapmasına ya da hakka girmesine engel olmuş olur. Kendisi de diğer herkes gibi mutmain olur. Karşılıklı, mutabık olsunlar. Hem kendi uhdesindeki, hem de katibin uhdesindekiler tam olarak eksiksiz bir şekilde kayda alınsın. Helalleşme kusursuz sağlansın.
Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Eğer; borçlu olan kişi akli melekeler hususunda zafiyet sahibiyse, onun durumunu velisi adil olarak belirlesin/yazdırsın. (Veli; adaletle hükmeden kişi ya da kurum olmalıdır. Bu kişilerin aldatılmasına müsaade edilmemelidir.)
(Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir:
Bütün bu borç alacak ilişkisi şartlarına rağmen, kimsenin baskısı altına girmeyen, bağımsız/özgür, kendisinin ve ailesinin rızkını kazanan, inisiyatif alan, cesur ve hak üzere olan, en az iki erkek şahidiniz olsun. Erkek; hem güvenli ortamın tesis edilme kudreti anlamını içerdiğinden, hem de cinsiyet olarak, erk gücü/iradeyi elinde bulunduran anlamında düşünülerek birlikte değerlendirilmelidir. Bu şartlar sağlanamıyorsa; bir erkek, iki kadın/bağımlı kişi de olabilir. Kadının bağımlılığı ekonomik olarak eşine, hane içindeki statü vb durumu ve fiziksel yapısı gereği, çevresel faktörlere bağlı olarak otorite sağlama konusundaki özel durumu dikkate alınarak düşünülmelidir. Yani iki kadın ifadesi, en düşük kapsamda kaos/tehdit altında güvenli bir ortamın oluşmasında ya da hakikatin korunmasında olabilecek bir zaafiyetin minimize edilmesi hassasiyetindendir. Burada, kadının aşağılanması ya da ikinci sınıf bir muameleye tabi tutulması söz konusu değildir. Tam aksine; onu korumaya, güvence altına almaya ve fıtratını muhafaza etmeye yöneliktir.
Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar: Burada borç alacak ilişkisinden kaynaklanan muvazaalı durumların çözümlenmesi için sorumluluk alacak şahitlerin cesur olmaları gerekliliği daha net bir şekilde görülüyor. Rabbimiz; iki erkek ya da bir erkek, iki kadın kaçınmasınlar, hakikati ifade etsinler. Cesur olsunlar, diye buyuruyor.
Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadar yazmaktan usanmayın:
Rabbimiz; Borcu az olsun çok olsun, mutlaka zamanı ile birlikte kayıt altına alın, diye emrediyor. Bundan usanıp üşenirseniz, sizin gibi müminlerin bu işlemlerini mümin olmayan kişi ya da kurumlar yapabilirler. (Günümüzde olduğu gibi; yani borç alacak hususundaki ilişkilerinizi İslami hassasiyetlerden yoksun olan bankalar vb faizli finans kurumları yapar.)
Bu, Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir:
Bu şekilde borç alacak ilişkisini tesis ederseniz, adaleti tam olarak sağlamış olursunuz. Tuttuğunuz şahitlerin emin insanlar olması ile de adalet ve esenlik ortamını sürekli hale getirmiş olursunuz. Bu şekilde kalbinizde de şüpheye yer olmaz. Alışverişlerinizi de huşu içerisinde yapılan ibadetler gibi yapmış olursunuz.
Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur:
Ancak; peşin yaptığınız ticaretleriniz borçlanarak yaptığınız ticaret gibi değildir. Peşin yaptığınız ticareti siz de yazabilirsiniz, bir başkası da yazsa size alış verişinizden dolayı bir zarar gelmez. Çünkü; sizin yaptığınız peşin alış verişleri bir başkası yazmış olsa o sizden bir şey talep edemez. Bu alış verişlerinizden ötürü sektör oluşturamazlar. çünkü sizin bu kayıtlara ihtiyacınız yoktur. Peşin olarak yapmış olduğunuz alış verişlerinizi, ister kayıt altına alırsınız; isterseniz almayabilirsiniz.
Alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun. Yazana da, şahide de bir zarar verilmesin:
Alış verişten hemen sonra, borcun/alacağın kapanması halinde yazma yükümlülüğü kaldırılmakta, fakat yine de şahit tutulması emrediliyor. Çünkü vadenin söz konusu olmadığı akidlerde de ihtilâflar çıkabilmekte, şahide ihtiyaç duyulur. Şahitler de güvence altında olsun. Şahit ve katiplere maddi bir kefalet yüklemeyin.
Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir:
Katip ya da şahitleri suiistimal etmeyin. Katip ya da şahitleri borca kefil olarak gösterip onlara zulüm etmeyin. Borçlu ve alacaklı ayrı ayrı ya da birlik olup katipler, şahitler ya da başkalarını mağdur etmekten korunsunlar. Allaha sığınsınlar.
Şüphesiz, en doğrusunu Allah (cc) bilir…
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi