IX. ALLAH’IN ELÇİSİ HZ. MUHAMMED YALNIZCA BEŞER NEBİ-RESÜLDÜ
Gaybı Bilmezdi
Akıl ve duyu organları ile bilinemeyecek geçmiş ve gelecek anlamına gaybı da bilmezdi. Melekîliği ve gaybı bilir olmayı peygamberliğin gereği gibi
görenleri Kur’an, onun diliyle şöylece uyarıyordu:
(Ey Peygamberim! Onlara ) şöyle de. Ben size, Allah›ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Üstelik gaybı da bilmem. Size, ben bir melek olduğumu da söylemiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım. De ki: Kör ile gören hiç bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz? (En’âm 50)
Tabiat Üstü Harikalar Oluşturamazdı
Ondan yerden pınarlar çıkartmasını, nehirler akıtmasını, hurmalıklar ve bağlar oluşturmasını, göğe çıkıp okuyacakları bir kutsal Kitap getirmesini vs. isteyenlere Kur’ân şöyle cevap vermesini emrediyordu:
“Onlara şöyle de: Ben Rabbimi bütün yüceliklerle nitelerim. Siz benden neler istiyorsunuz? Ben başka değil, ancak beşer olan bir Elçiyim.” (İsra 90-93)
Dilediğini Hidayete Erdiremez, Doğrudan Şefâat Edemezdi
Dilediğini hidayete erdirme, ( Kasa 56) Allah’ın izni olmaksızın doğrudan şefâatle günahları bağışlatma, Cennet’e koydurma, Cehennem’den koruma veya çıkarma yetkisi yoktu. O sadece ilahi mesajların tebliğcisiydi.
Rabbimiz Kur’ân’la ona “Sevdiklerini bile hidayete erdiremeyeceğini” bildirerek acziyetini duyurmakta, “İnanmayan insanlar için üzüntü çekmekle” sonucu değiştiremeyeceğini açıklamaktadır. ”Kimdir Allah’tan başka günahları bağışlayacak?” ve “Kimdir Allah’ın izni olmadan aracı olabilecek?” şeklindeki buyrukları ile de Peygmberi Muhammed dahil hiçbir varlığın Kendisinin ortağı olmadığını bütün insanlığa ilan etmektedir. (Kasas 56;Şu’âra 3; Âl-i İmran 135; Bakara 255)
Evet, o da bir insandı. Yiyen içen, uyuyan, üzülen, sevinen, bazen öfkelenen, Rabbinin tesellisine ihtiyaç duyan bir beşerdı. Cinsel hayatı olan eşti, babaydı, dedeydi. Yönetici, kumandan ve hâkimdi. Yanılabilen ve yanılgıları kendisine indirilen vahiyle düzeltilen bir beşerdi. (Tahrim 1; Enfal 67)
Gerçi bütün yücelikleri şahsında toplayandı. Ama beşerdi. Bunun içindir ki O, bizler için izlenebilen Peygamberdi:
“Şöyle de: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. Bana, İlâh›ınızın, tek bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi işler iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.” (Kehf 110)
X. ALLAH’IN ELÇİSİ HZ. MUHAMMED RESÜLLÜĞÜ BAĞLAYICIYDI
Beşer olduğu için de yalnızca Allah’ın elçisi olarak tebliğ ettikleriyle sorumlu olduğumuzu bildirirdi. Bunun içindir ki sahâbileri vereceğimiz iki misalde görüleceği üzere Onun huzurunda özgürce görüş bildirebiliyorlardı:
Bedir Harbi Örneği
Bedir harbi öncesinde Hz. Peygamberin sahabilerini konumlandırma şeklini stratejik bulmayan Hubbab ibn el-Cemuh, bu şeklin gelen vahiy sonucu yapılmış olup olmadığını sormuş, aldığı cevap üzerine de kendince doğru bulduğu yerleştirme şeklini özgürce sunmuştu. Görüşü Hz. Peygamber tarafından kabul olunarak uygulanmıştı .(İbn Hişam es-Sîretün-Nebviyye 2/272)
Hendek Savaşı Örneği
Hendek harbinde aleyhe gelişen muhasaranın doğurduğu çözülüşü gören Hz. Peygamber , Medine’nin zirai ürünlerinin üçte birini vermeyi teklif ederek, Gatafan kabilesini saf dışı bırakmak, böylece müttefik düşman güçlerini parçalamak istemişti. Bu düşüncesini Medine’nin iki büyüğü olan Sa’d bin Muaz ve Sa’d bin Ubade’ye açıp, görüş istediğinde onlar şöyle dediler:
“Ya Resulallah! Bu düşünceniz Rabbimizden gelen bir vahiy ürünü ise dilediğinizi yapın, bizler emrinizdeyiz. Yok eğer daha elim sonuçlardan korunmak için oluşmuş kişisel bir tercihiniz ise, söyleyeceğimiz şudur: Biz böylesine haraçları, hiç mi hiç vermedik. Şimdi İslâm’la kavuştuğumuz yücelik içinde yaşarken, asla böyle bir zilleti kabul etmeyiz.” (İbn Saad et-Tabakâtül-Kübra 2/69)
Devam Edecek..