EDİTÖRDEN

Peygamberimizin (sav) Mirasını Hatırlatan Bir Sahabi: Hz. Ebu Hureyre (r.a.)

Künyesi Ebu Hureyre’dir. Aslen Yemenli olan Hz. Ebu Hureyre, Kahtanlılar kolunun en büyük kabilesi olan Ezd’lilerin Devs sülalesindendir. Hz. Ebu Hureyre’nin cahiliye dönemindeki asıl adı Abdülşems idi. Hz. Ebu Hureyre, İslâm’la şereflendikten sonra ismi, Peygamber Efendimiz (sav) tarafından değiştirilerek Abdurrahman olmuştur.

Hemen bütün Müslümanlar, Peygamber Efendimiz (sav) tarafından Abdurrahman ismini almış ama Ebu Hureyre ismi ile ün yapmış sahabiyi kedilere karşı beslediği sevgisi ile bilir. Pekiyi “Ebu Hureyre” ismi ne anlam taşımaktadır? Tirmizi, bu hususta bize şu bilgileri aktarmaktadır: Hadise, memlekette ailesine ait koyunları otlatırken, bir kedinin yavrularını bulması ile başlar. Daha henüz çocuk yaşlarında iken geceleri ağaç dalları arasına sakladığı kedilerle gündüz oynayan Hz. Ebu Hureyre, kedileri elbisesine koyarak gizlice eve getirirmiş. Kedilerin sesini duyanlar “Sen Ebu Hureyre’sin”, yani “Kedicik Babasısın” derlermiş. O günden sonra lakabı, Hz. Ebu Hureyre olan sahabi; zaman zaman Peygamber Efendimiz (sav) tarafından da “EBU HIRRE” (Kedi Babası) diye çağrılırdı. Kendisi de Ebu Hureyre diye çağrılmasından memnuniyet duyduğu için, ismi bu şekilde günümüze kadar aktarılmıştır.

Yoksullukla da Zenginlikle de İmtihan Olması

Hz. Ebu Hureyre’nin bunun ötesinde benim dikkatimi çeken daha başka özellikleri de vardır. Varını yoğunu memleketinde bırakarak, Medine’ye hicret ettikten sonra Mescid-i Nebevi’nin bir tarafının ilme ayrılması ile yatılı medrese haline getirilen Suffe’ye yerleşti ve Peygamberimizden (sav) ilim tahsil etti. Böylece işinden ve sosyal hayatından fedakârlık ederek, zamanını diğer Suffe ashabı gibi hep ilme verdi ve gayri ihtiyari olarak maddî yönden zayıf duruma düştü. Hz. Ebu Hureyre, Suffe ashabının ve dolayısıyla kendi sosyo-ekonomik şartlarını şu şekilde anlatmaktadır: “Suffe ashabından yetmiş kişi gördüm. Hiçbirinin üzerinde hırka yoktu. Bazısının üzerinde peştamal, bazısının üzerinde elbise vardı. Elbise omuzlarından bacaklarına kazar uzanıyordu. Üzerlerini tam olarak örtmediğinden avret yerleri görmesin diye sürekli elleri ile elbiseyi birleştirmeye çalışırlardı”.

Kendisinin durumu da bundan pek farklı değildi. Zengin Müslümanların sayısı henüz arzu edilen bir seviyede olmadığından ve Medine’de genel bir yoksulluk durumu söz konusu olduğundan dolayı Suffe ashabı günlerini çoğu zaman yarı aç yarı tok geçirirdi. Hz. Ebu Hureyre, diğer Suffe ashabı gibi sadece iki çeşit gıda ile beslenirdi: Hurma ve su. Çoğu zaman açlıktan karınlarına taş bağlarlardı. Çok iyi olduğu günlerde belki de sadece on beş hurmaya sahipti. Böyle günleri kendi ağzından dinleyelim: “Bir keresinde benim on beş hurmam vardı. Onun beşini iftarda, beşini sahurda yedim. Beşini ise ertesi günün iftarına sakladım”.   Bu kadar acı ve zor günler yaşadığı halde Hz. Ebu Hureyre, tam miskin gibi yaşamıştır. Yani, yoksul ve aç olmasına rağmen kimseden bir şey istememiş, teslimiyet ve tevekkül içinde sabretmiş ve azla kanaat edebilmiştir. O günleri şöyle anlatır Hz. Ebu Hureyre: “Bana kim bir hediye verdiyse onu kabul ettim. Ancak istemeye gelince, hiçbir zaman kimseden bir şey istemedim”. 

Hz. Hureyre de başkalarına yük olmamak için, fırsat buldukça karın tokluğuna çalışırdı. Utbe bin Gazve’nin kız kardeşi Büşre binti Gazve’nin yanında ücretli olarak çalıştığı olurdu. Şehirde kaldıklarında onlara hizmet eder, şehir dışına çıktıklarında develerini sürerdi. Peygamberimizin (sav) vefatından sonra Hz. Ebu Hureyre, eski işvereni olan Büsre binti Gazvan ile mutlu ve bereketli bir evlilik yapmıştır.

Hz. Ebu Hureyre, sahabe arasında Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet kültürü ve bilgisi açısından başta gelenlerdendi. Onun için halifeler döneminde idari görevler de üstlenerek, maddi durumunu düzeltebilmiştir. Hz. Ebu Bekir döneminde Hz. Ebu Hureyre, Basra valisi olan Ala bin Hadrami’ye yardım etmiştir. Hz. Ömer döneminde Bahreyn kadılığı, Bahreyn ve Yamane valiliği; Hz. Muaviye döneminde de Mervan bin Hakem, Medine dışında olduğu zamanlar Medine valiliği yapmıştır. 

Hz. Ebu Hureyre, zenginlik dönemlerinde de sadeliği ve mütevazılığı hiçbir zaman bırakmadı. Hatta birçok defa kibir ve gösteriş olmasın diye hayvana binmez, uzun yolları bile yaya olarak yürümeyi tercih ederdi. Zenginlik, onu bozmadığı gibi daha da sosyal sorumlu hâle getirdi. Hz. Ebu Hureyre, kendisi de yetim olarak büyüdüğü için, yetim çocukların sosyal koruma altına alınmasına özellikle önem veriyordu. Bundan dolayı bir nevi koruyucu ailelik yaparak, yetim çocukları evinde barındırmış, onların bütün maddî ve manevî ihtiyaçlarını karşılamıştır. Bu yetim çocuklardan biri olan Muaviye bin Muattıp, büyük bir âlim olmuş ve birçok hadis rivayet etmiştir.

Hâline Şükretmesi

Hz. Ebu Hureyre’nin hâli vakti yerinde olduğu halde israf olmasından diye değişik elbiselerle dolaşmadığı gibi bu durumuna da her zaman şükrederdi. Buna şaşanlara eski günlerini hatırlatarak, geçmişte tek parça bir elbise ile idare etmek mecburiyetinde olduğunu, geçmişe göre hâlinin çok iyi olduğunu söylerdi. Bir kere hutbede şükrünü şu şekilde dile getirdi: “Ebu Hureyre’ye hidayet verene hamdolsun. Ebu Hureyre’ye Kur’ân öğretene hamdolsun. Onu Muhammed (sav) ile nimetlendirene hamdolsun. Ebu Hureyre’ye atkı ve sarık giydiren, onu yanında karın tokluğuna ücretle çalıştığı Gazvan’ın kızı ile evlendiren Allah’a hamdolsun”.

Peygamberimizin (sav) Mirasını Hatırlatması

İnsanların gereğinden fazla dünyevileştiğini düşünen Hz. Ebu Hureyre bir gün Medine pazarına giderek, orada alışverişte bulunan insanlara şu “müjdeli haberi” verdi: “Ey insanlar; Allah Resulü’nün (sav) mirası dağıtılıyor. Siz hala burada duruyorsunuz. Gidip payınıza düşeni almayacak mısınız?” Herkes bu mirasın nerede dağıtıldığını sorunca Hz. Ebu Hureyre, Peygamberimizin (sav) mescidine işaret etti. Hemen oraya koşan insanlar, bir süre sonra geri döndüler ve Hz. Ebu Hureyre’ye şunları söylediler: “Ey Ebu Hureyre; Mescide girip her tarafına baktık. Ama bir şey dağıtıldığını görmedik.” Hz. Ebu Hureyre, “Mescitte kimseyi görmediniz mi?” diye sordu. Onlar da “Gördük. Bazı kişiler namaz kılıyor, bazıları Kur’ân okuyor, bazısı da helal ve haramı öğreniyordu.” dediler. Bunun üzerine Hz. Ebu Hureyre şu tarihî cevabı verdi: “Yazık; Hala anlamadınız mı? İşte bunlar Allah Resulü’nün (sav) mirasıdır.”

Bir düşünelim. 21. asrın Müslümanları, Peygamberimizin (sav) mirasının ne kadarına sahip çıkmakta, toplum hayatında ve idarî sistemlerinde ne kadarını işlerlik kazandırmaktadır? Yoksa bizler Peygamberimizin (sav) mirasını unutup gaflete düşmüş Müslümanlardan mıyız? Kim bilir?

Prof. Dr. Ali SEYYAR

Recent Posts

  • Gündem

Suriye Milli Ordusu, Münbiç Çevresinde PKK/YPG ile Çatışıyor

Suriye Milli Ordusu, Münbiç Çevresinde PKK/YPG ile Çatışıyor Suriye Milli Ordusu (SMO), Özgürlük Şafağı Operasyonu…

1 saat ago
  • Gündem

YERE TÜKÜRENE 7 BİN TL CEZA! PEKİ KİM UYGULAYACAK

Yeni yılda çevreyi kirletenin, saygısız sürücünün, kötü komşunun cezası artacak. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği…

3 saat ago
  • Gündem

Özgür Suriye Güçlerinden İran Destekli Fitne Gruplarına Operasyon

Özgür Suriye Güçlerinden İran Destekli Fitne Gruplarına Operasyon Suriye’de Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden sonra ülkede…

4 saat ago
  • VİDEOLAR

Kelime-i Şahadet Bir İnkılâb Projesidir

MİRATYOUTUBE MİRATHABER.COM

4 saat ago
  • VİDEOLAR

DUA ZAMANI “Allah’ım İşlerimizi Kolaylaştır..”

MİRATYOUTUBE MİRATHABER.COM

4 saat ago
  • Gündem

“Suriyeli Muhammed’in Duygusal Vedası: Gözyaşlarıyla Uğurlandı”

"Suriyeli Muhammed’in Duygusal Vedası: Gözyaşlarıyla Uğurlandı" Başakşehir’de Suriyeli Öğrencinin Duygusal Vedası Başakşehir’de bir ortaokulda eğitim…

5 saat ago