Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir rivayetinde yüz yirmi dört bin peygamber gönderildiğini bildirir. Peygamberlerin gönderilmesi hakikat ve hikmetin özüdür.
Günlük malayani meşgalesinden kurtulup düşünelim. Acaba bunca peygamber niçin görevlendirildi ve niçin gönderildi? Bunların davası ne idi? Davaların uğruna nelere ve ne tür çilelere katlandılar. Verdikleri mücadeleler yüzünden her hangi biri, görevinden ayrılma gibi bir talepte bulundu mu? Ya da görevlerini yaparlarken, hizmetlerini oluruna bıraktılar mı? Acaba “Ben görevimi yaptım, gerekenleri söyledim. Bundan böyle sorumluluk onlara aittir” deyip görevlerinden sıvışmaya kalkıştılar mı? En çok üzerinde düşüneceğimiz sorulardan biri de, sahi bunlar neyi savunuyorlardı? Ve can pahasına verdikleri mücadelede çıkarları ne idi?
Peygamberlerin davalarının ne olduğunu, Kur’an’ı Kerimi, inceleyerek idrak etmekle müminin ilgisi canlanır. Elbette her peygamberi görevlendiren Allah Teâlâ’dır. Allah Teâlâ yarattıklarını en iyi bilendir. O yarattıklarını fıtrat üzere yaratmıştır. Hakikat düzeyinde doğru olanın Ona inananların fıtratı aslına uygun olarak uygulayıp sürdürülmeleridir. İnsanlık âleminin en has, en doğal, en ideal ve en mükemmel dava sahibi olanlar peygamberlerdir.
En mükemmel dava sahibi olan peygamberlerin bir kısmı, özellikle Hud suresinde en üstün özellikleri ile anlatılmaktadırlar. Bunların en çok dikkat çekeni daha sure başında insanların ve cinlerin peygamberi, rahmeten lilâlemin, kâffeten linnas ve son peygamber Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Konu ile ilgili olarak sure şöyle başlar;
Elif, lâm, raa. Bu öyle bir kitaptır ki ayetleri en kesin delillerle desteklenmiş, sonra da açık açık bildirilmiş, her işi hikmetle yapan, her şeyden haberdar olan Allah tarafından indirilmiştir; Allah’tan başkasına kul olmayın. Ben size onun tarafından müjdeci ve günahlardan uzaklaştırmak için gönderilmiş bir Peygamberim. Hem Rabbinize istiğfar ederek mağfiret dileyiniz. Sonra O’na tevbe ediniz ki, sizi tayin edilmiş ecele kadar güzel bir nimet ile faydalandırsın ve her fazilet sahibine ödülünü versin. Ve eğer yüz çevirirseniz şüphe yok ki, sizin üzerinize büyük bir günün azabından korkarım.” (Hud:11/1-3) Burada manidar ve bağlayıcı kavramlar vardır. Bu ilâhî ifadeler, yüce davanın omurgasını göstermektedir.
Evet, bu ilâhî ifadeler, yüce davanın omurgasını göstermektedir. “Kesin delillerle desteklenmiş, sonra da açık açık bildirilmiş, ifadeleri elbette öncelikle sorumlu müslümanların ciddiye almaları gerekmektedir. Farkında mısınız, “her işi hikmetle yapan, her şeyden haberdar olan Allah tarafından indirilmiştir” Burada yoğunlaşmamız geren önemli bir mesaj, bütün peygamberlerin sonuncusu Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem olduğu için Cenabı Hak Onu en yetkili ve de en etkin dava temsilcisi göstererek diğerlerini de anlatır.
Cenabı Hak, son peygamber Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme’e İslam davasını böyle anlatmasını emrediyor. Hazreti Nuh aleyhisselama da yine İslam davasını ayni şekliyle dile getiriyor; Andolsun ki, Nuh’u kavmine gönderdik. Nuh onlara “gerçekten ben sizin için tehlikeleri haber vererek azaptan çekindiren apaçık bir uyarıcıyım dedi. Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, cidden ben size acı verecek bir günün azabından korkuyorum. Hem ey kavmim! Buna karşı ben sizden bir mal istemiyorum, benim ecrim ancak Allaha aittir ve ben o iman edenleri kovacak değilim. Elbette onlar Rablerine kavuşacaklar ve ben sizi cahil bir kavim görüyorum… Hazreti Hud sonunda meydan okur; Odan başka taptıklarınız ile beraber hepiniz bana tuzak kurun, sonra bana hiç göz açtırmayın, elinizden ne geleni yapın!” der.
Hazreti Salih, Hazreti İbrahim, Hazreti Lût, Hazreti Şuayip, Hazreti Musa ve diğer Rusuli kiram davanın özünü ve ruhunu harika bir bütünlük çerçevesinde yaşadılar. Hepsi, “Allah’tan başkasına kul olmayın. Rabbinize istiğfar edin sonra ona tevbe” edin, dediler.
Sen asla kâfirlere itaat etme ve Kur’an ile büyük cihadı yap. (Furkan:25/52
Müslümanı netleştiren emir ve hükümler, müslümanların netleşmesini ayarlar. Peygamberlerin davasını unutanlar, ne yaparlar sahi?! Esselamu aleykum İlhan ORAL