Tepedeki siyasilerin söylem ve eylemleri sert olunca bu, tabanda kutuplaşmalara ve kavgalara sebep olmaktadır. Bu sebepledir ki her siyasi, iktidarı ve muhalefetiyle söylem ve eylemlerin de ölçülü olmalı ve böylece de halkın kutuplaşmasına izin verilmemelidir. İşte tam da bu noktada yüce rabbimizin şu emrini unutmamamız, bizim faydamıza olacaktır:
“ Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız.” (Ali İmran 103)
Ama devletimizin ve milletimizin birliği ve beraberliği söz konusu olunca, hiçbir parti ve hiçbir siyasi görüş de devlet ve millet aleyhine bir söylem ve eylem içine girmemelidir. Hiçbir terör örgütüne payanda olacak konum ve duruma düşmemelidir. Eğer böyle bir duruma düşerseniz ve terör örgütlerini destekleyen siyasi bir pozisyon alırsanız, hiç şüphesiz bunun halk nezdinde bir karşılığı olacaktır.
Her ne kadar CHP başta olmak üzere bazı siyasiler, PYD için terör örgütüdür diyemeseler de PKK, PYD, YPG birer terör örgütüdür ve bunlar Kürt devleti kurma hayali ile ülkemizi parçalama istek ve arzusun dalardır. Siyonizm’in çarkına su taşıyan bu terör örgütlerinin arkasında başta ABD olmak üzere hangi güç veya ülke olursa olsun, ülkemizi parçalamayı başaramayacaklardır.
Her yüzyılın ilk çeyreğinde dünya haritası yeniden şekillenmekte, dünya kan ve gözyaşına boğulmakta, mazlum sayısı artmaktadır. İşte bu sebeple bugün, dışarıdan gelen saldırılar ve dünyada ve ülkemizde Plandemi sebebiyle yaşanan ekonomik daralmalara rağmen, topyekûn bir şekilde bir ve beraber olma zamanıdır.
15 Ağustos 1984 yılında Siirt Eruh katliamı ile ülkemizin başına bela olmaya başlayan PKK terör örgütü hakkında bugün, kısa bir değerlendirme yapmaya çalışalım. Zira dış destekli bu terör örgütü, asker, polis ve sivil olmak üzere binlerce vatandaşımızı şehit etti. Buna devlet adamlarımız ve gazeteciler de dahil…
***
1980 öncesi Asala terör örgütünü ve ülkemizdeki sokak çatışmalarını destekleyenler, bu yıldan sonra da PKK terör örgütünü başımıza bela etmekten geri durmadılar. Çünkü Türkiye, büyük güçlere göre, jeopolitik durumu ve tarihi geçmişiyle rahat bırakılmaması, parçalanması ve yok edilmesi gereken bir ülkeydi.
17 Mayıs 1993 yılında Jandarma genel komutanı Eşref Bitlis’in ölümünün arkasında ki sır perdesi yıllar sonra aralanacak, dönemin Cumhurbaşkanı Özal’a gönderdiği mektup ortaya çıkacaktır. Eşref Bitlis, PKK’nın uluslararası trafiğini deşifre etmek üzereyken öldürülmesi, PKK başta olmak üzere terör örgütlerinin değerlendirilmesi bakımından en önemli konulardan biridir. Merhum Eşref Bitlis’in Özal’a gönderdiği mektup şöyle:
“Sayın Cumhurbaşkanım Zat-ı âliniz bu olaya müdahil olmalı, aksi takdirde bölgede sonu alınamayacak ciddi bir risk ve tehditlerle karşı karşıya kalabiliriz” ifadeleriyle birlikte “İncirlik üssünden kalkan ABD uçaklarının PKK’ya yardım dağıttığının tespit edildiğini” çekiç güçte görevli bazı komutanların terör örgütü PKK’ya yardım ve yataklık ettiğini belgeleyen görüntü ve telsiz konuşmalarını Özal’a veren Bitlis, daha sonrasında suikasta kurban gitmiş ve şehit edilmiştir.
Özal ise bu belgeleri MGK’ya taşımış, beş kişilik bir heyeti de Kürt sorununun çözümü için Şam’a göndermiştir. Ancak, Gazeteci Cengiz Çandar’ın da 2012 yılında kaleme aldığı “Mezopotamya ekspresi” çalışmasında da belirttiği üzere “Turgut Özal ölmemiş, Kürt sorununu çözmek üzereyken öldürülmüştür.”
O dönem içinde bu olaya “Kürt sorunu” dendiği için biz de Kürt sorunu tabirini kullanıyoruz. Yoksa ülkemizin Kürt sorunu diye bir derdi olmamış, her daim terör sorunu olmuştur. Terör sorunun aldığı canlar bununla da kalmamış, “Terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’ın bir dönem MİT’e çalıştığına dair bilgi ve belgelere ulaşan ve “Kürt Raporu” hazırlayan Uğur Mumcu da 24 Ocak 1993 tarihinde evinin önünde arabasına C-4 patlayıcısı konularak katledilmiştir. Günümüzde ise artık ABD, PKK terör örgütüne açıktan destek vermekte, binlerce tır silah yardımını bütün dünya kamuoyu önünde yapmaktadır. 1993 yılı faili meçhuller yılı olmuştur. Eğer 1993 yılı iyi anlaşılır ve anlatılırsa, terör örgütlerinin iç ve dış bağlantıları da o oranda iyi ve net anlaşılacaktır.
Bugün Suriye’yi paramparça edenlerin, milyonlarca insanı öldürüp milyonlarcasını da göçe zorlayanların, sınırımızda İsrail’in taşeronu olacak bir Kürt devleti kurma istekleri ve arzuları devam etmektedir. Muhalefet partilerimizin ve özellikle CHP’nin “Ne işimiz var Suriye’de” söylemi, “PYD terör örgütü değildir” çıkışları, ülkemizin yararına değil zararına olacak çıkışlardır. Sayın Kılıçdaroğlu’nun Reuters’e yaptığı son açıklamada, İktidara geldikleri takdirde Türk askerini Suriye’den çekileceklerini ve S-400 füzelerini geri vereceklerini ifade etmesi, tabanda ve halk arasında gerginliğe sebep veren bir açıklamadır. Aslında bu açıklamanın meali şudur:
“Ey Amerika! Biz Suriye’den çekildiğimiz zaman, İsrail’in taşeronu Kürt devletini burada rahatlıkla kurabilirsiniz.”
İşte bu söylemler tabanda rahatsızlık uyandırmakta, halkımızı kutuplaştırmaya sevk etmektedir. Unutmayalım, biz milli ve manevi değerlerimiz adına bir ve beraber olduğumuz ve sahip çıkan politikalar ürettiğimiz müddetçe, dosta güven, düşmana korku vermeye devam ederiz. Sırtını PKK, PYD gibi terör örgütlerine dayayanlar, hüsrana uğramaya mahkumdurlar.
Selam, saygı ve muhabbetlerimle….
Şaban Doğan
*PKK *PYD *YPG *Eşref Bitlis *Turgut Özal *Uğur Mumcu * Reuters