Bir Dolar Hikâyesi
Bilindiği üzere 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünden hemen sonra üst düzey FETÖ’cülerin, serileri belli olan 1 dolarlar üzerinden, birbirlerini tanıdıkları ve bu dolarları şifre olarak kullandıkları söylenmişti.
İşte o günlerde çok popüler olan bu gerçek üzerinden hakkımda şeytana pabucu ters giydirecek bir senaryo, polis sorgusunda karşıma çıktı.
Genel Sekreterim Adil KARAMAN’ın Emniyet KOM’da söylediklerinden bazı parçaları aynen sunuyorum:
“Benim Rektör Sait ÇELİK’in FETÖ-PDY terör örgütü yapılanması içerisinde yer aldığını düşünmeme sebep olan en büyük iki olay şudur: 2011 yılında Sait ÇELİK Uşak Üniversitesine Rektör olarak atandıktan sonra üniversiteye, kamunun ve şehrin önde gelenleri kendisini tebrik etmek amacıyla protokol ziyaretleri gerçekleştirdiler.”
“Gelenler arasında dönemin Uşak Cumhuriyet Başsavcısı Ali BAYRAM da vardı. Ali BAYRAM’ı makamında iade-i ziyarette bulunduğumuz sırada Başsavcı Ali BAYRAM masasında makam koltuğunda oturuyordu… Sohbet esnasında Başsavcı Ali BAYRAM Rektör Hoca’ya cüzdanında döviz taşırmışın diye sordu. Rektör Sait ÇELİK de kendisine cüzdanında döviz taşıdığını söyledi ve cüzdanından 1 ABD Dolarını çıkararak masanın yan tarafından kendisine verdi. Ali BAYRAM da kendi cüzdanından çıkardığı 1 ABD dolarını masanın yanından Sait ÇELİK’e uzatarak verdi. Sait ÇELİK’in kendi cüzdanından çıkardığı 1 ABD dolarını da masanın yanından aldı. Sait Hoca, Ali BAYRAM’dan aldığı 1 ABD dolarını iki eli ile tutarak kucak hizasında gözü ile kontrol etti. Ali BAYRAM ise Sait ÇELİK’ten aldığı 1 ABD dolarını yukarıya kaldırarak sanki sahtemi gerçek mi diye kaldırarak gözü ile kontrol etti.”
“Daha sonra bana ikisi de, sen cüzdanında döviz taşıyor musun diye sordular. Ben de sıkılarak hayır taşımıyorum. Hatta cüzdanımda da banka kartlarım olduğu için yanımda para olmadığından da utandım ve sıkıldım…”
“Yine benim Rektör Sait ÇELİK’ in FETÖ-PDY terör örgütü yapılanması içerisinde yer aldığını düşünmeme sebep olan bir diğer olay da şudur: Uşak Üniversitesinde Rektör, Rektör Yardımcıları ve Üniversite Genel Sekreteri öğlen yemeklerini üniversite yemekhanesinin çatı katındaki özel alanda yerlerdi… Bir gün yine ben Sait ÇELİK ve Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sayın DALKIRAN isimli hoca bu bölümde yemek yerken Sayın DALKIRAN Hoca cüzdanda dolar taşıma konusunu açtı.”
”Rektör Hoca ve Sayın Hoca yemek esnasında cüzdanlarından çıkardıkları 1 ABD dolarını birbirlerine gösterdiler. Hatta Sayın DALKIRAN Hoca, Rektör Sait ÇELİK Hoca’ya dolardaki harflerden bahsetti.”
“Ben o anda bu aralarındaki yaptıkları muhabbetten hiçbir şey anlamadım… Bana Sayın DALKIRAN Hoca açıktan aleni olarak ‘Sen de cüzdanında döviz taşıyor musun?’ diye sordu. Ancak Sayın DALKIRAN Hoca şaka yapıyormuşçasına baskıyla benim cüzdanımı ‘Çıkar çıkar!’ diyerek cüzdanımı cebimden çıkarttı. Ben de sıkılarak cüzdanımda döviz olmadığını gösterdim. Bu konu orada kapandı.”
“Daha sonra FETÖ-PDY terör örgütü kapsamında Cumhuriyet Savcılarının yürüttüğü soruşturmalar esnasında basından öğrendiğim kadarıyla FETÖ-PDY terör örgütü üyelerinin birbirini tanımak amacıyla birbirlerine 1 ABD doları gösterdiklerini öğrenince şok oldum ve yaşadığım bu iki olay gözümün önüne geldi ve birden bire ne anlama geldiğini anladım.”
Elbette Adil KARAMAN, böylesine absürt ve meczupça bir iftirayı atması bireysel bir inisiyatif değildi! Ellerinde somut bilgi ve belge olmayan kumpasçıların iftira attırmaktan başka çıkar yolları da yoktu. Vurucu bir iftira atması KARAMAN’a telkin edilmiş ve o da böyle bir kurgu yapmıştı!
Aslında hayatın normal akışına uygun olamayan bu iftirayı çözmek ve gerçekleri ortaya çıkarmak ilgililer nezdinde son derece kolaydı. İsteselerdi, çarpıcı iftiralarda olayın aktörleri olarak ismi geçen Başsavcı Ali BAYRAM ile Rektör Yardımcısı Sayın DALKIRAN’ı çağırarak çapraz sorguyla akıllara ziyan iftiranın ipliğini pazara çıkarabilirlerdi. Çıkarmadılar elbette.
Ankara’da MİT’i İkna Etmek!
Mizansen gereği gözaltına alındım diyen KARAMAN sadece bu iftira ile yetinmiyor. MİT’e mesaj ulaşmasına vesile olmak amacıyla bakın iftiralarına nasıl devam ediyor:
”17-25 Aralık dönemi olarak bilinen Aralık 2013 tarihinde bir gün yine ben, Rektör Sait ÇELİK ve Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sayın DALKIRAN isimli hoca ile Üniversite yemekhanesinin çatı katındaki özel mekânda aynı büyük masada öğle yemeği yerken televizyonda haberleri izlerken Mit Müsteşarı Hakan FİDAN’ın Savcılık tarafından ifadeye çağrılması dönemin başbakanı Sayın Recep TAYYİP ERDOĞAN’ın sağlık durumu ile ilgili bir haber sunulduğu esnada benim hal ve hareketlerimden mimiklerimden üzüntülü bir hal aldığım Sayın Hoca ve rektör tarafından fark edilmesi üzerine Rektör hoca, Sayın Hocaya işaret ederek beni gösterdi.”
“Sayın Hoca da bunun üzerine bana “Senin bu konudaki (televizyonda çıkan haberlerle ilgili) düşüncen nedir, tarafın nedir diye sordu. Soru çok netti. Bunun üzerine benim duruşum da aynı netlikte ve sadelikte şöyle oldu “Ben Devletin yanındayım. Hakan FİDAN’ın tarafındayım. Bu istihbarat örgütünün yasal görevidir. Yasal görevinin yapan istihbarat teşkilatı başkanının ifadeye çağrılması hukuka aykırıdır.” Dedim.”
“Tarafımı belli ettim. Rektör ve Sayın Hoca son derece bozuldular ve yüzleri asıldı ve kızardılar. Bu şekilde yemekhaneden çıktık. Bu olaydan sonra Rektör Sait ÇELİK benimle olan tüm ilişkilerini kopma noktasına getirdi. Özel görüşmelerden dışladı. Bana tedbir uygulamaya başladı.”
Bu ifadeyi KARAMAN’ın kumpas ekibi ile birlikte kurguladığını düşünüyorum. Çünkü bu ekibinden bazı kişiler “MİT’ den kartımız var, adliye de biziz emniyet de biziz, hâkim, savcı da biziz, emniyete dahi gitmeyeceksiniz.” diyerek azmettirdikleri kişiler vasıtasıyla gazetecileri kaçırtarak darp, gasp ve silahla tehdit ettirmişlerdi. 12 Ağustos’taki yazımda da bahsettiğim gibi 18’er yıl ağır hapis cezası alanlardan birinin mahkemede itirafçı olmasıyla bu detaylara vakıf oluyoruz. KARAMAN’ın ifadesine böylece resmiyet kazandırılarak “MİT’ den kartımız var” diyen bu kişilerce Ankara’da MİT’i ikna etme girişiminin bir parçası yapılmış olması muhtemeldir. Böylece tabutuma bir çivi daha çakılmıştır!
İfadedeki Kronolojik Tutarsızlık
Kamuoyunda MİT krizi olarak bilinen olay, 7 Şubat 2012 tarihindedir. Ancak KARAMAN ifadesinde ”17-25 Aralık dönemi olarak bilinen Aralık 2013 tarihinde… televizyonda haberleri izlerken MİT Müsteşarı Hakan FİDAN’ın Savcılık tarafından ifadeye çağrılması… benim hal ve hareketlerimden mimiklerimden üzüntülü bir hal aldığım Sayın Hoca ve rektör tarafından fark edilmesi üzerine …” demesi MİT krizinin 2012 yılı başlarında değil de 17/25 Aralık sürecinin başında yaşandığını sandığını göstermektedir. Çünkü böyle bir üzüntü, müessif olayın ilk öğrenildiği anlarda mümkün olabilir. Yoksa KARAMAN, 2 yıl önce yaşanan MİT krizi ile ilgili bir haber üzerine niçin dışarıdan fark edilecek ölçüde üzüntülü bir hal alsın!
Diğer taraftan bir rektörün ve rektör yardımcısının, böyle kritik bir konuyla ilgili genel sekreterin görüşlerini bilmemesi ve sadece böyle bir konuşma ile öğrenmesi mümkün müdür? Bütün bunlar hayatın olağan akışına uygun mu? Ancak 2013 yılının Aralık ayında bu konuşma üzerine ayrı düşmüşüz! Oysa sinsi 17/25 Aralık sürecinin başlangıcında Türkiye’yi ayağa kaldıran, içinde tutuklamaların da olduğu çok sayıda konuşulacak ve üzülecek müessif haber vardı!
Ama o meşum günlerde KARAMAN, 2 yıl önce yaşanan MİT krizi konusunda tarafını belli etmiş, bundan dolayı da kendisini dışlamışım! Ne hikmetse Genel Sekreterlik yetkilerini elinden almamışım da burnumun dibinde 1,5 yıl daha kalmasına göz yumarak “Besle kargayı oysun gözünü” kabilinden rektörlük seçimlerinde aleyhime çalışmasını sağlamışım!
İsteselerdi ifadenizde çelişki var, madem rektörle aranız bu kadar kötüydü de nasıl genel sekreter olarak kalabildiniz, diye sorabilirlerdi. Rektörlük seçimlerinde aleyhime bir organizasyonun içinde olduğunu anladığım zaman yani 15 Mayıs 2015 tarihinde KARAMAN’ın Genel Sekreterlik yetkilerini elinden aldığımı bildikleri halde bunu ona sormadılar!
KARAMAN 15 Temmuz’da Çözmüş Ama Devlete İhbar Etmemiş!
KARAMAN çok saf olduğu için(!) MİT krizi ile ilgili yaptığımızı iddia ettiği ve neticesinde kendisini dışladığımı söylemekle birlikte onda jeton hala düşmemiş de ta 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası, dolar hikâyesi nedeniyle, Rektörü’nün ve Rektör Yardımcısı’nın FETÖ’cü olduğunu çözebilmiş!
Rektörlük seçimi dolayısıyla aramızda gelişen husumete rağmen bu kadar önemli bilgileri KARAMAN’ın ihbar etmemesi ve devletten saklaması da hayatın olağan akışına uygun değildir. Ne emniyet, ne de savcılık ona 15 Temmuz’dan sonra 5,5 ay neden bekledin, demedi! İfadesindeki çelişkileri irdelemediler. Mizansendi, özel ayarlanmıştı ve üzerine gidilmeyecekti!
İfadesini Hâkim Huzurunda Tekrarladı
KARAMAN aynı ifadeyi hâkim huzuruna çıktığımızda yüzüme karşı da tekrarladı. Sulh Ceza Hâkimi Barış KARAKUŞ olayı sorgulamadı elbette. Bu adam bir olay anlatıyor, Eski Başsavcı Ali BAYRAM’ı ve Rektör Yardımcısı Sayın DALKIRAN’ı olayın aktörleri olarak ifade ediyor. Adı geçen kişilerin ifadelerine neden başvurulmadı diye; ne Başsavcılığa ne de Emniyet Müdürlüğüne sorma ihtiyacı duymadı. Sadece “Şahsın beyanı ile ilgili ne diyorsun?” diye bana sordu, ben de “Adil KARAMAN’ın psikolojisinin normal olmadığını ve halüsinasyon gördüğünü düşünüyorum. Böyle bir şey ancak hayal ürünüdür.” diyebildim.
Hâkim tekrar bana “Adil KARAMAN FETÖ’cü mü?” diye sordu, ben ise “Hayır FETÖ’cü değildir, Nakşibendî tarikatının bir koluna mensuptur. Menzil cemaatindendir” dedim.
KARAMAN’ın avukatı ise; “Efendim Rektör Bey’e sorabilir miyiz müvekkilimin Üniversite Genel Sekreteri olarak atanmasında FETÖ’nün etkisi olmuş mu?” deyince, ben de “FETÖ ayrı bir kişinin Genel Sekreter olarak atanmasını istiyordu. Aslında pek çok kesimden çok sayıda kişi oldukça perestişli bu kadroya atanmak istiyordu. Ancak ben hukuk doktoralı olması nedeniyle KARAMAN’ı tercih ettim. KARAMAN’ı Genel Sekreter olarak atadığımda da birçok kişi ve grup bana sitem etmiştir.” dedim.
Bu ise bir tarikat avukatının savunma kurnazlığı ve uyanıklığıydı! Bana bu tuzağı kuran şebekenin mutemet adamı Adil KARAMAN’ı beni kullanarak güya aklatıyorlardı. Ne yani yalan mı söyleyecektik! Biz kimseye iftira etmiyor, her hal ve şart altında doğrulara ve doğru bildiklerimize tanıklık ediyorduk elhamdülillah.
Bundan sonra KARAMAN’la birlikte tanık olarak üç ayrı kişinin de FETÖ’cü dediği DALKIRAN hakkında Hâkim bana “Peki Sayın DALKIRAN FETÖ’cü mü?” diye sordu. Ben de “Hayır değildir, Risale-i Nur rahle-i tedrisinden geçmiş birisidir, Kırkıncı koluna mensuptur. FETÖ ile hiç irtibatı ve iltisakı yoktur.” dedim. İşte ben içeride DALKIRAN hakkında bildiğim doğruya tanıklık ederken, dışarıda Sayın DALKIRAN, rektörlük koltuğunu kapabilmenin dayanılmaz hafifliği ile savcılıkta bana FETÖ iftirası atmakla kalmadı, benim içerden çıkmamam için ne gerekiyorsa fazlasıyla yaptı!
Nihayetinde KARAMAN’ın akla ziyan iftiraları, şahsımı tutuklamak için kullanıldı. Ancak bu ifadeler ben tutuklandıktan 10 ay sonra hakkımda çıkan iddianamede ne hikmetse hiç yer almadı!
Başsavcı GÜMÜŞ, Bu İftiraları İddianamesine Neden Almadı?
Bu iftiralardan bir dolar hezeyanı ile ilgili olanı Ali Galip Hoca 5 Mayıs 2017 tarihinde, yani iddianame ortaya çıkmadan 6 ay önce, “Uşak Üniversitesinde Büyük Kumpas” başlıklı makalesinde, açıkça ifşa edip çetenin ipliğini pazara çıkarmıştı.
Başsavcı Mustafa GÜMÜŞ, yalan ve iftira olduğunu bildiği halde hakkımdaki ilgili ilgisiz hemen her ayrıntıyı alarak köpürttükçe köpürttüğü 11 punto ile yazılmış 231 sayfalık iddianameye Adil KARAMAN’ın oldukça dikkat çekici iftiralarını almadı.
Adil KARAMAN biraz fazla tamahkârlık ederek şahsımla birlikte Sayın DALKIRAN’ı da iftirasına katmış ve böylece bir taşla iki kuş vurmak istemişti. Ancak DALKIRAN’ın baştan beri şebeke ile sinsi bir şekilde işbirliği içinde olması, KARAMAN’ın hesaplarını alt üst etmişti. Başsavcı GÜMÜŞ, KARAMAN’ın iftiralarını delil olarak kullanırsa DALKIRAN hakkında da işlem yapmak zorunda kalacaktı. Bu yüzden es geçti. İster yazar ister yazmaz, kimse Başsavcının keyfinin kâhyası değil ya!
GÜMÜŞ, Ali Galip Hoca’nın olayı deşifre eden yazısından dolayı mı, DALKIRAN’ın ricası ile mi KARAMAN’ın iftiralarını iddianameye almadı, yoksa CAHAN Grubu’nun özel talebi ile mi, bilmiyorum. Zira GÜMÜŞ için bu kaçırılacak bir fırsat değildi. Basında oldukça dikkat çekici bir manşet yaptırır ve bu haber ile tüm ülkede büyük bir sükse yapardı. Ne de olsa haber içeriğinde MİT müsteşarı, bir rektör, bir başka Başsavcı ve bir de rektör yardımcısı var!