Portekiz’deki tarih kitaplarında İslam medeniyetinin bölge tarihi üzerindeki etkisi müfredatta yer bulmasa da konu araştırmacı ve akademisyenlerin ilgisini çekmiştir.
Araştırmalar sonucunda 10. yüzyılda İber Yarımadasında (günümüzde İspanya ve Portekiz’in bulunduğu alan) nüfusun yarısının Müslüman olduğu bulunmuştur. Bu da Müslümanların bölge üzerinde oluşturduğu etkiyi açıklaması noktasında önemlidir. Günümüzde Müslüman oranının %1’i dahi oluşturmaması çalışmada yer alan önemli noktalardan biridir.
Dönemle ilgili araştırmalar Müslüman, Yahudi ve Hristiyanların bir arada barış içinde yaşadığı ve bunun bir zenginlik meydana getirdiğini gösterir. Günümüzde dahi çoğu ülkede dahi farklı din ve milletten insanların bir arada serbest şekilde yaşayamadığına şahit oluyoruz. Mesela Hindistan’da okullarda başörtüsünün yasaklanması, camilerin tahrip edilmesi veya Avrupa ülkelerindeki örtü yasakları ve camilerin terör gerekçesiyle takipte tutulması ve kapatılması gündemde olan konulardan bazılarıdır. Oysa Osmanlıda farklı din ve milletlerden insanların bir arada yaşadığını biliyoruz. Bunun oluşturduğu zenginlikleri özellikle İstanbul’da görmek mümkündür. Harikulade bir mimariye sahip saray ve camilerin bir kısmı gayrimüslim mimarların ellerinden çıkmadır. Bu eserlerden biri olan Dolmabahçe sarayı Ermeni Garabet Balyan ve Nigoğos Balyan tarafından yapılmıştır. Yine İstanbul’un çeşitli bölgelerinde cami ve kiliselerin birbirine yakın olması ve bazı bölgelerde cami, kilise ve havranın aynı cadde üzerinde bulunması Osmanlı dönemindeki çoğulculuğun izlerini bizlere göstermektedir. Bu açıdan asırlar öncesindeki bu bir arada yaşama deneyiminin oluşturduğu zenginlik bugünün insanına çok şey anlatmaktadır.
Dikkate değer bir diğer husus da bölgedeki farklı dinlerin bir arada yaşama deneyimlerinin İslami hakimiyetin olduğu dönemde oldukça gelişmişken 15. yüzyılın sonlarında bölgeyi fetheden Hristiyan kralların bölgedeki Yahudi ve Müslümanları sürgüne göndermesidir. Sinagog ve camilerin yıkılması da bölgedeki dini çoğulculuğun izlerinin silinmesini amaçlamıştır. O dönemlerde bölgede zulme uğrayan Yahudiler de farklı dinlerin bir arada yaşayabildiği Osmanlı İmparatorluğuna sığınmayı bir çare olarak görmüşlerdir.
Araştırmacı Adalberto Alves’in Müslümanların geçmişte ülkenin mirasına katkılarını araştırması, şiirde, müzikte, dilde ve bilimde Müslümanların katkısını incelemesi; farklılıkların bir arada olma deneyimlerinin anlaşılmasını sağlaması ve medeniyetlerin birbiri üzerindeki etkilerini açıklaması açısından önemlidir. Özellikle Arapça ile Portekizce dilleri arasında kökenleri aynı olan binlerce ve hatta on binlerce kelimenin bulunması bu etki ve katkının bariz örneklerindendir. Alves’in edebiyat alanında el-Mutemid’in şiirlerini derlemesi ve tercümesi de bölgedeki ortak tarihi mirasa katkı sağlaması açısından önemlidir. Bu Portekiz’deki okul müfredatında yalnızca bölgeyi işgal etmeye gelmiş bir güç olarak işaret edilen Müslümanların bölgenin diline, kültürüne ve tarihine katılımlarını ortaya koyarak; onların kimliklerini bölgede tanıtmakta ve onların bölgenin temel bir unsuru olduğunu göstermektedir.
Mertola’da yapılan arkeolojik kazılarda ele geçirilen İslami kültüre ait çömlek parçaları, ortaya çıkan Müslüman ve Yahudi ibadethaneleri bölgenin Müslümanlar döneminde zengin bir dini çeşitliliğe sahip olduğunu göstermekte ve bugünün dünyasında da buna imkan olduğunu ve farklılıkların belli bir anlayış çerçevesinde bir arada olabileceğini ve farklı kimlikteki insanların birlikte yaşayabileceğini göstermektedir.
Değerlendiren: Zehra Kaya