Ülkemizde İlahiyat Fakülteleri sayısı hızla artmakta. 105 İlahiyat Fakültesi ve İslami ilimler akademisi bulunuyor. 10 bin İlahiyat akademisyenimiz var. Bunlar 314 bin İlahiyat talebesini eğitiyor. Her 40 kişiden biri ilahiyatçı.
Prof. Dr. Kutluk Özgüven
İmam Hatipler’de sayı kuşkusuz bunun çok üzerinde dini eğitim veren okul sayısı 5 bin 138. İmam hatip ortaokulu 3 bin 535, Anadolu imam hatip liseleri sayısı 473, Proje Anadolu İmam Hatip Liselerininki 311.
Dini eğitim alan öğrenci sayısı ise 1.3 milyon. Anadolu İmam Hatip Liseleri 525 bin 52, İmam Hatip Ortaokullarında 713 bin 561, Açıköğretim İmam Hatip Liselerinde 120 bin 248, Yatılı İmam Hatip Okullarında 90 bin öğrenci öğrenim görmekte. Üç yılda bu okullarda eğitime 30 milyar TL ödenek ayrıldı.
Yüz bine yakın İmamHatip öğretmeni, 100 binin üzerinde din görevlisi, binlerce dernek, vakıf, cemaat, STK var.
Buna rağmen özellikle son birkaç yılda artan oranda ateizm, deizm, dine saygısızlık her yerde artıyor, gençler dinden uzaklaşıyor.
Neden? Bunca yatırımda, bunca din görevlisinde, bunca ilahiyatçıda bir sorun mu var? Problem nerede? Nerede hata yapılmakta?
Problem ilahiyatçılık mesleğinin, profesyonel Müslümanlığın kendisinde.
Din anlatımından ücret almak kitabımızda olmayan bir uygulama. Din anlatımından ücret istemek tersine Kur’an’da çirkin bir şey olarak gösterilmekte.
Para karşılığı profesyonel Müslümanlık, İslami kimlikle geçim sağlamak — içinde pek çok samimi istisnaları, değerli ve hayatını vakfetmiş hocalarımızı tenzih ederek — bütün dünyada samimiyetsizliği, münafıklığı, inanmadan aşırılık gösterilerini getiriyor. İnsanların çoğu bu profesyonel, para kazanmacı Müslümanlığı görüyor, dinden uzaklaşıyor.
Mustafa Öztürk ve benzerleri bunun klasik bir örneğiydi. Hiçbir şekilde inanmamış, hala çocuksu argümanları taşıyarak, Müslümanların arasına girmiş, içten içe bir gün sizden bunu hesabını sorararım diyerek göstermelik huşu ile gençken namazlar kılmış, ateşli dindar konuşmalar yapmış, İslami bilgelik taklidi yapmış, ama dünyalığını yığıp, ballı emekliliği garantileyince üst perdeden Müslümanları aşağılayarak konuşmuş.
Neden? Çünkü mütevazi kökenden geldiğinde üst sınıf olarak gördüğü iyi yaşam bildiği noktaya, konforlu otomobilllere, geniş ekran televizyonlara, yurt dışı seyahatlere başka türlü erişemeyeceğinden. İlahiyat, devlet memurluğu, ortalama vatandaşın üç beş katı yaşam standardı için tek yol pek çok kişi için bir yol. Mühendislik, doktorluk, hariciyecilik önü çok kalabalık. İlahiyat kendini alt sınıf görüp o televizyondaki reklamlardaki yaşamı özleyenler için bir çıkış yolu.
Bunda hızlı ilerlemek için namaz kılmak, kılarken sallanarak huşu sesleri üretmek, konuşurken ani ses değişimleriyle cami imamı vurgulamaları yapmak, oldu olmadı duygulanmak, becerebiliyorsa göz yaşı akıtmak profesyonel Müslümanın alet çantasındaki becerileri. Bu profesyonellerin hangi anlayışta oldukları da önemli değil. O ikincil bir konu.
Müslümanlık meslek olmamalı. ProMüslüman samimi olmadığından, insanlar bunu hissedebildiklerinden ikiyüzlülük duygusu yayıyorlar. Kuşkusuz samimi bir azınlık daima var. Ama onların da en üst yerlere gelmemesi için ProMuslümanlar adeta etten duvar örmüşler.
Profesyonel Müslümanlık, Tevbe suresinin geneli, özelde de 122. ayetinin zıt tefsiri sonucu uydurulmuş bir meslek. İlginç olan meallerde bu bilinçli yanlış yapılmakta. Tevbe suresinin baştan sona geride kalanları aşağıladığı, hepsi sefere çıkmasa bile en azından her aşiretten birkaç kişinin gelmesini anlattığını, geride kalan bu çocuksu korkakların sefere giden Peygambere, ashabına, sonradan ümmetin liderlerine bir şey öğretemeyeceğini bilinmesi lazım.
Ama profesyonel Müslüman âlimlerimiz istisnasız olarak Tevbe 122’yi geride kalanların Müminlere din öğreteceği bir ilmiye sınıfı, pro-Müslüman mesleği çıkarımı yapıyorlar. Yani Profesyonel Müslümanlık mesleğini meşru kılıyorlar. Bu tıpkı kanlı bıçaklı TBMM üyelerinin ballı emeklilik yasası gelince süt kardeşlere dönüşüp ortak oy vermeleri gibi.
Ayetin orijinali:
وَمَا كَانَ الْمُؤْمِنُونَ لِيَنْفِرُوا كَٓافَّةًۜ فَلَوْلَا نَفَرَ مِنْ كُلِّ فِرْقَةٍ مِنْهُمْ طَٓائِفَةٌ لِيَتَفَقَّهُوا فِي الدّ۪ينِ وَلِيُنْذِرُوا قَوْمَهُمْ اِذَا رَجَعُٓوا اِلَيْهِمْ لَعَلَّهُمْ يَحْذَرُونَ۟
Latinize yazılışı:
Vemâ kâne-lmu’minûne liyenfirû kâffe
Felevlâ nefera min kulli firkatin minhum tâ-ifetun liyetefekkahû fî-ddîni veliyunżirû kavmehum iżâ race’û ileyhim le’allehum yahżerûn
Türkçe karşılığı:
İnananların hepsinin çıkması da gerekmez.
Onlardan her partiden birer grup
dinde derinleşmek ve geri dönünce kavimlerini uyarmak için çıkar;
umulur ki sakınırlar.
Bu ayet, baştan sonra geride kalan ödlekleri yerden yere vuran Tevbe suresinde değil de tek başına olsa, benim üzerine yüksek lisansım yaptığım dilbilimde yapısal çokanlamlılık nedeniyle iki anlama da çekilebilir ve bağlam dışında geride kalanlar Peygambere ve sahabeye dönünce din konusunda uyaracakmış gibi anlamlandırılabilir. Ancak bu durumda bile istatistiksel olarak nefere kelimesi arada bir Resulullah’ın yanında sefere çıkmak olarak alınması gerekir.
Oysa meallerde akli, ilmi, normal anlam olan, dini öğrenmek için Peygamber ve yardımcılarına katılmak anlamı seçilmemiş. Bu tuhaf bir durum.
Yani her ayette pek çok farklı görüş varken, Profesyonel Müslümanlığı meşrulaştıran ayete gelince ezici çoğunluk yanlış yapıyor.
Mealler burada kast edilen dinde derinleşme, Peygamberin yanında onunla adım adım gidip geceleri ateşin etrafında, gündüz yol boyunca, savaşta, tutsaklara muamelede, yoldan geçilen köylerde, vahalarda davranışlarda, Resulullah etrafına toplayıp ayetleri anlatırken dinlerken olur demiyor. Dinde derinleşme ödleklerin kitap, bilgisayar, kütüphane olmayan bir beldede geride kalması, evde çocuklar, ev kadınları ve yaşlılarla zaman öldürmesi sırasında olur diyorlar. Bu da ilmiye sınıfının, profesyonel ücretli Müslümanlığın temelini oluşturuyor. Gidenler de seyfiyenin yani kafası almayan dinde derinleşmek için ödleklere geri dönmesi gereken tuhaf bir sınıfın temelini oluşturuyor.
Abdullah-Ahmet Akgül, Abdulbaki Gölpınarlı, Abdullah Parlıyan, Ahmet Tekin, Ahmet Varol, Ali Bulaç, Ali Fikri Yavuz, Bayraktar Bayraklı, Besim Atalay, Cemal Külünkoğlu, Elmalılı Hamdi Yazır, Erhan Aktaş, Hasan Basri Çantay, İsmail Hakkı İzmirli, Mahmut Kısa, Mehmet Türk, Muhammed Esed, Mustafa Çavdar, Ömer Nasuhi Bilmen, Suat Yıldırım, Ümit Şimşek, Yaşar Nuri Öztürk mealleri geride kalmayı överek, dinde derinleşenlerin bunlar tarafından geri kalmakla olduğunu savunuyor. Komite mealleri burada saymıyorum.