Geçtiğimiz hafta iyilik ve kötülük üzerine çalışan psikologların faaliyetlerinden bahsetmiştik. Bu hafta toplumumuzda sıklıkla rastlanılan ve yaygınlaşan birkaç davranış bozukluğuna ve kişilik bozukluğuna ve de buna paralel olarak iletişim engellerine temas edeceğiz.
Eğitimcilerin farkında olduğu bir husus olarak iletişim engelleri eğitim kitaplarında konu olarak işlenmektedir. Ancak aynı durum topluma zararlı olacak şekilde çeşitli yayınlarla halka aşılanmaktadır. Öğretmenlerin, ebeveynlerin ve diğer bireylerin karşı karşıya kaldığı zor durumun sebepleri arasında ilk olarak kişilik bozuklukları, ardından davranış bozuklukları ve en nihayetinde de iletişim engelleri olduğu görülmektedir.
Psikiyatrların uzun araştırmaları sonucu birçok kişilik bozukluğu şöyle sıralanmıştır; Şizoid, paranoid, narsist, histrionik, antisosyal, sınırda, çekingen, bağımlı, obsesif-komplesif bozukluklar. Elbette bunlar listenin başında gelenlerdir. Bunlar, bireylerin çevreleriyle ve ikili ilişkilerinde sorunlar yaşamasına sebep olmaktadır. Maalesef bu bozukluklar birçok açıdan çok zor durumlara vesile de olmakta, hastalığa sahip kişinin kimi zaman takıntılı, kimi zaman başkalarına eziyet veren bir halde olduğu görülmektedir. Bu bozukluklara sahip insanlarla yaşamak çok zordur ve bunların kendi dünyalarındaki kurguları olayların gidişatını etkilemekte ve birçok felakete sebebiyet vermektedir.
Davranış bozuklukları sıklıkla, karşıt olma, davranım, dolandırıcılık ve hırsızlık, saldırganlık, başkalarına ve nesnelere zarar verme, kuralları çiğneme olarak görülmektedir. Maalesef bu yanlış davranışların dolaylı ve örtülü olanlarının da karşımıza çıktığı görülmektedir. Bütün bunların topluma ve diğer bireylere zarar verdiği sıklıkla görülmektedir. Maalesef bu bozukluklar ilişkileri de yıpratmaktadır. Kişilerin sağlık problemi olarak modern bilimlerce tespit edilen bu durumların tamamı, halk dilinde daha çok huy olarak dimağımızda yer edinmiştir. Oysa bunlar tespit ve tedavi edilmesi gereken ciddi durumlardır.
Son olarak iletişim engellerine değinmemiz gerekiyor. Başkalarına komut verme, lakap takma, alaycı konuşma, tahkirle yaklaşma, önyargılar, saplantılar, tehditkar üslup, öğüt verir tarzda konuşma, yargılayıcı ve eleştirici tavır, devamlı soru sorma hali olarak belli başlıklar altında listelenmektedir. Bütün bunlar esasen insanların birbirinden uzaklaşması için yeterli şeylerdir.
Yukarıda üç temel başlık altında listelenen veriler, insanlar arası sevgiyi azaltan, iletişimi koparan ve çatışmayı artıran vakalardan yola çıkarak hazırlanmıştır. Binlerce deney sonucunda bu tecrübe oluşmuştur. Ancak modern bilimler, hastalık ve bozukluk olarak tespit edilen şu durumları tedavide çok fazla da aşama kaydedememiştir desek yeridir. Oysa, insanın ahlaka ve manevi yönelime ihtiyacı bu meselelerle karşılaştığımızda hatırımıza düşmektedir. Kur’an’ı Kerim’de alaycılık, büyüklenme, ağız yüz eğme gibi huylar kötülenmektedir. Temelde insanların erken yaşlarda veya daha sonra yozlaşarak sahip olduğu bu bozuklukları peygamberimizin ahlakı ile değiştirmemiz ve düzeltmemiz mümkündür. İnsanımıza tartışmada galip gelme yöntemi veya başkasına galebe çalma taktiği olarak öğretilen bu şeylerin çok zararlı sonuçları olmaktadır. En başta husumet tohumlarının ekilmesine vesile olmaktadırlar. Toplumdaki kavgaların kaynağında da genelde bu türden şeylerin etkin rolü yadsınamaz.
Bu bozukluklar halk arasında maalesef çok yaygındır ve bunun çözümü ahlaka sarılmaktır. Muhakkak ki, Allah korkusu insanları terbiye edecek ve gerçek bir din lezzeti, bu çirkin şeylerden insanı uzaklaştıracaktır. Bir atasözü insana çok ciddi bir biçimde kendisine yakışanı hatırlatmaktadır ki; “İnsanın derisi giyilmez, eti yenmez, tatlı dilinden başka nesi var?” denmektedir.
Sonuçta Batı’da yapılan sosyoloji ve psikoloji çalışmalarında dini hassasiyeti olan bireylerin evlilik hayatlarının da toplumsal yaşamlarının da daha iyi neticelere sahip olduğu görülmektedir. Bunlar, bizim dinimizin de temel verilerini doğrulamaktadır. Hepimiz, çirkin işlerden ve fenalıktan menedildik. Cuma günleri hatırlatıldığı üzere azgınlık yerine hayırda yarışmak müminlerin özelliğidir. Manevi bir halin giderilmesi de ancak manevi bir terbiye ile mümkündür. Bakınız Harvard Üniversitesi’nden klinik psikoloji doktoralı profesör Jerald Dirks, İslam’ı seçişini doğru inançla ve ibadetlerdeki huzurla özetliyor. Bunlar bize her şeyi hapla tedavi etmeye çalışmak yerine ahlakla ve inançla işe başlamamız gerektiği hususunda ciddi deliller teşkil ederek katkı sunuyor.