İlk günlerini “Merhaba ey Şehr-i Ramazan” diye karşıladığımız Ramazan-ı Şerif’in son günlerine geliverdik. Ve şimdi “Elveda” ilahileri söylüyoruz.
Abdullah Yıldız
İlk günlerini “Merhaba ey Şehr-i Ramazan” diye karşıladığımız Ramazan-ı Şerif’in son günlerine geliverdik. Ve şimdi “Elveda” ilahileri söylüyoruz. Diyorum ki, mübarek Ramazan ayına veda etmeyi değil, veda etmemeyi yani diğer on bir ayı da ‘Ramazanlaştırma’yı konuşmanın tam zamanıdır.
Evet, mübarek Ramazan ayı bütün bereketi, feyzi, güzellikleri ve huzur verici ibadetleri ile geçip gidiyor. İslami hayatın bütün erdemlerini adeta bir aya sıkıştırıp yoğunlaştırarak yaşamaya çalıştığımız “on bir ayın sultanı”, rahmet ve mağfiret ayı Ramazan’ı geride bırakıyoruz…
Bir sonraki Ramazan-ı Şerif’e kim öle, kim kala!..
Bu ayı gereği gibi değerlendirip hayatlarına yeni bir çeki düzen verebilen gerçek müminlere ne mutlu!
İmdi, gelin Ramazan ayında sadece mide orucu değil, dil orucu, göz orucu, kalp orucu da tutmaya çalışan müminler olarak bütün bir hayatı “Ramazanlaştırma” gayretinde olalım; bu ayda elimizden geldiğince yaşadığımız güzellikleri diğer aylara ve akıp giden hayatın bütün anlarına ve alanlarına da yansıtmaya gayret edelim. Bu ayda sırf Allah için tuttuğumuz oruçlara tutunarak yaşamaya azmettiğimiz “Kur’ân merkezli” hayat tarzını bütün iş ve ilişkilerimize; ticaretimize, siyasetimize, aile ve sosyal hayatımıza, eğitim, kültür ve iletişim dünyamıza egemen kılmak için çırpınalım. Bu ayda daha sıkı, daha titiz ve daha samimi bir şekilde edasına özendiğimiz ibadetlerimizi, sadece Ramazan’a has olarak bırakmayalım da bir ömür boyu, mezara kadar sürdürelim.
Ülkemizde “Ramazan Müslümanlığı” diye tabir edilen o yaman çelişkiye gerçek müminler düşmezler, düşmemelidirler. Sadece Ramazan ayında ‘Müslümanca’ bir hayat yaşamaya gayret edip de ondan sonra İslam’ın “hayat verici” ilkelerinden uzak durmak, kendi kendini aldatmaktan başka bir şey değildir…
Ramazan ayında oruç tutarak, sadaka-i fıtır ve zekât vererek, infakta bulunarak, beş vakit farz olan namazlara ek olarak nafile namazlar ve teravih namazları kılarak, Kur’ân’ı güzelce okuyup-anlayıp yaşamaya çalışarak, fırsat bulup itikâfa girerek özendiğimiz İslâmî hayatı bütün bir ömrümüze yayalım. Açlığın tecrübesini bu ayda yaşayıp şefkati ve merhameti kuşanan müminler olarak, tıpkı Ramazan ayındaki gibi yardımlaşmayı, infak etmeyi, muhtaçlara el uzatmayı, nafile ibadetleri çoğaltmayı hayatımızın her devresinde de sürdürelim. Ramazan-ı Şerif’ten sonra da insanlara karşı her zaman sevecen, merhametli, nazik, kibar davranmaya devam edelim. Ramazan’ın bu yoğun ibadet ikliminde ruhen dirilen müminler olarak, sadece Kadir gecesinde değil, Ramazan ayının ve diğer on bir ayın bütün gece ve gündüzlerinde Kur’ân’ın kadrini bilelim, Kur’ân’dan beslenelim, Kur’ân’la arınalım, Kur’ânî erdemlerle donanalım, bütün iş ve ilişkilerimizi Kur’ân’a ve Resûlullah’ın (sa) örnek hayatına göre düzenleyelim.
İslam’da ibadetler vakitlidir: Müminlere farz olan oruç Ramazan ayında tutulur. Varlıklı her mümine farz olan zekât yılda bir kez verilir. İmkân ve yol bulabilen her Müslümana farz olan hac ibadeti ömürde bir kez ifa edilir. Yine varlıklı müminlere vacip olan kurban yılda bir Kurban Bayramı günlerinde kesilir…
Bütün bu ibadetler gibi “vakitli” olup günün beş vaktinde edası farz kılınan namaz ise sürekli ve kesintisiz bir ibadet olarak karşımıza çıkar. Müminlerin hayatlarının her gününde ve her ânında Rableriyle iletişim kurmaları, tevhîd inancını ve kulluk bilincini diri tutmaları ve pekiştirmeleri için namaz her mümine günde beş vakit olarak farz kılınmıştır. Yılda bir, ayda bir, haftada bir, günde bir değil, bir ömür boyu her gün beş kez huzur-u ilâhîye çıkıp Âlemlerin Rabbi (c.c) ile buluşmak ve huzuru O’nun huzurunda aramak… Bitmeyen, tükenmeyen, sürekli tekrarlanan bir ibadet… Mümini günde beş kez “Mirac”a taşıyan, günlük hayatın bunalım ve sıkıntılarından kurtarıp ferahlatan “gözümüzün nuru”, “dinin direği”, “cennetin anahtarı” namaz…
Bütün bu hikmetlere binaen olmalıdır ki, Peygamber Efendimiz (sa); “İbadetlerin en faziletlisi, az da olsa devamlı olanıdır” buyurmuştur (bak: Buhârî, İman 32; Müslim, Müsâfirîn 215-218, Münâfikûn, 78). Bu da günde en az beş kez Allah’ın huzuruna varıp farz olan namazları gereğince, dosdoğru kılmakla olur.