islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4888
EURO
36,2725
ALTIN
2.958,62
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Rasim Özdenören (20 Mayıs 1940 – 23 Temmuz 2022)

Rasim Özdenören (20 Mayıs 1940 – 23 Temmuz 2022)
29 Temmuz 2022 12:36
A+
A-

Yeni Şafak yazarı Fatma Barbarosoğlu’nun kaleme aldığı “Rasim Özdenören (20 Mayıs 1940 – 23 Temmuz 2022)” yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz…

Behçet Necatigil’in “Kitaplarda Ölmek” şiirini bilir (mi)siniz…

“Evvel giden” yazarı ve şairi uğurlarken her defasında Kitaplarda Ölmek’i de hatırlarım. Ömür dediğimiz, parantezin içinde kaydı tutulmuş yıllar mıdır sadece?

Kitaplarda Ölmek

Adı, soyadı

Açılır parantez

Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti

Kapanır, parantez.

O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı

Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları.

Ya sayfa altında, ya da az ilerde

Eserleri, ne zaman basıldıkları

Kısa, uzun bir liste.

Kitap adları

Can çekişen kuşlar gibi elinizde.

Parantezin içindeki çizgi

Ne varsa orda

Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci

Ne varsa orda.

O şimdi kitaplarda

Bir çizgilik yerde hapis,

Hâlâ mı yaşıyor, korunamaz ki.

“Erken giden” in ardından “burada kalanlar” anılarını paylaşır, bazen paylaşımın dozu kaçar, ondan bahsedecek iken kendinden bahseder. Merhum ile çekilmiş birkaç fotoğraf. Taziye sayfasında cümlelerin yerini git gide daha çok fotoğraflar alıyor artık. Gidenin değil de sanki kalanın değeri nihayet anlaşılsın dercesine…

Hayatın hızı fırtınaya dönüşüyor, fırtınadan taziyeler de nasibini alıyor, hüzünler de. Sanki yaşamak bir fotoğraf karesine sığmakmış gibi. Ne kadar fotoğraf o kadar ömür sanıyor postmodern faniler.

Aşağıda okuyacağınız satırları Mart 2006’da yayınladım…

Çınar’ın gölgesini ikram edebilmek

Edebiyat kulisleri en küçük ortak özellikler etrafında gettolaşıp, yandaşlarının eserinin var olmasını, ötekinin “hiç yokmuş” gibi algılanmasına bağlı olduğunu zannederken; edebî bir muhit olarak ayakta durmasını daima taze umut olarak muhafaza etmemiz gereken İslami kesim, derlenip toparlanacağı güne enerji biriktiriyor. Buna inanıyorum. Her şeye rağmen, bu umudu öldürmeden muhafaza ediyorum.

Bu umut olmakta olanı görmeme engel değil tabii. Olmakta olan ne? Şu kadar kitap dergisine rağmen çoğu zaman Müslüman yazarların eserlerinden hiç haberdar değiliz. Bir iki röportaj. Başka! Başka bir şey yok. “Falan yerde konuşur musunuz, filan yerde davetimiz var gelirseniz kitaplarınız satılır” diyen, yazar ile ekran “sanatçı”sını aynı yere koymaya kalkan “hayranlar” var bir de. Yani kitapların gündem yaratmasını ya da eskide kalmış kitapların bir vesile ile gündeme taşınmasını başaramıyoruz.

İslami kesim, kendini benimsemeyene hürmet gösterip, kendi değerlerini benimsemiş olanlara ise “çantada keklik”, haber değeri taşımayan “bizim oğlan/bizim kız” muamelesi yaptığı sürece Türkiye’de gerçek bir edebî kamudan bahsedemeyeceğiz. Çünkü sosyal demokratlar Müslüman kimliği olan edebiyatçıların eserlerini “dinci” kategorisinin içine hapsetmekten asla vazgeçmeyerek, edebî değerini yok sayıyor.

Akedamyada durum daha da berbat.

Bizde akademyanın edebiyat kolu, ikiye ayrılmış vaziyette. Bir tarafta muhafazakar kimliğe sahip olmanın sadece toprağın altında yatanlarla ilgilenmek olduğunu zanneden bir grup, diğer tarafta en iyi edebiyatın “kötüyü” ortaya getirebilme (anlatabilme demiyorum) kapasitesiyle eş değer olduğunu sanan öteki grup var. Bu ikisinin arasında da skandal yaratarak kendini popüler kılmaya çalışan, çok satan olmaya azmetmiş kitap sahipleri. Yazar olmak ile kitap sahibi olmanın arasındaki fark mimar olmak ile plaza satın alan adam farkı. Yani birinin fikri, kabiliyeti, vizyonu, ötekinin kendisini her şey “yapmaya” yetecek parası var.

Bütün bu satırları Rasim Özdenören’nin sanatının 50. yılını kutlarken, bu kutlamanın Rasim Özdenören kitaplarının tekrar tekrar okunmasına vesile olmasını sağlayacak, edebî kamunun hareketlenmesine tohum olur düşüncesiyle yazıyorum. Çünkü sizi okumaya kışkırtmak istiyorum. Siz belki bir edebiyat öğrencisisiniz, belki edebiyat öğretmeni. Öykü okumayı sevdiğini söylerken, kimliğinin en mahrem çizgisini ele verdiğini sanan bütün zamanların en hassas okurusunuz belki de. Ya da hayata karşı bağışıklık sistemi çökmüş bir hayat yorgunusunuz. O zaman sizi hayata çağıracak kısacık, ama kısalığı ile uyuşmayacak kadar derin öykünün sularına buyurunuz.

Rasim Özdenören’in sanatının 50. yılını kutluyoruz. Özdenören, Müslüman kimlik ile nasıl hikâye anlatılacağını öğreten öykücüdür benim için. Tabir yerinde ise bendeniz görmemeyi Özderören’den öğrendim. Havayı koklamayı ve görmeyi de Mustafa Kutlu’dan. Her sanatkar, önce taklit ederek başlar. Öykü yazıyorum dediğim ana kadar Özdenören’in “Ocak” öyküsünü zihnimde taşıdım. Gördüğüm bütün ocak başı muhabbetlerine zihnimden Özdenören’in ocağına nazire yazarak katıldım daima. Mesafeli olmayı Rasim Özdenören’in öykülerini okuyarak temrin ettim. Tıpkı sokağa çıktığım ilk anda havayı koklayıp Kutlu’nun “Havada leylak kokusu” cümlesine geri dönmem gibi.

Edebiyatı sevdiğimiz, sevdiğimizi paylaştığımız, paylaştığımızı değerli kıldığımız sürece “BİZ” olacağız.

Kültür Bakanı Atilla Koç, Can Dündar’ın kitabının Çince basılacağını bizzat Dündar’a telefon ederek kutlamış. Rasim Bey hangi dillere çevrildi TEDA projesi kapsamında?

Yukarıda okumuş olduğunuz satırları, Rasim Özdenören’in 50. sanat yılı dolayısıyla kaleme almıştım.

23 Temmuz’da Rasim Özdenören’i ebedi yurduna uğurladıktan, yani 16 yıl aradan sonra tekrar nazara vermek istedim.16 yılda edebi kamu ne kazandı ne kaybetti yeniden düşünelim istedim… Sosyal medya paylaşımlarına bakacak olursak pek kimseler kitap okumamış. Kitap okumayanların imdadına paylaşım olarak “Yedi Güzel Adam” dizisi yetişmiş.

Meraklısı için notlar:

Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdür Yardımcısı Sayın Taner Beyoğlu’ndan TEDA projesi kapsamında Rasim Özdenören’in kaç kitabının tercüme edildiğine dair bilgi istedim. Kendisinden edindiğim bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum:

Rasim Özdenören’in TEDA projesi kapsamında ilk olarak Gül Yetiştiren Adam kitabı Arapça’ya çevrilerek Ürdün’de yayımlanmış.

Aynı kitap 2019 yılında Bosna-Hersek’te yayımlanmış.

2022’de Kuzey Makedonya ve Azerbaycan’da yayımlanmasına karar verilmiş.

Behçet Necatigil’in “Kitaplarda Ölmek” şiirini bilir (mi)siniz…

“Evvel giden” yazarı ve şairi uğurlarken her defasında Kitaplarda Ölmek’i de hatırlarım. Ömür dediğimiz, parantezin içinde kaydı tutulmuş yıllar mıdır sadece?

Kitaplarda Ölmek

Adı, soyadı

Açılır parantez

Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti

Kapanır, parantez.

O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı

Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları.

Ya sayfa altında, ya da az ilerde

Eserleri, ne zaman basıldıkları

Kısa, uzun bir liste.

Kitap adları

Can çekişen kuşlar gibi elinizde.

Parantezin içindeki çizgi

Ne varsa orda

Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci

Ne varsa orda.

O şimdi kitaplarda

Bir çizgilik yerde hapis,

Hâlâ mı yaşıyor, korunamaz ki.

“Erken giden” in ardından “burada kalanlar” anılarını paylaşır, bazen paylaşımın dozu kaçar, ondan bahsedecek iken kendinden bahseder. Merhum ile çekilmiş birkaç fotoğraf. Taziye sayfasında cümlelerin yerini git gide daha çok fotoğraflar alıyor artık. Gidenin değil de sanki kalanın değeri nihayet anlaşılsın dercesine…

Hayatın hızı fırtınaya dönüşüyor, fırtınadan taziyeler de nasibini alıyor, hüzünler de. Sanki yaşamak bir fotoğraf karesine sığmakmış gibi. Ne kadar fotoğraf o kadar ömür sanıyor postmodern faniler.

Aşağıda okuyacağınız satırları Mart 2006’da yayınladım…

Çınar’ın gölgesini ikram edebilmek

Edebiyat kulisleri en küçük ortak özellikler etrafında gettolaşıp, yandaşlarının eserinin var olmasını, ötekinin “hiç yokmuş” gibi algılanmasına bağlı olduğunu zannederken; edebî bir muhit olarak ayakta durmasını daima taze umut olarak muhafaza etmemiz gereken İslami kesim, derlenip toparlanacağı güne enerji biriktiriyor. Buna inanıyorum. Her şeye rağmen, bu umudu öldürmeden muhafaza ediyorum.

Bu umut olmakta olanı görmeme engel değil tabii. Olmakta olan ne? Şu kadar kitap dergisine rağmen çoğu zaman Müslüman yazarların eserlerinden hiç haberdar değiliz. Bir iki röportaj. Başka! Başka bir şey yok. “Falan yerde konuşur musunuz, filan yerde davetimiz var gelirseniz kitaplarınız satılır” diyen, yazar ile ekran “sanatçı”sını aynı yere koymaya kalkan “hayranlar” var bir de. Yani kitapların gündem yaratmasını ya da eskide kalmış kitapların bir vesile ile gündeme taşınmasını başaramıyoruz.

İslami kesim, kendini benimsemeyene hürmet gösterip, kendi değerlerini benimsemiş olanlara ise “çantada keklik”, haber değeri taşımayan “bizim oğlan/bizim kız” muamelesi yaptığı sürece Türkiye’de gerçek bir edebî kamudan bahsedemeyeceğiz. Çünkü sosyal demokratlar Müslüman kimliği olan edebiyatçıların eserlerini “dinci” kategorisinin içine hapsetmekten asla vazgeçmeyerek, edebî değerini yok sayıyor.

Akedamyada durum daha da berbat.

Bizde akademyanın edebiyat kolu, ikiye ayrılmış vaziyette. Bir tarafta muhafazakar kimliğe sahip olmanın sadece toprağın altında yatanlarla ilgilenmek olduğunu zanneden bir grup, diğer tarafta en iyi edebiyatın “kötüyü” ortaya getirebilme (anlatabilme demiyorum) kapasitesiyle eş değer olduğunu sanan öteki grup var. Bu ikisinin arasında da skandal yaratarak kendini popüler kılmaya çalışan, çok satan olmaya azmetmiş kitap sahipleri. Yazar olmak ile kitap sahibi olmanın arasındaki fark mimar olmak ile plaza satın alan adam farkı. Yani birinin fikri, kabiliyeti, vizyonu, ötekinin kendisini her şey “yapmaya” yetecek parası var.

Bütün bu satırları Rasim Özdenören’nin sanatının 50. yılını kutlarken, bu kutlamanın Rasim Özdenören kitaplarının tekrar tekrar okunmasına vesile olmasını sağlayacak, edebî kamunun hareketlenmesine tohum olur düşüncesiyle yazıyorum. Çünkü sizi okumaya kışkırtmak istiyorum. Siz belki bir edebiyat öğrencisisiniz, belki edebiyat öğretmeni. Öykü okumayı sevdiğini söylerken, kimliğinin en mahrem çizgisini ele verdiğini sanan bütün zamanların en hassas okurusunuz belki de. Ya da hayata karşı bağışıklık sistemi çökmüş bir hayat yorgunusunuz. O zaman sizi hayata çağıracak kısacık, ama kısalığı ile uyuşmayacak kadar derin öykünün sularına buyurunuz.

Rasim Özdenören’in sanatının 50. yılını kutluyoruz. Özdenören, Müslüman kimlik ile nasıl hikâye anlatılacağını öğreten öykücüdür benim için. Tabir yerinde ise bendeniz görmemeyi Özderören’den öğrendim. Havayı koklamayı ve görmeyi de Mustafa Kutlu’dan. Her sanatkar, önce taklit ederek başlar. Öykü yazıyorum dediğim ana kadar Özdenören’in “Ocak” öyküsünü zihnimde taşıdım. Gördüğüm bütün ocak başı muhabbetlerine zihnimden Özdenören’in ocağına nazire yazarak katıldım daima. Mesafeli olmayı Rasim Özdenören’in öykülerini okuyarak temrin ettim. Tıpkı sokağa çıktığım ilk anda havayı koklayıp Kutlu’nun “Havada leylak kokusu” cümlesine geri dönmem gibi.

Edebiyatı sevdiğimiz, sevdiğimizi paylaştığımız, paylaştığımızı değerli kıldığımız sürece “BİZ” olacağız.

Kültür Bakanı Atilla Koç, Can Dündar’ın kitabının Çince basılacağını bizzat Dündar’a telefon ederek kutlamış. Rasim Bey hangi dillere çevrildi TEDA projesi kapsamında?

Yukarıda okumuş olduğunuz satırları, Rasim Özdenören’in 50. sanat yılı dolayısıyla kaleme almıştım.

23 Temmuz’da Rasim Özdenören’i ebedi yurduna uğurladıktan, yani 16 yıl aradan sonra tekrar nazara vermek istedim.16 yılda edebi kamu ne kazandı ne kaybetti yeniden düşünelim istedim… Sosyal medya paylaşımlarına bakacak olursak pek kimseler kitap okumamış. Kitap okumayanların imdadına paylaşım olarak “Yedi Güzel Adam” dizisi yetişmiş.

Meraklısı için notlar:

Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdür Yardımcısı Sayın Taner Beyoğlu’ndan TEDA projesi kapsamında Rasim Özdenören’in kaç kitabının tercüme edildiğine dair bilgi istedim. Kendisinden edindiğim bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum:

Rasim Özdenören’in TEDA projesi kapsamında ilk olarak Gül Yetiştiren Adam kitabı Arapça’ya çevrilerek Ürdün’de yayımlanmış.

Aynı kitap 2019 yılında Bosna-Hersek’te yayımlanmış.

2022’de Kuzey Makedonya ve Azerbaycan’da yayımlanmasına karar verilmiş.

Yenisafak.com / FATMA BARBAROSOĞLU 

ETİKETLER: Manşet
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.