Mümin rızık endişesi taşımaz, rızkı verenin Yüce Allah olduğunu bilir ve buna inanır. Nitekim Hûd suresinde (ayet: 6) şöyle buyurmuştur:
وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ إِلَّا عَلَى اللَّهِ رِزْقُهَا
“Yeryüzünde hareket eden -insan ve diğer- bütün canlıların rızkını veren Allah’tır.”
Ayette geçen “dâbbe” debelenen, yürüyen, hareket eden canlı varlık demektir. Allah sadece insanların değil, bütün canlıların rızkını verendir, Razzâk-ı âlemdir. Nitekim Ankebût Suresinin 60’ıncı ayetinde bu husus şöyle ifade edilmiştir:
وَكَأَيِّنْ مِنْ دَابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَا اللَّهُ يَرْزُقُهَا وَإِيَّاكُمْ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
“Nice canlı yaratıklar vardır ki -güçsüz ve zayıf oldukları için- rızıklarını temin edemezler. Allah onların da sizin de rızkını verir. Çünkü o rızık isteyen her canlıyı işitendir, her birinin ihtiyacını bilendir.”
Görüldüğü gibi Yüce Allah kullarının rızkına kefil olduğunu vadetmiş ve bunu muhtelif ayetlerde açıklamıştır: “Rabbimin vadi haktır. (Kehf, 18/98).
Rum Suresinin ilk ayetlerinde İranlılarla yapılan savaşta yenilen Rumların birkaç sene içerisinde tekrar galip gelecekleri anlatıldıktan sonra:
“Bu Allah’ın vadidir. Allah vadinden caymaz, fakat insanların çoğu bunu bilmezler”. (Rum, 30/6) buyrulmuştur.
Bizim inanç ve kültürümüzde “Allah kulunu aç bırakmaz, kulunu kısmetiyle beraber yaratır”, “Kulunu yaratan kısmetini de yaratır”, “Ağılda oğlak doğsa ovada otu biter” fikri hâkimdir.
Hiçbir canlı yoktur ki, daha o dünyaya gelmeden rızkı yaratılmış olmasın. Var olan her canlı kendi rızkını yer, hiçbir yaratık bir başkasının rızkını yiyemez.
عَنْ حَبَّةَ، وَسَوَاءٍ ابْنَيْ خَالِدٍ، قَالَا: دَخَلْنَا عَلَى النَّبِيِّ صلعم وَهُوَ يُعَالِجُ شَيْئًا، فَأَعَنَّاهُ عَلَيْهِ، فَقَالَ: “لَا تَيْأَسَا مِنْ الرِّزْقِ مَا تَهَزَّزَتْ رُؤوسُكُمَا، فَإِنَّ الْإِنْسَانَ تَلِدُهُ أُمُّهُ أَحْمَرَ، لَيْسَ عَلَيْهِ قِشْرٌ، ثُمَّ يَرْزُقُهُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ”
Peygamber Efendimiz “başlarınız hareket ettiği (yaşadığınız) sürece rızık konusunda ümitsizliğe düşmeyin. Annesi insanı, kıpkırmızı ve çıplak olarak doğurur. Sonra Yüce Allah onun rızkını verir.” İbn Mâce, Zühd, 14)
أَبُو مَالِكٍ الْأَشْجَعِيُّ، عَنْ أَبِيهِ، قَالَ: كَانَ الرَّجُلُ إِذَا أَسْلَمَ، عَلَّمَهُ النَّبِيُّ صَلعم الصَّلَاةَ، ثُمَّ أَمَرَهُ أَنْ يَدْعُوَ بِهَؤُلَاءِ الْكَلِمَاتِ: اللهُمَّ اغْفِرْ لِي، وَارْحَمْنِي، وَاهْدِنِي، وَعَافِنِي وَارْزُقْنِي
Ebu Malik el-Eşceî babası Tarık’tan şöyle rivayet etmiştir:
Bir kimse Müslüman olduğu zaman Resûlüllah (sav) ona namaz kılmayı öğretir, sonra şu duayı okumasını emrederdi:
“Allah’ım günahlarımı bağışla,
Bana rahmetinle muamele et,
Daima doğru yolu izlememi nasip et,
Beden sağlığı lütfet ve
Beni rızıklandır.” (Müslim, Zikir, 35)
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi