islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5559
EURO
36,4595
ALTIN
2.959,58
BIST
9.131,28
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

Ruh ve Aklı, Birbiriyle Kaynaştıramamanın Sıkıntıları

Ruh ve Aklı, Birbiriyle Kaynaştıramamanın Sıkıntıları
27 Mart 2023 09:48
A+
A-

 

İnsan, hakikati arayan bir özelliğe sahip tek varlıktır. Tarih boyunca, kendi fikir ve hayat dünyası için yaptığı mücadele, insanlık tarihinin ana hareketlerini oluşturur: din, felsefe, ideoloji bu hakikati bulmak için ana yollar olarak karşımıza çıkar.

Din ve aklın mücadelesi:

İnsanlık, sahip olduğu akıl ile olayları, dinleri ve ideolojileri değerlendirme durumu ile karşı karşıya kalmıştır. Dinler, peygamberler vasıtasıyla gelen bilgi ve yaşama sistemleri olarak, bazı kesimlerin, itibar ve imkanlarını kısıtladığından, bazıları da siyasi saltanatları sarsıldığından ilahi bilgi ve sistemlere karşı çıkılmış; insanlardan hakikati arayanlar ise,   dinlerin mesaj ve sistemlerini benimsemişlerdir.

Tarih, bize insanların din ve akıl tercihleri ile nasıl bir hayat sürdüğünü anlatır. Ama asıl konu, ilahi dinlerin akıl ve inanç bütünlüğü içindeki doğru yolun başarısının ele alınmasıdır.

Batı dünyasında kilisenin bu birlikteliği ortadan kaldıran hırsı, insanlığın bu iki değerinin birbiriyle zıtlaşmasının getirdiği uzun zaman dilimine yayılan problemli bir yönelişe zemin hazırlamıştır.

Din ve aklın mücadelesi, Batı toplumunda olduğu kadar, hiçbir toplumda ciddi bir problem olmamıştır. Bu durum, batı’daki felsefi ve yarı tanrı insan anlayışı ile ilahi dinlere karşı bir savaş açılmasına sebep olmuştur. Bu savaşın kahramanları, felsefeciler ve bu felsefi gruplarlar ile kendi güçlerini arttıran ticaret ve sanayi kesimidir.  Daha sonraki yıllarda, liberal sistemin ortaya çıkması ile birlikte, bir yandan felsefi, diğer yandan iktisadi bir sarmalın batı toplumunda, materyalist bir hayatı ortaya çıkardığına şahit olmaktayız.

Günümüzde, modern batı dünyasında, birtakım ruh çağırmaları, ayinler ve mistik/ruhi dünyaya karşı alaka, işte ruhun tatmin olamayışının getirdiği eksiklik ve dengesizlikten kaynaklanmaktadır.

 Dünya görüşünde dengenin sağlanması

Batı’da ve Doğu’da tarih boyunca insan, çeşitli siyasi ve iktisadi güç sahiplerinin kendi istek ve arzuları ile toplumlar üzerindeki yanlış ve haksız tutumlarıyla karşı karşıya kalmıştır.

Dini yaşama kurallarının anlaşılamaması veya kişi ve grupların istismarına uğraması problemin bir yönünü teşkil etmektedir. Diğer yönde ise, aklı her şeyin ölçüsü ve düzenleyicisi kabul etmekten kaynaklanmaktadır.

Halbuki din, insanı eğitme ve doğru davranışlara yöneltme görevini yüklenirken, akıl; hayatını daha düzenli ve kolay bir şekilde yürütmeyi sağlamaktadır. Dolayısıyla bu iki farklı kaynağın birbiriyle çatışması için ciddi bir sebep yoktur. Ama batı dünyası için, dinin seküler ve materyalist bir hayata engel teşkil etmesi, onun gündemden düşmesine imkan hazırlamıştır.

Batı sosyal, iktisadi ve sosyal sistemlerin en büyük hatası, kilisenin tavrını bütün din ve ahlak sistemleri için bir ölçü kabul etmesi ve bu çerçeveden olaylara bakmasıdır.

Öte yanda ilahi sistemlerin, akıl ile birlikte ele alınmayıp, salt dini kurallar gibi görülüp, hayatın ve olayların dışında değerlendirilmesi de, bir başka bağnazlığı ve dinin rolünü başka yöne çevirmek olarak görülmüştür. Bunun da en aşırı şekli, Hint mistizminde (ruhçuluğunda) kendini göstermektedir.

İnsan, bilgi ve duygu (değer) sahibi bir varlık olarak, her iki alanın, birini diğerine tercih etmesiyle ciddi bir dengesizliğe doğru yönelmiştir. 

Böylece sosyal hayattaki ölçüler birbirine karışmış, din ve aklın rol ve fonksiyonları gerçek niteliğinden uzaklaşmıştır.

İnsan, yeniden kendi varlığını ve bu varlığın niteliklerini kavrayarak, her iki değerin birlikteliğini sağlamak zorundadır. Aksi halde, sıkıntıları sona eremeyecektir. Çünkü bir yandan akıl, insan hayatını düzenlerken; diğer yandan ruh ve ahlak dünyası, ciddi bir şekilde fonksiyonsuz hale gelmekle kalmayacak, insanın ruhu; maddi dünya ile tatmin olamayıp, huzursuz olacaktır.

 

Prof. Dr. Sami Şener

 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.