islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4835
EURO
36,4767
ALTIN
2.946,74
BIST
9.031,82
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

SAHİ BU ÜLKE HİÇ LAİK OLDU MU?

SAHİ BU ÜLKE HİÇ LAİK OLDU MU?
20 Kasım 2024 09:30
A+
A-

Kemalist ideolojinin bu topraklara dayattığı laiklik ilkesinin yanlış anlaşıldığını ve uygulandığını ifade eden Milli Eğitim Bakanını bir kısım sanatçı müsveddesi hedef almış ve bundan dolayı istifa etmesi yönünde irade beyan etmişlerdir… Sanatı bataklığa çeviren bu müsveddelerin öncelikle sayın bakanın söylediği sözleri anladıklarını ve böyle bir kapasitelerinin olduğunu düşünmüyorum…

Sahi bu ülke ne zaman laik oldu ki? Kaynaklara bakıldığında laiklik, din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması veya devlet ve dinin birbirine müdahale etmemesi olarak iki farklı şekilde tanımlanmaktadır… Din bu ülkede hiçbir zaman devlete müdahale etmemiştir ama devlet her zaman dine müdahale etmiştir… Sayın bakanın da dediği gibi başörtü zulmü, camilerin ahıra çevrilmesi, İmam Hatiplerin önünün tıkanması, Kur’an Kurslarına getirilen yaş kısıtlaması vs. örnekler geçmişte uygulanan ve laiklik ilkesine ters düşen uygulamalar değil miydi?

Siyasi gücün dine dayanmasına karşı çıkan ve din karşıtı batılı aklın ürünü olan laiklik, Hıristiyanlığın kilise sistemine bir tepki olarak batıda doğup gelişmiştir. Ali Fuat Başgil, laikliğin dini olmayan, ruhani olmayan fikir, prensip, sistem demek olduğunu, aslının Fransızcadan alındığını, Hıristiyanların ruhani olan ile olmayanları birbirinden ayırmak için bu kelimeyi kullandıklarını ama daha sonrasında laikliğin anlamının genişletildiğini, laik hukukun dine dayanmayan hukuk anlamına geldiğini, laik devletin din esaslarına göre yönetilmeyen devlet olduğunu, Fransız devletinin kilisenin etkisinden, dinden ayrılınca kendine bu adı verdiğini, ülkemize meşrutiyet yıllarında giren bu kelimenin ladini olarak tercüme edildiğini, İslâmda rahip ve ruhani diye ayrıcalıklı bir sınıf olmadığı için de Müslümanların bu kavramı anlamakta zorlandıklarını ifade eder. (Ali Fuat Başgil, Din ve Laiklik, s. 151-152)

Başgil, laikliğin batıda, devletin kendi egemenliği altında bulunan ma’ruf ve müesses dinlere karşı tarafsızlığı ve herhangi bir dinin iç nizamına, ibâdet, ahkâm ve erkânına karışmaması anlamına geldiğini ifade ederek, laikliği benimseyen ama dini kontrol altında tutan ve dini faaliyetleri kendi uhdesinde gerçekleştiren devletlerin bu tanıma uymadıklarını da söyler… Dolayısı ile bu tanıma göre ülkemiz laik tanımına uymamaktadır… Zira ülkemizde din devletin kontrolü altında ve dini tüm faaliyetler devletin uhdesinde gerçekleşmektedir… Doğrusu laiklik batıda her ne kadar Başgil’in dediği gibi tarif edilmekte ise de uygulamada pek öyle değildir… Batı ülkeleri çıkarlarına ters düşmediği sürece dinlere karşı laik duruşlarını korumaktadırlar. Ülke çıkarları ile ters düşen dinleri nasıl hedefe koyduklarını, dinleri nasıl baskıladıklarını ve hiçbir mukaddesatı tanımadıklarını yakın tarihteki zulümlerinden öğrenmekteyiz…

Başgil, İslâm’ın sırf inançtan ibaret olmadığını, hem ferdi hem de toplumu yönlendirdiğini, ameli bir hayat yolu ve ilâhi kanunlar manzumesi olduğunu, hem bir hukuk hem de bir ahlâk sistemi olduğunu söyler…  Kanaatimce din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması veya devlet ve dinin birbirine müdahale etmemesi şeklinde tanımlanan laiklik ile İslâm’ın egemenliğinden kayıtsız bir şekilde çoğunluğun egemen olması anlamındaki demokrasinin İslâm’ın temeli olan tevhîd ile bağdaşır bir tarafı bulunmamaktadır.

Zaten din ve devlet ayrılığı ilkesi insanlık tarihi boyunca da pek tercih edilmemiştir. İslâmı referans alan bir devlet, din ve dünya hayatını kendi siyasi zemininde birleştiren, beşeri irade ile kurulan, dini kuralları esas alan, yöneticiye kutsal güç atfetmeyen ve siyasi şûrâya dayanan bir devlet olmalıdır.

İslâm siyasi düşüncesine göre; devlet amaç değil, araçtır. Asıl amaç, Allah’ın ulvi mesajını onun kullarına ulaştırmak ve bunu uygulamaya koymaktır. Buna göre devletin görevi dinin amacını gerçekleştirmektir. Dolayısı ile devlet dinin gücüdür ve dinin emrindedir. Maverdi’nin dediği gibi; Din ve devlet iki kız kardeş gibidir. Bunların hiçbiri diğeri olmadan varlığını koruyamaz. Çünkü din temel, devlet ise bekçidir. Devletin mutlaka bir temeli dinin de mutlaka bir bekçisi olmalıdır. Zira bekçisi olmayan şey kaybolmaya, temeli olmayan şey de yıkılmaya mahkûmdur. (Maverdi, Dürerü’s-Sülûk fî Siyâseti’l-Mülûk, s. 64)

Cahit Karaalp

MİRATHABER.COM -YOUTUBE- 

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.