Bu yazı, Yûsuf sûresi 40. ayette geçen “birtakım isimlere tapınma” yanlışını, Hz. Yûsuf’un tebliğ aşamalarını ve “dosdoğru din”in ne anlama geldiğini incelemeyi amaçlamaktadır. Bu doğrultuda ayet yorumlanırken Kur’an yorum tarihi dikkate alınmış bir söylem analizi yapılmıştır. Bu analiz sonucunda elde edilen bulgulara göre ayette geçen “birtakım isimler”, delilsiz tapılan sahte tanrıları temsil etmektedir. Ek olarak Hz. Yûsuf’un tebliğinde tedricilik gözetilmiştir. Ayrıca “dosdoğru din”in, tüm peygamberlerin tebliğ ettiği İslam dini olduğu tespit edilmiştir.
İnsanların geneli, üstün ve bilen bir yaratıcıya (ez-Zuhruf 43/9) yani Allah’a inanır. Bu nedenle diğer peygamberler gibi Hz. Yûsuf’un mücadelesi de insanları Allah’a inandırmaktan ziyade O’nun ortakları olmadığına davet etmek olmuştur:
Ayetteki “birtakım isimlere tapıyorsunuz” sözünden kastedilen şey hem o iki hapishane arkadaşı hem de o inancı paylaşan diğer kimselerdir. Ayette geçen “isimler” ile kastedilen şey, o isimlerin gösterdiği tapılan sahte tanrılardır (müsemma). Onların zatlarının yok sayılması ve sadece adlarına tapıldığının söylenmesi, onların gerçekte ilah olmadıklarını ve değersizliklerini göstermektedir.
Yani onlar “laftan” ibarettir. İnsanların taptıkları boş isimlerden birisi de “tabiat ana” dedikleri şeydir. Böyle bir “ana”nın varlığı delilsizdir. Doğru yoldan ayrılanlar; gezegenlerin ve yıldızların hareketleriyle meydana gelen mevsimler, gece-gündüz ya da başka faktörlerle canlılarda ya da cansızlarda meydana gelen kimi değişimleri böyle bir hayali varlığa (tabiat ana) bağlamaktadır. Garip bir şekilde “tabiat ana” deyip duranlar bazen de ona karşı mücadeleden söz ederler.
Yukarıdaki ayette yer alan “Hüküm yalnız Allah’ındır.” ifadesiyle inanç ve yaşam biçimini belirleme konusunda yetkinin Allah’a ait olduğu belirtilmiş olmaktadır. Yine ayetteki “ibadet etmenizi emretti” denilirken kastedilen şey, Allah’ın doğrudan değil peygamberleri aracılığıyla emretmesidir. Yine delile dayanmayan batıl dinlerin karşısında geçerli kanıtlara dayanan “dosdoğru din” ile İslam kastedilmektedir; çünkü ilk peygamberden sonuncusuna hepsi insanları “İslam” dinine çağırmıştır. Yahudilik, Hristiyanlık gibi din isimleri insanların uydurmasıdır. Hz. Yûsuf, hitabında aşamaları gayet ustaca kullanmaktadır. Önce onları doğrudan muhatap alıp dinlerinin batıl olduğunu söyledi. Sonra hak dinden ve dinin yüklediği sorumluluklardan söz etti. Sonra ise “ancak insanların çoğu bilmezler.” diyerek meseleyi bir “Mısırlılar meselesi” olmaktan çıkarıp genelleştirdi. Ayrıca Hz. Yûsuf, bu iki kişiye tebliğini ulaştırmış oldu. Böylece ahirette “Biz bilmiyorduk.” gerekçesine sığınmaları için bir gerekçe kalmadı. Zira cahillik bazen imkânsızlıktan kaynaklanır bazen de -Ebû Cehil[1] gibi- bilip uzak durmaktan kaynaklanır. İlkinin affedilmesi umulur, ikincisinin ise cezalandırılması mukadderdir.
Görüldüğü gibi Yûsuf sûresi 40. ayeti, kanıta dayanmaksızın tapınmanın kabul edilemezliğine dikkat çekmektedir. Bu ayette putlara “isim” denilerek onların değersizliği gösterilmiştir. Hz. Yûsuf’ tebliğinde aşamalılık prensibini gözetmiştir. Yine “Hüküm yalnız Allah’ındır.” ifadesiyle Allah inancının Müslüman hayatındaki belirleyiciliği netleştirilmiştir. Ayetteki “dosdoğru din”, tüm peygamberlerin tebliğ ettiği İslam dinidir. Bu bağlamda hakikati bile bile cahilce hareket etmek, ahirette hesaba çekilme konusunda bir özür olmayacaktır. Günümüz Müslümanları söz konusu ayet doğrultusunda tevhid inancının önemini vurgulamalı, batıl inanç ve akımlara karşı bir farkındalık oluşturmaya çalışmalıdır.
MURAT KAYACAN
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
[1] Asıl adı, Ebü’l-Hakem (Ebû Cehl) Amr b. Hişâm b. Mugīre el-Kureşî el-Mahzûmî’dir (ö. 2/624). Hz. Muhammed’in ve İslâm’ın amansız düşmanlarından biri olarak yaşamış ve ölmüştür.