islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5031
EURO
36,4292
ALTIN
2.955,81
BIST
9.302,94
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

SAKAL BIRAKMAM

SAKAL BIRAKMAM
31 Temmuz 2023 10:00
A+
A-

Süleymaniye Camii Hatibi veya İmam-Hatibi olmak öyle sıradan bir olgu değildir. Eğer hutbeleriniz veya kürsü vaazlarınızla bir ölçüde olsun etkili olabilmişseniz, kısa zamanda binlerce hatta onbinlerce insan tarafından tanınıyorsunuz. Onlar sizi İslâm’ı temsil eder konumda görüyor. Halk tipi yani bilgi ve bilinç düzeyi gelişmemiş Müslümanlar ise sizin yaşamınızı İslâm ile özdeş sanıyor. Bu sebeple size değer veriliyor, övgü ile söz ediliyor. Yanlışlarınız da tanıyanlarınızı üzüyor. Onların suizan ve gıybet gibi haramlar işlemesine sebebiyet verebiliyor.

İmam- Hatiplik Görevinin Ağırlığını Taşımak

Başkalarını bilemem ama ben, öncesinde de sonrasında da İmam – Hatiplik görevinin ağırlığını ilk günden itibaren omuzlarımda taşıyor, yüreğimde hissedebiliyordum. Halkımızın arasında ölçülü olmaya çalışıyordum. Sigaram yoktu. Öfkelensem de yadırganabilecek laf etme alışkanlığım yoktu. Çevreme bakar selam vermeden de geçmezdim. Kafam haftalık hutbemin hazırlıkları ile meşgul olduğundan, yanıbaşından geçtiğim insanları bile göremediğim ve selam veremediğim de olurdu. Bu sebeple, ‘Selam’ vermiyor diye eleştirildiğim kulağıma gelirdi.

Tebessüm Etmek

Peygamberimizin beyanına göre tebessüm önemli bir sadakadır; sevgi yanısıra sevap kazandıran bir hayırdır. Tebessüm etmek için irademi kullanmazsam doğal görünümüm sert olarak bile nitelenebilir.

Burada bir anımı da paylaşmak isterim.

2012’ de kurduğum Ali Rıza Demircan Eğitim Vakfı’nda bir görüntü kayıt stüdyosu oluşturdum. Bu Vakıf stüdyosunda 2014 yılı sonrasında “Bilmemiz Gerekenler” başlığı altında 4 yıl boyunca 45’er dakikalık 175 program çekimi yaptım. 50 kadar Anadolu televizyonunda yayınlanan bu programların çekimi sırasında genelde heyecanlı olduğum ve heyecanım da bir tür sertlik olarak yüzüme yansıdığından kendimce bir yöntem geliştirdim. “Tebessüm Et ” yazılı küçük bir karton levhayı kameramanımın eline verdim ve heyecanımın dozu arttıkça levhayı bana göstermesini istedim. Böylece sert görünümden bir ölçüde korunmuş ve güleç yüz sergilemiş oluyorduk.

Gerçekleri anında dile getirme özelliğim vardı. Çalışıp öğrendiğim ve Rabbimin lütfuyla kendimce orijinal tespitler de yapabildiğim için konuşmalarımda da iddialı olurdum. Bütün bu özelliklerim de tanınmaya başladığım dönemde kibirli gibi görülmeme sebep olurdu. Böyle görülmeme, sert görünümüm ve davudi sesim de katkı veriyordu.

Hakikati Rabbim biliyor. Ben bütün nimetleri Rabbimizden bildiğim için öyle kibir budalalığı içinde olmadım. Bunu benimle ilişkisi olanlar da iyi bilirler.

Akranım olan bir kitapçı arkadaşımızın benimle telefon konuşmasına tanık olan tanıdık kişi, sen Ali Rıza Hocayla böyle senli benli nasıl konuşabiliyorsun dediğinde, arkadaşımız gösterilen tepkiye anlam verememişti.

Nasıl Görüldüğünüz de Önemlidir

Benim nasıl olduğum kadar nasıl görüldüğüm de önemliydi. Bu sebeple insanların hakkımda yanılgıya düşmelerine fırsat vermemeliydim. Ancak bizimle ilgili değerlendirmelerde hased duygularının rolü de vardı. Bunu önleyemezdim. Mesela 1985 de İslâm’a Göre Cinsel Hayat isimli eserim yayınlandığında büyük bir ilgi gördü. DGM /Devlet Güvenlik Mahkemesi ve Asliye Ceza’da yargılandı. Bana şöhret yanısıra maddî imkânlar da sağlayınca, profesör ünvanlı felsefeci kardeşimiz, kıskançlığını kusarcasına bana ne kazandığımı sormuştu. Kitabın ilmiliği, özgünlüğü, verilen emek ve yargı çilesi onun için önemli değildi. Hulâsa tanınmak, sahibine de, kıskanç kişilere de zarar verebiliyordu. Rabbim cümlemizi korusun.

Sakalsızlık Rahatsız Etmeye Başladı

İmam Hatipliğimle İstanbul’da tanınmaya ve Anadolu’da bilinmeye başladığım dönemlerde sorumluğum arttığı için olacak sakalsızlık beni rahatsız ermeye başladı. Bir de kravat takışımız vardı. Minber’e kravatla çıkıyor, Mihrab’a da kravatla geçiyordum. Kendimi bir tür kültürel ihanet içeren zafiyet içinde görüyordum.

Süleymaniye Camiinin matruş ve kravatlı imamı karikatür konusu bile olabilirdi. Olmalıydı da. Mânen sancılı bir dönemden sonra İmam Hatipliğim sakal bırakmama ve kravatı atmama sebep oldu. Buna bilgi ve bilinç düzeyimin artması neden oldu desem daha doğru olur sanırım.

Sakallı ve Kravatlı Resimlerim

Sakalsız ve kravatlı çekilmiş resimlerim var. İmam Hatipliğimin dördüncü yılında İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nü 1973 Haziran’ında bitirdiğimde sakalsızdım. Sakal bırakmaya karar verdim ama, İstanbul Müftüsü Abdurrahman Güzelyazıcı Hocamızla da istişare etmek istedim. Ettim de, ama hocamız nedense çekimser kaldı. Oysaki hocamızın kendisi sakallıydı. Niçin tasvip etmediğini de açıklamadı. Sebebini bugün dahi anlayabilmiş değilim.

Bugün olduğu gibi 1970’li yıllarda da sakalın erkek fıtratının bir gereği ve Peygamber buyruğunun icabı olduğuna inanmışımdır. Kaldı ki sakal halk dehasının tesbiti üzere bir kemal/olgunluk unsurudur. İslâm ile kaynaşan fıtri bir değer olan sakalı sünnet midir, vacip midir veya mubah mıdır şeklinde tartışmayı da anlamsız bulurum. O yıllarda Fehim Adak, Cumhuriyet tarihinin ilk sakallı bakanı olarak göreve başlayınca, sakal bırakmayı geciktirme konusunda ileri sürebileceğim nefsi bir argüman da kalmamıştı. Sakalımı bıraktım. İyi de etmişim.

1976’da kursiyer olarak katıldığım Diyanet İşleri Başkanlığı Haseki Eğitim Merkezi ihtisas kursunu 1978’ de bitirirken bitirme tezi olarak “İslâm’da Yabancı Ümmetlere Benzememek” konusunu almıştım. Daha sonra kitaplaşacak olan bu çalışmamda da sakal konusunu incelemiş, sakal bırakırken sahip olduğum bilgi ve bilinci pekiştirmiştim.

Sakal Bırakmak Kültürel Cihaddır

Sırası gelmişken sakalı niçin bir kültürel cihad olarak gördüğümüzü özetleyelim ve başta sakalsız olan İslâm alimlerine, İlâhiyat akademisyenlerine, Müftülere, Vaizlere, İmam Hatiplere ve İslâm’a bağlı yazarlar olmak üzere bütün Müslüman erkeklere ithaf edelim:

Erkeğin erkekçe, kadının da kadınca görünüm ve tavırlar içinde olması yaratılışın ve yaratılışla örtüşen İslâm’ın gereğidir. (Rûm 30/30; Enâm 6/8390) Bunun içindir ki İslâm Dîni, Müslüman erkeğe sakal-bıyık, kadına da saçlarını bırakmasını öğütleyip emretmiştir.

Bıyık ve Sakalın Önemi

Yüce Rabbimiz, Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed’e, Fıtrat/yaratılış yasalarını ve kendisinden önceki Peygamberlerin bu yasalarla örtüşen yolunu izlemesini emretmiştir. Allah’ın Elçisi Peygamberimiz aldığı bu emirlerin gereğini “Rabbim bana sakalımı uzatmamı ve bıyıklarım kısaltmamı emretti.” buyurarak ömrü boyunca sakal ve bıyık bırakmıştır. Sakal ve bıyığın önceki peygamberler tarafından tebliğ olunan bütün şerîatlerde yer almış ve uygulanmış bir görev olduğunu da şöylece açıklamıştır:

Sakal bırakmak-uzatmak ve bıyığı kısaltmak da fıtrattan; bütün

Peygamberlerin uygulamalarındandır.”

Kur’ân, Hz. Harûn’u sakallı olarak tanıtırken (Taha 94) İslâmî kaynaklar da Hz. İbrahim ve Hz.Muhammed’i sakallı olarak tanıtmaktadır.

Hz. Îsa’yı sakallı olarak tasvir eden kilise ikonları da değinilen hakikati doğrulamaktadır. Bu bilgiler yanı sıra, sakalı bütün Peygamberlerin şerîatlerinde yer alan uygulama olarak açıklayan değindiğimiz fıtrat hadîsi ışığında bütün Peygamberlerin sakallı olduğunu söyleyebiliriz.

Allah Şanını Artırsın Peygamberimizin Buyruğu

Peygamberimiz Hz.Muhammed, mü’minlere bıyık ve sakal bırakmalarını şöylece emir buyurmuştur:

“Bıyığı iyice kısaltınız, sakalı uzatınız, Yahûdilere benzemeyiniz.”

“Putperest-materyalistlere aykırı davranınız. Bıyığı kısaltınız, sakalı uzatınız.” [1]

O’nun bu emirlerini, sahâbîler ve çok büyük çoğunluğu ile müctehid bilginler tatbik edilmesi gerekli buyruklar olarak değerlendirmişler ve tatbik etmişlerdir.

Sakal kesmeyi ise yaratılış düzenini değiştirme, gayr-ı müslimlere ve kadınlara benzeme ve Hz. Peygamber’in emirlerine aykırılık olarak vasıflandırmışlardır.

(Görüşlerine katılmadığımız bazı İlâhiyatçılar sakal – bıyık ikilisini Hz. Peygamber döneminin bağlayıcı niteliği olmayan örfü olarak değerlendirmektedirler. Ne var ki onlar Sakal bırakılmasını örf diyerek basite indirgerken, bir ömür boyu sakal kesilmesini onaylayarak da seküler sakal kesme örfünü bağlayıcı kılıp yüceltmektedirler. Bu ne yaman bir çelişkidir.)

Kişisel ve Sosyal Önemi

Ölçülere uygun olarak; kişinin vücut yapısıyla uyumlu olması ve kısa tutulması emredilen bıyığa nazaran da uzunca bırakılması gereken sakal müminleri tanıştıran, kaynaştıran, toplumun fert üzerindeki olumlu kontrol ve baskısına vesîle olan bir kılık-kıyafet unsurudur.

Sakal- bıyık, özellikle devrimizde İslâmî kimliğin oluşmasına katkı sunan bir uygulamadır. Yabancı kültür emperyalizmine bir tür başkaldırıdır.

Bir Tesbit

Bu bölümü “Benzeşmelerden Korunarak İslâmî Kimliğimizi Korumak” isimli kitabımızdan aldığımız bir tespitimizle bitirelim:

Sakal-bıyık özellikle kültür emperyalizminin egemen olduğu dönemlerde, bir ölçüde İslâm kadınının örtüsü gibidir.

Örtü, bilinçli olarak “İslâmî îman ve hayatı sembolize eden” Libasü’tTekva “ üzerine giyildiği zaman ahlâkî amacına ulaşabileceği gibi sakalbıyık da amacına ancak Libasü’tTekva ile birleştiği zaman ulaşabilir. Bu sebeple sakal ve bıyık bırakılmalı, ama İslâmî Kimliği temsil edebilir bir olgunluğa ulaşmaya da çalışılmalıdır. Aksi takdirde sevapfayda yerine, günahzarar devşirilebilir. Bunun üzücü örneklerini de görüyoruz.

[1] (Müslim Tahâret 56; Tirmizî Edeb 14;; Buhârî Libas, B. İ’fail-lihâ

(DEVAM EDECEK)

YARIN: KRAVATA VEDA

MİRATHABER.COM

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.