“Artık sana emrolunanı çekinmeden yap/açıkla ve müşriklere aldırma! Alay edenlere karşı şüphesiz Biz sana yeteriz. Onlar Allah ile birlikte başkasını ilah edinenlerdir. Onlar yakında bileceklerdir. Andolsun ki, onların söyledikleri şeylerden dolayı senin göğsünün daraldığını biliyoruz. Rabbini hamd ile tesbih et ve (namaz kılıp) secde edenlerden ol ve ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hicr 15/94-99)
Peygamberimizin (sa) şahsında görevleri insanlara hakikati apaçık anlatmak olan davetçilere hitap eden bu ayetleri merhum Ali Küçük hocamız, “Besâirü’l-Kur’ân” isimli tefsirinde (özetle) şöyle açıklar:
‘Emrolunduğun şeyi yapıp açıkça ortaya koy! Rabbin sana ne emretmişse, nelerle sorumlu kılmışsa onları yerine getir (ve ısrarla anlat). Senin gibi inanmayan, düşünmeyen, senin gibi sadece Allah’a teslim olmayan müşriklerden yüz çevir, onlara aldırış etme!.. Onların anlayışları, düşünceleri, amelleri, hayat programları seni asla bağlamasın. Unutma ki Biz sana yeteriz. Seni alaya alan, seni yalanlayan, seni reddeden, sana zulmetmeye yönelen kimselere karşı şüphesiz Biz sana yeteriz… Sen yoluna devam et…
Onlar Allah’tan başka ilâhlar kabul ediyorlar; Allah dışında yetkililer peşinde koşuyorlar. Allah’tan başkalarını; putları, cansız varlıkları, insanları İlâh biliyorlar, İlâh makamında görüyorlar. Allah’la birlikte başkalarını da dinliyorlar, Allah’la beraber başkalarına da dua ediyorlar, başkalarına da kulluk ediyorlar. Allah’ı razı etmeye çalıştıkları gibi çevreyi de, modayı da, âdetleri de, töreleri de, yasaları da, Allah’la çatışan tâğûtları da razı etmeye çalışıyorlar. Hem Allah’ın çektiği yere, hem de başkalarının çektikleri yerlere gitmeye çalışıyorlar. Bazen Allah’ı dinliyor, bazen de başkalarını dinliyorlar. Hayatlarında başka ilâhların kulu kölesi olurlarken; ilâhlarının boş bırakıp dolduramadıkları namaz gibi, oruç gibi, zekât gibi, zikir gibi hayat birimlerini de Allah’ın dinine göre dolduruyorlar. İşte böyle yapanları, böyle yaşayanları bırak da sen sadece Rabbinin sana emrettiklerini yapmaya devam et…
Andolsun ki Biz onların söyledikleri şeylerden, onların lakırdılarından senin göğsünün daraldığını, kalbinin sıkıldığını, üzüldüğünü biliyoruz… Sen onlara en güzel bir şekilde Bizim kitabımızı, âyetlerimizi okuyorsun, duyuruyorsun, ama onlar seni dinlemiyorlar, sana kulak vermiyorlar. Onlar başka sevdaların peşindeler. Başka kitapları okumanın, başka örneklerin arkasından gitmenin peşindeler. Sen onlara merhametinden dolayı ısrarla onları ateşten, cehennemden korumaya çalışıyorsun, ama onlar ısrarla ateşten yana tavır alıyorlar. Sana ve senin kendilerine okuduğun bu kitaba karşı kulaklarını tıkamışlar, çılgınca dünya zevklerine dalmışlar. Sen onların bu davranışları karşısında üzülme, canını sıkma…
Rabbini hamd ile tesbih et; ‘Sübhânallah’ de, ‘Elhamdülillah’ de. Rabbini hep gündemde tut. Rabbini hep yücelt. Hep Onu noksan sıfatlardan tenzih edip mükemmel sıfatların sahibi kabul et. Ve Rabbine secde edenlerden ol. Rabbine boyun büküp O’nun emirlerine teslimiyet gösterenlerden ol. Namaz kılanlardan ol… (Yani cemaat halinde omuz omuza namaz kıldığın Müslümanlarla Hak yolunda birlikte hareket et. A.Y.) Ve Rabbine ibadet et. Tüm hayatını Rabbin için yaşa. Tüm hayatında O’nun kulu kölesi olduğunu unutma. Ta ki sana ölüm gelinceye kadar… Hep O’na kullukta ol. Bir an bile O’na kulluktan uzak olma. İşte senin görevin bu şekilde bir kulluk ve Müslümanlıktır, hayatını Allah için yaşamaktır.
Evet, Peygamberin görevi budur; Peygamber yolunun yolcusu olan bizlerin de bu dünyada görevimiz işte budur. Bizler de tıpkı pişdarımız ve örneğimiz (sa) gibi bize ölüm gelinceye kadar sadece Rabbimize kulluğa devam edeceğiz. Unutmayalım ki hepimizi ecel takip ediyor. Kıyamet çok yakın; ölüm çok yakın, hayat çok kısadır… O halde Kitap ve Peygamber rehberliğinde ölüme kadar Müslümanca yaşamalıyız…’
Üstat Mevdûdî de, “Tefhimü’l-Kur’ân” tefsirinde son iki ayet bağlamında şu açıklamayı yapar: ‘Salât (namaz) ve Rabbinize ibadet etmek; sizde Hakkı tebliğ ve insanlığı ıslah etme sırasında karşılaşacağınız zorluk ve engellere karşı gerekli olan dayanıklılık gücünü yaratacak; sizi rahatlatacak, size cesaret verecek ve engeller, alaylar ve zorluklarla dolu ilahi tebliğ görevinizi (bıkmadan) yerine getirmenizi sağlayacaktır.’