Öyle sanıyorum ki, bu başlık birçoklarını şaşırtmayacak. Çünkü, sanal , yani etrafımızda sun’i olarak oluşturulan dünya o kadar bizi çevrelemiş ki, birçok insan dünyanın asıl gerçeklerini görmek istemiyor. Daha doğrusu, gerçeklerle yüzleşmekten korkuyor.
Sanal dünya, nasıl zihinlere yerleşiyor
Sanal dünya, belli teknolojik aygıtlarla üretilen bir dünya. Bizim, şahid olmadığımız ve seçmediğimiz fikir ve olayların, belirli düşüncelere göre hazırlanmış bir senaryosu gibi.
Biz, onu sadece görüyor ve izliyoruz. Arkasından da onun çerçevesini çizdiği şekilde düşünüp, hareket etmek zorunda kalıyoruz. O, sürekli olarak bizi kendi dünyasına çekiyor. Ondan başka bir gerçek olduğunu düşünemiyoruz. Bunu sağlayan sistemler ise; filmler, videolar, internet haberleri ve sosyal medya mecraları. Çünkü, gerçek hayat; bu sanal hayatın baskısıyla, gözler önünden gitmiş durumda.
İşte, tarihin eşine rastlamadığı bu ard niyetli ve belli “ menfaate dayalı” amaçları gerçekleştirmeye yönelik bu bilgi ve görsel efekt bombardımanı, başka hiçbir bilgiye yaşama hakkı vermeyecek kadar güçlü ve cazibeli.
Çünkü onun, düzeltmekten ve yetiştirmekten çok; bozma, yanıltma ve dejenere etme gibi şeytanca bir rolü var. Bu yüzden, insanın düşünce ve ruhuna değil, heves ve cinselliğine hitabediyor. Bu yüzden de çok etkili oluyor. Bir binayı yıkmanın, yapmaktan daha kolay olması gibi…
Tabii ki, bu etki odağının hedefinde çocuklar ve gençler ilk planda yer alıyor.
Çünkü onların hayata daha yüzeyden bakma ve olaylara eğlenceli tarafından görme istekleri var. Ayrıca, hayatla ilgili bilgi ve tecrübeleri az olduğu için, kendilerine yönelen etkileri değerlendirme durumları çok zayıf. Bu yüzden de sanal, yani “gerçek dışı” olayları farkında olmadan gerçek sanmaktadırlar.
Sanal dünya, gerçek dünyaya neden baskın çıkıyor?.. Sanal dünya, bir medeniyet, kültür ve değer vasıtasıyla insan ve kimlik inşa etmeye çalışmıyor. Mevcut kimliği bozup, insanları zevk ve güdülerinin emrine sokuyor. Arkasından da bu zevk, ihtiras ve tatmin duygularına cevap veren oyunlar ve programlar oluşturuyor: Eğlencenin çıldırırcası, cinselliiin sapıklığa varan hali, bencilliğin aşağılık seviyesi, ilişkilerin bayağı şekli.
Sanal dünyanın şuurları engelleyen ağları:
Sosyal hayatın kuralsız işleyişi, geçici beraberlikler, samimiyetsiz dostluklar, güvensiz arkadaşlıklar. Her sosyal ilişkinin, endüstri toplumundaki bir eşyanın kaderi gibi, “kullan at!.” mantığıyla yürütülmesi.
Aslında, bir insanın içinde bulunduğu şartları tam olarak açıklaması için, başka şartları da bilmesi ve ikisini mukayese etmesi gerekiyor. Günümüz internet ve medya neslinin böyle bir imkanı yok gibi.. Bu yüzden de kendisine nasıl bir yol çizeceğini bilmiyor ve sanal sitemin dünyasına kolayca giriyor.
İşin garibi, gençlerimizin yabancı merkezler tarafından yönlendirildiğini bilmeden; başkalarının çizdiği rolleri, kendi rolü gibi görerek, ardniyetli bir uluslarası şebekenin aleti haline gelmeleridir. Belki, sosyal medyanın; iletişimi genişletmek ve haberlere ulaşmak gibi faydası var ama; çengelli oltanın da ucunda bir yiyecek koyulması, onun avını yakalamasına engel olmuyor.
Bu yüzden, Anne ve Babaların, eğitimcilerin, edebiyatçı ve fikir insanlarının bu olayla ciddi bir şekilde ilgilenmeleri ve gençliğimizi, bu girdaptan kurtarmaları önem taşıyor. Ama, bu konunun hassasiyetini gözönüne alarak, gençlerimizi ve çocuklarımızı kırmadan bu çabayı göstermemiz gerekiyor. Şu anda, en hayati görevimiz budur…
Prof. Dr. Sami Şener