14 Mayıs seçim sonuçları açıklanınca malum çevrelerin, kendilerine oy vermeyen depremzede kardeşlerimize ve halkımıza “cahiller”, “aptallar”, “geri zekalılar”, “nankörler” türünden hakaretler yağdırmalarına şaşırmadım doğrusu… Çünkü sözde “seçkinci” geçinen bu “batı devşirmeleri”nin “dayatmacı”, “tepeden inmeci” ve “tek partici” karakterleri yüzyılı aşkındır sık sık nüksedip durmaktadır.
“Meşrutiyetten Cumhuriyete İktidar Kavgaları ve Sanal İrtica” isimli kitabımızda (Pınar Yayınları, 2002) ortaya koyduğumuz gibi, içinden çıktığı toplumu hakir gören, halkının sahip olduğu değerlerden iğrenen bu sözde “ilerici”, “çağdaş” aydın tipi Kemal Karpat’ın ifadesiyle, “yarı müstemleke kültürünün en canlı misalleridir” (Türk Demokrasi Tarihi, s.3-5). Cemil Meriç’in tarifiyle, “bu köksüz ve ufuksuz aydın bütün sevimsizliği ile aramızdadır; ona göre kendi yurdunda doğan her fikir gericidir” (Umrandan Uygarlığa, 47).
Özellikle II. Meşrutiyet yıllarında İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne karşı olanların “mürteci” ve “müstebit” (irtica ve istibdat yanlısı) diye damgalandığı, Şair Eşref’in ifadesiyle “Kim ki Cemiyet aleyhinde bulunsa, ‘mürteci’!” (Hicviyeler, s.73) dendiği bir vasatta adeta bir “irtica edebiyatı” oluşmuştur. İttihatçı zorbalara göre “mürteciler”; ‘Kurun-u Vustâ (orta çağ) özlemiyle yanıp tutuşan, ülkeyi “orta çağ karanlığına” sürüklemek isteyen “örümcek kafalı, tutucu, mutaassıp, muhafazakâr, cahil” çevrelerdir’…
Sonrakiler bunlara “dar kafalı, geri kafalı, yobaz, kara yobaz, softa…” gibi ilginç sıfatlar eklediler.
Mesela Yaşar Nabi Nayır’a göre bunlar, “gözleri orta çağdan da önceki çöl uygarlığına dikilmiş olanlar” (Çağımıza Ters Düşenler, s.113) idi. “Çöl uygarlığı” ile kastedilen ise -hâşâ- İslam’ın ta kendisiydi.
Dindar halk çoğunluğuna hep tepeden bakan ve Cemil Meriç’in “Batı’nın yeniçerileri” dediği bu zorba azınlık, ülkeye demokrasinin gelmesini de istemedi. Çok partili dönemde kendilerine oy vermeyenleri, “kasketliler, çarşaflılar, poturlular, kuyruklar” diye niteleyen Tek Parti kurmaylarından Cevdet Kerim İncedayı’nın şu sözleri, bunların asıl niyetlerini yansıtır: “Seçim günlerinde jandarma tedbirleri almazsak, cahil halk reylerini Haso’ya, Memo’ya verir. Büyük Millet Meclisi’ne Hasoların, Memoların dolmasına sizin vicdanınız razı olur mu?” (Ahmet Emin Yalman, Gördüklerim ve Geçirdiklerim, s.1464)
1950 seçimleri öncesi İsmet Paşa’nın ağzından dökülen şu ifadeler ise, tek partici azınlığın demokrasiden ne anladığını ve halkına nasıl baktığını gösterir: “Bizden sonra demokrasinin geleceğini tehlikede görmemeye imkân yoktur. Halkın bu düzeyi umut kırıcıdır. Köylümüz nelere inanıyor… Diyarbakır’ın üç köyünde Demokrat Parti’de adaylığını koymak isteyen Şeyh Heybetullah’ın idrarını zemzem diye içerlermiş, ekmeklerini banıp yerlermiş.” (Faik Ahmet Barutçu, Siyasi Anılar, s.266.)
1950 seçiminde 478 milletvekilinin 408’ini DP, 69’unu CHP alıp da tarihi bir hezimet yaşayınca, CHP’li F.Ahmet Barutçu, bu sonucu ‘halkın nankörlüğüne’ bağlayarak Lloyd George’un ünlü sözünü hatırlatır: “Ulusların minnettarlıkları tez çürüyen meyvelere benzer.” (Barutçu, a.g.e., s.418) Aynı zât, DP’ye oy verenleri “ayak takımı” diye niteler: “Ayak takımı kentlerde genel yaşama yeni bir biçim verebilir.” Ve onlardan olmayanlar ‘karanlık düşünceli kara kuvvettir, mürtecidir…’ (A.g.e., s.428).
Demokrat iktidara on yıl direnen kudretli azınlık, sürekli ortamı gererek sonunda 27 Mayıs 1960 darbesine zemin hazırlar. Mayıs başında üniversite öğrencilerini kışkırtarak “555/K” parolası ile 5.ayın 5.günü, saat 5’te Kızılay meydanında kalabalık bir gösteri düzenlerler. O arada kulaktan kulağa ‘yürüyüş yapan yüzlerce gencin öldürüldüğü, meydanların kan gölüne döndüğü, öldürülen gençlerin cesetlerinin betonlara gömüldüğü, etlerinin kıyma yapıldığı’ dezenformasyonunu yayarlar. İşin ilginç yanı, 27 Mayıs ihtilalinden 15 gün sonra Ankara Radyosu, darbeci Milli Birlik Komitesi’nin bir bildirisini yayınlayacaktır: “Demokrat Parti iktidarı döneminde pek çok gencin öldürülüp cesetlerinin Et-Balık Kurumu tesislerinde kıyma yapıldığı ihbarları gelmiştir… Bu konudaki araştırma titizlikle yürütülmektedir.” (Türkeş’in Anıları, Fırtınalı Yıllar, haz: H.Turgut, Sabah gazetesi, 16.6.1994.)
Sonraki yıllarda her askeri darbe döneminde “irtica” bahanesiyle halkın dini değerleri aşağılanır…
Nihayet 28 Şubat 1997 darbesi, “İrtica PKK’dan daha tehlikelidir” iddiasıyla gerçekleşir. Dindar halka yapılan haksızlıklara tepki olarak 2002’de iktidara gelen AK Parti ülkenin son 21 yılına damgasını basar.
Son hakaretler ise, batılı devşirmelerin derin çaresizliğinin ilanından ibarettir.
Abdullah Yıldız
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…