Geçtiğimiz günlerde, Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Karalı, kişisel Twitter hesabından “İLAN EDİYORUM” notuyla şunları yazdı:
“Aile hayatına yönelik bazı politikaları YANLIŞ buluyorum. İyi bir çocuk yetiştirmek, iyi bir ev hanımı olmak; Bakan ya da Başkan olmaktan veya başarılı bir iş kadını olmaktan çok daha elzemdir. Yerel seçimde hiç bir Kadın Belediye Başkanı Adayına oy vermeyeceğim.”
Bazı çevrelerin hoşuna gitmediği için, kadın hakları (!) adına hemen saldırıya geçtiler. Bunun bir ayrımcılık olduğu yalanıyla zekâmızla dalga geçmeye yeltendiler. Hâlbuki bu sözler, anne hakkını haykırıyordu.
Oy verip vermemek, kendi tercihidir. Fakat Profesörümüz çok doğru söylemiştir. Altına imzamı atarım. Evet, ev hanımlığı, mesleklerin en zoru ve en kutsalıdır. Kadın, evin mimarıdır, çocuğu için yüz öğretmen gücüne sahip bir eğitimcidir. Aile de toplumu doğuran ana rahmidir. Çocuklarını bakıcıya terkedip, bürokraside annelik ruhu çalınarak mekanikleşen kadının, çocuğuna vereceği bir şey yoktur.Profesörümüzün bu sözünde diğer mesleklere hakaret yok, en kutsal mesleğe dikkatleri çekmek vardır. Annelik mesleğinin ihmal edilmesinden dolayı neslin bozulduğuna işaret etmektedir. Okuduğunu ve dinlediğini anlamayan “Anlama özürlüleri” dışındakiler, böyle anlar. Müslüman, olaylara, feministlerin gözüyle değil, Allah’ın “gör” dediği yerden bakar.
Yaratanın yaptığı vazife taksiminde, vücut teşekkülü ve ruh muhtevası bakımından taşıdığı özellikler sebebiyle kadının asli vazifesi anneliktir. Sağlıklı toplumları inşa edenler annelerdir. Kadının bu asil görevi hakkıyla yerine getirebilmesi için yorucu işlerde yıpranmaması gerekir. Çocuğun ruhî kabiliyetleri üzerinde gebelikten itibaren anne hayatının etkisi büyüktür. Çocuk ana rahminde iken annenin vaktinde yemek yiyişinin, uyuyuşunun, dinlenmesinin çocuğa ilk terbiyeyi verdiği bilinmektedir. Dünyaya gelince bu terbiyenin etkisi görülüyor ve böyle çocuk, vaktinde uyuyor ve uyanıyor. Çocuk süt emerken intizama alıştırılır. Üç saatte bir çocuğa süt veriş, geceleyin altı saat sütsüz bırakış çocuğa verilebilen ilk terbiyedir. (Bak: Dr. Mazhar Osman, Tabâbet-i Rûhiye, 1/244)
İş hayatına atılmış bir kadının bunca işleri yapmasına imkân yoktur. Çünkü iş hayatında kadın, maddeten ve manen yıpranır. Bir ev kadınının memuriyet ve iş hayatına atılmasının büyük bir ekonomik faydası da yoktur. Çünkü kazanacağı para, ev işleri ve çocuk bakımı, ayrıca daima dışarıda, insanlar arasında bulunacağından giyimi ve diğer hususları için yapacağı masraftan pek fazla olmayacaktır. Diğer taraftan işsizlik yüzünden boş kalan erkekler, işsizliğin ruhta yaptığı tahribat ile toplumun başına bela kesilen zararlı bir unsur haline gelmektedir.
Kadın, ev ve aile ortamından uzaklaştıkça evlilik bağları da gevşemektedir. Yirmi dört saatin mühim bir kısmını başkalarının emri ve kumandası altında çalışmakla geçiren, hayat mücadelesinin dalgaları arasında yıpranan narin yapılı ve ince ruhlu kadın, yavaş yavaş hırçınlaşmakta ve sinirlenmektedir.Akşamleyin yorgun argın evine gelince çocuklarına ve eşine verecekleri de pörsümüştür.Hatta bazı çalışan kadınlar o kadar erkekleşirler ki, kimseye minnet edecek değillerdir. Kendi ekmeğini kendi eliyle kazanmaktadır. İstediği zaman eve gelir, istediği zaman çıkar. Arzu ettiği meclis ve eğlencelere gider.
Kadının, ev içindeki terbiye ve idare vazifesi çok önemli olduğu ve zaten ailenin masrafına katılmakla sorumlu olmadığı için, iş hayatına da katılması âdet değildir. Ancak aslî vazifelerini ihmal etmemek ve İslam ahlak sınırlarını aşmamak şartıyla kendini fazla yormayacak işlerde çalışmasında bir sakınca yoktur.(Bak: Bekir Topaloğlu, İslam’da Kadın, s.257 vd.)
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, seneler önce Kadem’in kuruluşunda şu konuşmayı yaptı:
“İş hayatının, anneliğin alternatifi haline getirilmesini kabul edemiyorum. ‘Çalışıyorum’, diye annelikten imtina eden bir kadın aslında kadınlığını inkâr ediyor demektir. Bu benim samimi düşüncemdir. Anneliği reddeden, evini çekip çevirmekten vazgeçen bir kadın, iş dünyasında istediği kadar başarılı olsun, özgünlüğünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Eksiktir, yarımdır. Anneliği reddetmek insanın yarısından vazgeçmektir. Daha geniş tutuyorum. İnsanlıktan vazgeçmektir. Anne olmazsa insanlık olur mu? Anne varsa insanlık var. Bunun için her fırsatta en az üç çocuk tavsiyesi yapıyorum.
Bazen kadın-erkek eşitliği diyorlar, kadının-kadına erkeğin-erkeğe eşitliğidir önemli olan. Kadın ile erkeği eşit hale getiremezsiniz. Fıtratları farklı.”
Evet, bu söz, yukarıda bahsettiğimiz Prof. Dr. Mehmet Karalı’nın özet halindeki sözünün açılımıdır. Bu sözlerin de altına imzamızı atarız.
Bugün ise Sayın Reisimiz, önceki sözlerinin aksine şöyle dedi:
“Ev işlerinin kadına, geçim işlerinin erkeğe yüklenmesi gibi kati bir ayrım söz konusu değildir. Kadını iş hayatından, erkeği de evden tecrit eden bir anlayış, daha en başından aile mefhumuna darbe vurarak işe başlıyor demektir.”
Sayı Reisim, “Geçim işlerinin erkeğe yüklenmesi gibi kati bir ayrım söz konusu değildir” sözünüz yanlıştır. İslam, geçim işlerini erkeğe yüklemiştir. Dolayısıyla Yüce Allah; “Anaların yiyecek ve giyeceğini uygun bir şekilde sağlamak, çocuk kendisinin olan babaya borçtur.” (Bakara:2/233) ayetinde evin geçimini babaya vermiştir. Kadın, evin geçimini sağlamak için çalışmak zorunda değildir, kadın, her şeyden önce annedir Sayın Cumhurbaşkanım.
Acaba Reisimizin önceki sözleri mi doğru idi, yoksa son sözleri mi? Yakınında olan yürekliler bunu hatırlatmalı. “Hatırlat, çünkü hatırlatmak mümine fayda verir” (Zariyat:55) ayeti, reislere hatırlatmak için de geçerlidir.
Reis son sözlerini, inanarak mı, yoksa Kadem’in mahalle baskısında kalarak mı söylüyor? Biz Reisimizi severiz. Fakat ağzından çıkan her sözünü de kutsal bir metin olarak algılamayız. Sahabe bile, kafasına yatmayan bir söz olduğunda “Ya Rasûlullah! Bu vahiy mi, sizin görüşünüz mü? diye sorar, “Vahiy değil, benin sözümdür” deyince; kemâl-i edeple; “Ya Rasûlallah! Şöyle olsa olmaz mı?” diyerek karşı teklif getirirdi. O da uygun görürse fikrini değiştirirdi. Fikrimiz namusumuz değil ki, biz niye değiştirmeyelim?
Şimdi kemâl-i edeple soruyoruz; “Sayın Cumhurbaşkanım, son sözleriniz, kendi samimi fikriniz mi, yoksa Kadem’in mahalle baskısı ile söylemek zorunda kaldığınız sözleriniz mi?”
Kadem ile ilgili, aile eğitimcisi, yazar Sema Maraşlı’nın şu yazdıklarını da aktarmadan edemeyeceğim:
“Ak Partiyi feminist kadınlar bitirecekler. Feministler böyle çalışmaya devam ederlerse Ak parti 2019 seçimlerinden çıkamaz. Feminist kadınlar dediysem, laik kesimin kadınlarını kastetmiyorum. Hayır, onların gücü yetmez. Kendi içinden Ak Partili gibi görünen feminist kadınlar sonunu getirecek Ak Partinin. Kadem diye bir yapılanma var Ak Partili kadınların kurduğu. Gençlik kolları ile bütün her yere yayılıyorlar. Güya kadın ve demokrasi derdindeler. Erkek düşmanlığından başka bir şey yapmıyorlar.Kadem yaptığı çalışmalarla, kanser hücresi gibi hükümeti içerden yiyip bitirmeye çalışıyor gibi duruyor. Kadem içerisinde iyi niyetli insanlar vardır elbette fakat kötü niyetli birileri tarafından yönlendirildikleri çok belli. Bazıları ne kadar farkında bilmiyorum fakat çok tehlikeli işler yapıyorlar.” (Sema Maraşlı, Çocuk ve Aile, 27 Kasım 2017, ‘Ak Partiyi Kadınlar Bitirecek’ adlı makalesinden).
Bizden hatırlatması. “Çünkü hatırlatmak, mümine fayda verir.”
Musab SEYİTHAN
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi