Müslüman’ın hayatında vatan, din, namus gibi değerlerin önemli bir yeri vardır. İnsana sayısız nimet bahşeden Allah, bu değerleri, rızasını gözeterek korumayı emretmiş, uğrunda ölmeyi ise şehitlik makamı ile ödüllendirmiştir. Şehitlik Yüce Rabbimizin ve Sevgili Peygamberimizin övdüğü yüce bir makam ve her insana nasip olmayacak kadar büyük bir şereftir.
Allah yolunda ve mukaddes değerleri uğrunda canını feda eden bir Müslümana “şehiîd” denir. Şehitlik, İslâm’da en büyük mertebedir. Ahirette en büyük rütbenin, peygamberlikten sonra şehitlik olduğu belirtilmiştir. Bunun içindir ki, şehitlerin bütün günah ve kusurları Allah tarafından affedilmektedir. Kul hakkıyla gidenler de, hakları Allah’ın hazinesinden verilerek gönülleri alınacak ve onlar da cennet nimetlerine erişeceklerdir.
Müslümanları, düşmanlarına üstün kılan en mühim esaslardan biri “Ölürsem şehidim, kalırsam gazi!..” inancıdır.
Şehit, ölümün acısını hissetmeden, kendini daha güzel bir âlemde bulur. Hayat kitabımız Kur’an’da Yüce Allah, şehitlerle ilgili şöyle buyurur:
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler, Allah´ın lütfundan kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde, Rableri katında rızıklandırılırlar. Arkalarından gelecek olanlara şunu müjdelemek isterler: Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmezler. Allah´tan bir nimeti ve lütfu ve Allah´ın mü´minlerin ecrini zayi etmeyeceğini müjdelemek isterler.” (Al-i İmran:3/169-171)
“Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyiniz; aksine onlar diridirler, fakat siz anlayamazsınız.” (Bakara:2/154)
Efendimiz (s.a.v.) de şehitliğin önemini vurgulayan bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: “Ruhum kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmemi, sonra tekrar dirilip savaşarak tekrar öldürülmemi, yine dirilip savaşarak öldürülmemi arzu ederim.” (Buhari, Cihad,7; Müslim,İmare,28)
Başka bir hadisi şerifinde ise: “Cennete giren hiç bir kimse, dünya üzerindeki her şey kendisine verilse bile, dünyaya dönmek istemez. Ancak şehit müstesnadır. O, göreceği ikramdan dolayı tekrar dünyaya dönüp on defa daha öldürülmeyi (şehit olmayı) temenni eder.” (Buhârî, Cihâd,6;Müslim,İmâre,108,109;Neseî,Cihâd,33) diyerek şehâdet şerbetini içmenin, şehitliği tatmanın, ahirette verilen üstün mertebeye kavuşmanın ayrı bir nimet olduğunu ifade etmişlerdir.
Yüce dinimiz İslam’ın önem verip yücelttiği şehitlik makamı, insanımızın inanç dünyasında, vatan müdafaasında öylesine karşılık bulmuştur ki Müslümanımız, bu makama ulaşmayı en büyük ideal olarak görmüş ve bu uğurda da canını vermekten hiç çekinmemiştir.
Bugün sahip olduğumuz bu cennet vatanın her karışında kahraman şehit ve gazilerimizin kanı, teri ve emeği vardır. Ecdadımızı zaferden zafere koşturan ve onlara tarih sayfalarını kahramanlık destanları ile süsleten, yüce Mevla’nın şehitler için hazırladığı bu makama erişme arzu ve isteğidir. Ecdadımız, Rabbimizin sadece ona inanan müminlere bahşettiği şehitlik mertebesine ulaşmak ve bize de bir yurt bırakmak için, canlarını hiç düşünmeden vererek bu aziz vatanı kurmuş, miras ve emanet olarak bırakmıştır.
İşte bugün de Afrin’e giden askerimizde de “Ölürsem şehit, kalırsam gazi” şuuru vardır.
Şanlı tarihimizi birçok zaferle destanlaştıran ecdadımızın başarılarının sırrı, milletin yekvücut olmasıdır. “Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez” ruhunun yaşanmasıdır. Dolayısıyla şu husus iyi bilinmelidir ki, milletimizin bekası, ecdadımızın örnek hayatlarını kendine rehber edinen, şehitlik ve gazilik ruhu kazanmış bir kalbe sahip olan nesiller yetiştirmekle mümkündür.
Bunun için geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza, Bedir’den Kurtuluş Savaşına, Çanakkale’den 15 Temmuz ihanet kalkışmasına kadar, bütün destanlarımızı ve ardındaki ruhu iyi anlatmalı, aziz vatanımızın kıymetini öğretmeliyiz. Çünkü mukaddes değerlerinizin varlığını devam ettirmesi, milletin ve vatanın bölünmez bütünlüğü; şehitlik ve gazilik bilincinin diri tutulmasıyla mümkündür. Bu vesileyle tarihî süreç içerisinde “Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır” bilinciyle, içinde hayat sürdüğü vatanında yaşadığı mukaddeslerini, ırz ve namusunu koruma uğruna, en son olarak da el-Bab’ta ve 15 Temmuz’da canlarını vererek bu güzel vatanımızı koruyan, bizlere de miras bırakan şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.
Şu anda Afrin’de, PYD, YPG ve DAEŞ gibi terör örgütleri ile karada ve havada çarpışan kahraman, mücahid askerlerimize de, Yüce Rabbimizden zaferler niyaz ediyoruz. Bedir’de, Uhud’da, Hendek’de, Kurtuluş Savaşında ve Çanakkale’de, görünmez orduları ile destek verdiği gibi destek vermesini niyaz ediyoruz.
Onlara yâr ve yardımcı ol, sivillere zarar vermeden, hedefe/zafere ulaşmayı nasip et ya Râb!
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi