Müslüman dünyadaki ağır ahlâkî yozlaşmaya, davranış bozukluğuna, tembellik, ikiyüzlülük ve rüşvete, batıl inançların hakimiyetine, gayri İslâmî âdet ve alışkanlıkların baş tacı edilmesine, köklü maddeciliğe ve düşündürücü biçimde umut ve heyecanın olmayışına dikkat çeken bilge lider Aliya İzzetbegoviç, bu durumda sosyal ve siyasal bir değişimin nasıl gerçekleştirilebileceğine kafa yorar ve şu tespitte bulunur:
“Tarihteki rolünü gerçekleştirmeye davet etmeden evvel her millet, iç temizlenme dönemini yaşamak ve bazı temel ahlâkî tavırları benimsemek zorundaydı. Dünyadaki her güç ahlâkî güç olarak başlar. Her yenilgi ise ahlâkî tökezleme olarak başlar. Gerçekleşmesi istenen her neyse, evvela insanların ruhlarında (nefislerinde) gerçekleşmek zorundadır.” (Aliya İzzetbegoviç, İslâm Deklarasyonu, İstanbul-2016, s.69-70)
Aliya burada Ra’d suresinin 11. ayetindeki bireysel ve toplumsal değişim yasasına işaret eder gibidir: “Şüphesiz ki Allah, bir toplum kendi nefsinde olanı değiştirmedikçe o toplumun durumunu değiştirmez.”
Evet, gerçek şu ki, değişim öncelikle insanların ve toplumların iç dünyalarında başlar, sonra yaşam biçimlerine, sosyo-kültürel ve siyasal hayatlarına ve diğer ilişkilerine yansır. İslâm toplumları ve özellikle de yüzyıllar boyu İslâm âleminin liderliğini yapmış bulunan Türkiye toplumu -Aliya’nın dikkat çektiği ve altını çizdiği gibi- tarihteki rolünü gerçekleştirmeye davet edilecekse, bu milletin öncelikle bir iç arınma dönemi yaşaması ve kendi değerlerimize yaslanan kadim ve temel ahlaki tavırları acilen benimsemesi gerekiyor. Bu iç arınma ise ancak seküler eğitime son verip millî/manevî eğitime geçmekle başarılabilir.
Bu noktada millî (kendi değerlerimize dayalı) eğitim meselesi, bir var olma mücadelesi haline gelir.
Aliya der ki: “İslam toplumunun temeli ve dayanağı din olduğuna göre eğitim onun sadece bir görevi değildir, aynı zamanda eğitim onun var olma durumudur. Bu, evvela aile, daha sonrada okulların bütün kademeleri vasıtasıyla gerçekleşecek olan dinî ve ahlâkî eğitimdir.” (A.g.e., s. 58)
Bu bağlamda eğitimsizliğin/terbiyesizliğin bütün şekillerini ortadan kaldırmak için etkili mücadele etmenin özellikli bir görev oluşuna dikkat çeken Aliya’ya göre, bu manevi değişim sürecinde alınacak olan somut tedbirler; halkın alkolik olmasını sağlayan faktörleri, açık ve gizli fuhşu, sözlü ve görüntülü pornografiyi, kumarhaneleri ve İslâmî ahlak anlayışına aykırı bütün kötülükleri imkânsız hale getirir…
Müslüman dünyanın şu anda içinde bulunduğu aşağı durumdan hızlı bir şekilde kurtulmasında eğitim ve öğretimin vazgeçilmez önemini vurgulayan Aliya İzzetbegoviç köklü bir teklifte bulunur:
“Müslüman ülkeler yeteri kadar sermaye sahibi değildir ve öyleyse var olan sermayelerini her şeyden verimli olan eğitim-öğretime yatırmalıdırlar.
Bilimin kazanımlarını kullanma ve onları ileriye götürme yeteneğimizi geliştirmeden gerçek bağımsızlığımız olamaz. İslam, ilk ortaya çıkışında, eski medeniyetlerin bütün bilgilerine hiçbir komplekse kapılmadan yaklaştı ve onları değerlendirdi. Bugünkü İslam’ın, uzun hat üzerinde temasta bulunduğu Avrupa-Amerika medeniyetinin kazanımlarına karşı farklı davranması için herhangi bir sebebi bilmiyoruz.
Aslında bilim ve teknolojiyi benimseme sorunumuz yoktur -zira ayakta kalmamız için benimsemek zorundayız-; sorun, bunu yaratıcı veya mekanik bir biçimde, şerefle mi yoksa aşağılık duygusu içinde mi yapacağımızdır. Bu kaçınılmaz gelişme içerisinde kaybolup yok mu olacağız yoksa kendi şahsiyetimizi, kültürümüzü ve değerlerimizi koruyabilecek miyiz? Demek ki mesele budur.
Verilere bakarak kesin olarak ifade edebiliriz ki bugünkü İslam dünyasında, nicelik ve nitelik bakımından en radikal ve en acil değişim isteyen kurum eğitim-öğretim kurumudur. Nitelik bakımından eğitim ve öğretim yabancılara manevi ve bazı durumlarda da maddi bağımlılıktan kurtarılmalı ve böylece İslâm toplumunun üyeleri olarak Müslümanların eğitimine katkı sağlanmış olmalı, nicelik bakımından mümkün olan en kısa süre içinde bu alandaki eksiklikler tamamlanmalı ve halkın bütün katmanlarının çocuklarını kapsayacak bir eğitim ve öğretim sağlanmalıdır. Cami yeniden okul gibi kullanılabilir. Eğer eğitim-öğretim programlarında başarısızlığa uğramazsak, yenilmemizi sağlayacak alan yoktur.” (A.g.e, s. 58-59)
Okullarımız açılırken, gençliğimizin kadim ahlâkî değerlerimizle yeniden buluşarak arınmasını ve dirilmesini sağlayacak ‘millî’ eğitim sistemine duyulan ihtiyaç ‘var olma’ sorunu haline gelmiş bulunuyor.