islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4915
EURO
36,2365
ALTIN
2.952,64
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

SENİ BUGÜN BAŞKA SEVİYORUM AMA SEN HANGİ GÜN İSTERSEN OKU

SENİ BUGÜN BAŞKA SEVİYORUM AMA SEN HANGİ GÜN İSTERSEN OKU
28 Nisan 2024 11:00
A+
A-

SENİ BUGÜN BAŞKA SEVİYORUM AMA SEN HANGİ GÜN İSTERSEN OKU

Ben senin sevgili kaderinin neresiyim? Hangi kuytu köşelerde kayboldu suretim, hangi patırtılar içinde seçilmez oldu sesim?

Nasıl anlatmalı ki sana yollarını gözlediğimi?

Her köşe başında kesildi nefesim. Ne içimdeki sokaklara sığabildim, ne de dışarıdaki âleme…

Her Cami cemaatinde seni aradım, bakındım kaldım. Bazen hissettim varlığını yakınımda, ürperdi içim. Bazen de çok soğuk rüzgârlarla sarmalandım titredim.

Ey yar; neredesin? Yok yere hasret koyma aramıza, durduk yere iş çıkarma başımıza.

Rabbimden dilemedim kimseyi seni dilediğim kadar. Hiçbir şeyi arzu etmedim gelişini arzuladığım kadar.

Ey zamanın sahibi, yalvarışlarım yükselir mi ki katına?

Araf tayız, doğrulamayışlarımız da hep bundan galiba. Kolay mı? Omuzlarımız da iki

dünyanın ağır yükü. İnsan değil miyiz; severiz biz boş olanı doluya tercih etmeyi.

Ne   dünyaya   sırt   çevirebilecek   cesaretimiz   var,   ne   de   ahirete   yönelebilecek

teslimiyetimiz.

Tutunamayıp arada kaybolacağımıza dair endişeler de yok değil hani, bırakmıyorlar da yakamızı. İkisini de idare etme gayreti, iki sevgiliyi içimizde muhafaza etme çabalarımız da yoruyor bizi. Düşünce yapılarımız neye göre şekil alacağını kestiremiyor, bocalayıp düşüyor yıkılıp kalıyoruz.

Dünya rengârenk sabahlarını yitiriyor usulca. Yapraklar bu gelişin, birde gidişi

olduğunu fısıldar gibi düşüyorlar toprağa.

Seni ilk gördüğümde, gözlerinde yitirilmiş bir ümidin kırıntıları vardı. Azaların sanki

dile gelmiş gibi küskün duruyorlardı karşımda.

“Beni konuşmaya zorlama ne olur” dercesine bakan gözlerin nasıl da karışmıştı

eleme, kedere.

Biri imtihanını diğeri ile yarıştırıyor, diğeri yarıştıracak gücü dahi bulmaya muktedir

değil kendinde.

Acının, imtihanın kıvrımından nasibini almamış kul var mıdır? Hem almayan kul

yolda mı sayılır acep?

Hayatın bütün anlamı, kusursuz kahkahalar savurmak mıdır yoksa?

Sorular deli sorular…

 

Şimdi hangi yüzle bakayım mazinin sayfalarına. Hangi mazeretimi arz edeyim.

Ellerimi bağlayan sebeplerim, ayaklarımı tutan kilitlerim ve sessizce seyredişim. Bahanelere gömülmüş bedenimle, neyi gevelesin ki dilim.

Geceler kadar sessiz, çöller kadar ıssızım?

Liyakatim kapında durmama yetmez biliyorum. Gafletim benliğimi sensizlik çukuruna kadar sürüklemişken, benim kapında el açıp diz çökmem saygınlığına yaraşmaz anlıyorum.

Ancak, varılmayacak kapılara uğramaktan, açılamayacak hazinelere göz dikmekten bitap düşmüş benliğim sonsuz bir pişmanlık ve çaresizlikle seni bildi, seni istedi ve seni önce yaradan dan sonra senden dilenmeye geldi.

Günahlarımın çokluğundan ve sana layık olamamanın verdiği utançtan, ve bunları

yazarken kalbimdeki ağır mahcubiyetten.

Ama sana olan sevgimden, ama sana olan aşkımdan, ama sana olan hasretimden haberdarsın biliyorum.

Acaba, hangi gün çalacaksın kalbimin kapısını, hangi gün geçeceksin yüreğimin kıyısından.

Peki, hangi güne kaldı vuslat? Hangi gün sileceksin gözyaşlarımı? Hangi gün kalkacak gözlerimdeki perdeler?

Hangi gün gül kokunu duyacağım? Ve ne zaman bitecek hicranın?

Her gün sonunda gözyaşım dökülür. Her günün sabahında kalbim bir kez daha yanar gelmeyişine.

Hangi günün seheri yatsıya bizimle varacak? Hangi akşamın alaca karanlığı sabaha bizimle uyanacak? Hangi gün gülecek solan yüzlerimiz?

Aslında sana söyleyecek o kadar çok sözüm var ki; ve kalbim aslında öyle gamlı ki.

O kadar dertliyim ki bu gece, ne olurdu burada olsaydın. Kapanıp dizlerine canımı verseydim bakışlarının altında.

Ey sevgili, ey şefkatli benim dermanım ne zaman olacaksın?

Biliyor musun günahkârım, biliyor musun yüzüm yok aslında senle konuşmaya.

Ama cesaretimi bağışla ne olur. Çünkü çürümüş umutlar taşıyorum hâlâ yüreğimde.

Aslında gelecekten ümidim yoktu ama seninleyken her şeyin güzel olacağına dair bir

his kaburgamı yokluyordu.

Selâm durdum namaz kılışındaki âna. Selâm durdum namazındaki sana ve edâna.

 

Kurban olayım ettiğin her duaya. Arada da olsa duaların da bana da bir yer açsan ne olur? Beni de yâd etsen arada. Bir ansan, belki de uzaklardan selam salsan aslında.

Çünkü insan ait olduğu yeri bulunca fırtına diniyor, savaş bitiyor ve bahara kavuşuyor sonra. Sevgimi bağıra çağıra şuursuzca anlatamıyorum diye sevgisiz diyemezsin bana.

Bir bilsen o kadar çok imtihanım var ki yüreğimi çürüten. Bir yanım eksik, bir yanım yarım. Bir yanım da hep bir boşluk. Herkes dilimin ucunda, ama sen hep canımın içindesin. Nedenini bilmiyorum elimden gittin ama hep içimden geliyorsun.

Kalbimin bir yarısı her daim kanıyor. Hep yanıyor yüreğim yokluğunun zifiri

karanlığında. Dökülen her gözyaşı tanesinde gizli hasretim. Nasıl anlatsam ki; her sabah ezanıyla yollarına baktığımı.

Nasıl anlatsam ki; her Cami dağılışındaki vuslata ulaşamamanın verdiği ezayı.

Yalan   dünyanın   telaşıyla   heyecanlandık,    bitmek   tükenmek   bilmeyen   biçare

kaygıların peşine düştük.

Maddi çıkarlarımın hesabıyla kaçan uykularım, kulluğumun gereğinden alıkoyan

kaygılarım, seni anmaktan uzaklaştıran malayani uğraşlarım için ve senden mahrum

kaldığım her anı telafi etmek için dua ediyorum Rabbime.

 

Kapında durmuş yüzsüz bir dilenci gibi bana cevap vermeni, beni liyakat nehrinden geçirip layık kılmanı istiyorum.

 

Hani nasıl biliyor musun? Ben ufacık şeyler beklemişim esirgenmiş de; başkalarına gani gani verilmiş gibi. Hani benden saklanmış bir damlanın başka yerlere

sağanaklarca yağmasına şahit olmuşum gibi. Bana yürünmemiş başkalarına koşulmuş gibi. Herkese yer varmış da; bir bana kalmamış gibi.

 

Rabbim; Bana göndereceğin her hayra muhtacım. Ve senin hayır kapılarının da sonsuz olduğunun farkındayım. Beni merhametinden mahrum etme ne olur.

 

İnsan kendinde başlayıp kendinde biter ötesi yok.

Bazen zaman öyle bir geçer ki, pencere de düşündüklerinle kalakalırsın.

Zaten haklı olmak içinde artık çok yorgunum. Doğrudur, ne diyorsan doğrudur.

Ben çok fazla anlam yüklemiyorum artık hayata. Yarısı şükür yarısı sabır, yarısı teselli yarısı kahır, kimseyi de bilmeden yargılamayacağım artık. Çünkü herkesin derdi kendine ağır.

Anlatmak ve anlamak için fazla yormamak gerek yorgun gönülleri. Çünkü insanların yarısı samimiyetsiz yarısı sağır.

“Var mısın ki yok olmaktan korkuyorsun” diye boşuna dememiş üstad . Çünkü gerçek sevgi bir güne değil, ömre sığandır biliyor musun?

 

Bu sana son deyişim;

İnsanoğlu beklerken nefes almaz yutkunur.

Eğer hayattan bıkıp ölüme doğru sessizce yürümek istersen, önce yanıma uğra ki; sana sensizliğin ölüm olduğunu göstereyim…

ATİLLA AKBAŞ

MİRATHABER.COM –YOUTUBE- 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar
  1. Aykut dedi ki:

    Kalemine sağlık.. Yüreğine sağlık kardeşim… Özellikle son 4 paragraf muazzam 👏👏👏💯