Matematiksel hesaplara dayandırdığımız zaman ırkçılık, asabiye ve Ademin Ademe üstünlüğü ortadan kalkıyor. Özellikle de bizim coğrafyamızda. İhtimal ve temel sayı hesapları yaptığımızda bu yazıyı okuyan herkesin ataları arasında bir Roma Senatörü, hemen herkesin Sahabe atası, elbette ki Sümer ya da Rus ecdadı var. Damarında Ermeni, Yahudi ve Yunan kanı olmayan Türkiye vatandaşı yok.
Her insanın bir anası bir de babası vardır. Onların da kendi anaları ve babaları vardır. Ve onların da. O kişinin 2 evebeyni, onların 4 ebeveyni, onların 8 ebeveyni şeklinde devam eder.
Kısaca bir insanın kaçıncı kuşağa kadar geri gitmek istiyorsa o kuşaktaki toplam atalarının sayısı, 2’nin o kuşaktan kadar kendisiyle çarpılması kadardır. İnsanın 7. göbek atalarının sayısı 128’dir. Yani yaklaşık olarak 1800 yılına dönse 128 yedinci göbek dede ve ninesiyle karşılaşacaktı.
Eğer Malazgirt savaşı zamanına zaman makinasıyla gitse, her asırda ortalama 4 kuşak diye hesap edilse, 2’nin 38’inci kuvveti kadar, yani toplam 275 milyar atasıolacaktı.Eğer Asr-ı Saadete dönse, 72 katrilyon atasıyla karşılaşması gerekirdi.
Bu basit bir hesapla çok açık görünüyor. Fakat hatalı olması lazım çünkü, yeryüzünde 275 milyar insan yaşamadı. Şanlıurfa’daki Göbeklitepe Tapınağı dönemine gitsek hata daha da belirgin, çünkü ataların sayısı kâinattaki atomların sayısını geçiyor.
Buradaki hatanın nedeni, akraba evliliklerini unutmamız. Bunlar amca çocukları olabileceği gibi 20 kuşak boyu 500 yıl boyunca birbiriyle ilişkisi kesilmiş ortak ataların çocukları da olabilir. Dolayısıyla Âdemoğulları arasında içi içe evlilikler o kadar yoğun ki Malazgirt savaşı sırasında dünyada yaşamış insanların büyük çoğunluğu ortak atamız.
Yani 1000 yıl evvel yaşayıp da atalarımız arasında olmayan çok az toplum var.Belki bir yıl boyunca bizden coğrafi olarak yalıtılmış bazı Amazon kabilesi yerlileri, nadir Andaman adaları yerlileri. Fakat elbette Amerikalı Kızılderili yerli atamız vardır.
Bu imkansız gibi görünenin idrak edilmesi için bir örnek verelim: İspanyol denizci 1525’te Güney Amerika’da bir Kızılderiliyle evlenir ve çocuğunu Hristiyan sömürgeci olarak büyütür. 1600’e gelindiğinde ortaya çıkan 60 kadar torunundan 10’u Akdeniz’e geri döner. (Diğer 50 torunundan da zamanla dönen torunlar olacaktır) Akdenizlilerin torunları 1700 yılında 2000 kişiye ulaşır. Bunların %1’i evlilik veya hidayet yoluyla Akdeniz’de Kuzey Afrikalılar ve Osmanlılarla karışır. 1725 yılındaki 20 kişinin 1900 yılında gelince Anadolu’da, Suriye’de, Ege Adalarında ve diğer yerlerde yüzbinlerce Müslüman torunu vardır. Günümüzde o Kızılderili kadının torunu olmayan bir Türk ancak uzak ve iç evlilikler dışına çıkmamış az sayıda dağ köyünde bulunabilir.
Hepimizin bir veya birden fazla Kızılderili atamız var. Hele Çinli, Moğol, Rus, Hindi, Habeşi gibi çevrel kavimlerden çok daha fazla atamız var. Bu, Arap, Rum, Kürt, Tatar, Ermeni, Boşnak, Zaza, Pontus, Arnavut, Gürcü gibi içiçe olduğumuz kavimler olunca, binlerce kişiye ulaşıyor. Türklerin genel olarak en yakın oldukları genetik grup Rumlar.
Yani hepimizin yüzlerce binlerce kendisine ben Kürdüm, ben Rum Ortodoks Rumum, Arnavutum ezelden demiş her birinden yüzlerce atamız var. Nüfus kayıtları ortalarda olmadığından, halkımızın da en fazla dedenin dedesini bildiğinden onları tanımıyoruz ama var.
Sadece genetik olarak değil, kültürel olarak da bizi oluşturuyorlar. Davranışları, eğilimleri, inanışları, gelenekleri bize kapıdan değilse bacadan ulaşıyor, etkiliyor. Farkında değiliz.
Irkçılık ahmaklık. Hele, kendi soyunun saf olduğunu, Anadolu gibi dünyanın tam ortasındaki bir yerde iddia etmek zeka geriliği ve bilgisizliğin kombinasyonu olur. İnsanlar zannediyor ki 20. yüzyılda şehre indikleri köylerinde topraktan yaratılmışlar, sadece komşu köyle kız alıp vermişler. (Sadece komşu köyler arasında kız alıp verilmesi konusunda bir katı kanun olsaydı bile bu, yüzyıllar içinde Kızılderili bir atayı engelleyemezdi.)
Hele hele Kureyşkanı taşımayan, ya da Romalıbir senatör atası olmayan, Tanghanedanında bürokrat Çinlibir dedesi olmayan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının olması, ihtimal hesaplarına çok düşüktür.
Müslüman ülke hükümdarının Kureyş kanı taşıma zorunluluğundan bahsedilir. Belki Hicri ilk bir iki yüzyılda değeri olabilir ama 56 kuşak sonra günümüzde anlamsızdır. Çünkü Müslüman dünyasında, çok uzak ve yalıtılmış bölgelerden gelip de hemen hidayete erme şerefini taşıyan varsa çok çok az sayıda insan haricinde, her insanın Kureyşli en az bir atası vardır. Çoğu zaman yüzlerce vardır. İhtimal hesaplarına göre 1.8 milyar Müslüman arasında Abdülmuttalipoğullarından ceddi olmayan ancak birkaç bin kişiçıkabilir.
Bunu anlattığım bir arkadaşımıza konu çok ağır gelmişti. Bir şey demeden dinledi. Sonra aradan bir hafta geçince büyük mutlulukla yaklaşıp, kendinden emin, “anneme sordum bizde Kureyş yokmuş” dedi. Kimsenin annesi, hatta hiçbir resmi kayıt, 56 kuşak öncesindeki milyonlarcaatanın hesabını bilemez.
İlkel zihniyetleri aşmamız ve Ademoğullarını bir bütün olarak görmemiz, üstünlüğü takvadaaramamız gerekir.
Bu aynı zamanda hesap ile fıkhın nasıl iç içe olduğuna da bir örnektir.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi