islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4852
EURO
36,4080
ALTIN
2.960,47
BIST
9.359,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

SEVGİLİ KULLAR “SEÇKİNLİK” İDDİA ETMEZ

SEVGİLİ KULLAR “SEÇKİNLİK” İDDİA ETMEZ
15 Aralık 2023 10:15
A+
A-

SEVGİLİ KULLAR “SEÇKİNLİK” İDDİA ETMEZ…

Nasıl oluyor da Allah tarafından “bir hidayet ve aydınlık kaynağı[1] olarak indirilen ve kendilerini tevhide çağıran bir kitabı/Tevrat’ı, Yahudileşen İsrailoğulları tahrif ederek Allah’ı, Hz. Mûsâ’yı ve ilâhî vahyi bir ırk/kavim asabiyeti ile sınırlayıp bunu bir üstünlük/kutsallık/seçkinlik iddiasına dönüştürebiliyorlar? Din evrenseldir ve hiçbir kavmin tekelinde değildir. Sadece kendilerini kurtulmuş/cennetlik sayan ve kendilerinin dışındaki kavimleri hizmet çizgisinde ötekileştiren bir anlayışın tevhitten onay alması mümkün değildir.

Kur’ân Mâide/18. Âyette, “kulluk ile oğulluğu” aynı kefeye koyan Yahudileri –aynı zamanda Hristiyanları– eleştirmekte ve onlara şu uyarıyı yapmaktadır:

“[Hem] Yahudiler ve [hem de] Hristiyanlar, ‘Biz Allah’ın çocuklarıyız, ve O’nun sevgili kulları!’ derler.

De ki: Öyleyse, Allah, neden günahlarınızdan dolayı size azap çektirsin? Hayır, siz O’nun yarattığı insanlardan başka bir şey değilsiniz! O, dilediğini bağışlar ve dilediğine azap çektirir. Zira göklerde ve yerde ve ikisi arasında bulunan her şey üzerindeki hükümranlık Allah’a aittir. Ve bütün yolculuklar O’nda nihayet bulur.[2]

Rivâyete göre Hz. Peygamber, yanına gelerek kendisiyle dini konularda tartışan bir grup Yahudiyi İslâm dinine davet etmiştir. Kabul etmedikleri takdirde Allah’ın azabına uğrayacaklarını söylemiştir. Yahudiler de “Bizi bununla nasıl korkutursun? Oysa biz Allah’ın oğulları ve sevgili kullarıyız” demişler ve bunun üzerine bu âyet inmiştir.“Biz Allah’ın oğulları ve sevgili kullarıyız” sözüyle bazı Yahudiler, Allah’ın oğlu dedikleri Hz. Üzeyir’e mensup olduklarını, Hristiyanlar da Allah’ın oğlu olduğuna inandıkları Hz. Îsâ’ya mensup olduklarını[3], dolayısıyla ayrıcalığa sahip bulunduklarını ifâde etmek istemişlerdir. Veya doğrudan doğruya Allah’a bağlılıklarını kastetmişlerdir. Allah’ın kendilerine bir baba gibi şefkatli ve merhametli davranacağını, kendilerinin de O’nun oğullarıymış gibi Allah’a yakın ve O’nun katında değerli olduklarını iddia etmişlerdir.

Aslında Yahudilerin “Biz Allah’ın oğullarıyız[4] .  Sözünde geçen “Oğul”un “Baba” ile olan bağıntısı, hiç şüphesiz, maddî/biyolojik bir zürriyete tekabül eden ya da böyle bir zürriyeti îma eden bir bağıntı değildir.[5]

Ataerkil toplumlarda Baba, ailenin reisi olmak hasebiyle daima; kudreti, otoriteyi, ailenin rızkını sağlamayı, ailenin düzenini kontrol etmeyi, aile ferdlerinin   geleceğine karar vermeyi temsîl etmektedir. Babanın bu beşerî fonksiyonlarının çok ötesinde bu kabil fakat evrensel fonksiyonları olan Allah’a ünsiyet kesbetmek ve herkesin göstermesi gereken saygıyı sağlamak için istiâre/metafor yoluyla O’na Baba denilmiştir. Fakat şirke yol açabilme potansiyeli karşısında Kur’ân, Allah’ın beşerî bir isimle anılmasına müsaade etmemiştir. Ve İhlâs Sûresi’nin içeriğiyle ve yine Yunus/68. İsrâ/111, Enbiya/21. Zuhruf/82. Ayetleriyle Allah’a mecazi bile olsa babalık izafe etmeyi yasaklamıştır.

Yine âyette geçen “Biz O’nun sevgili kullarıyız”. İfadesi ilk plânda düşünüldüğünde her kişinin/toplumun olmasını isteyebileceği bir gerçekliktir. Allah’ın rızasını kazanmaya yönelik davranışlarda bulunan, O’nun irâdesine uygun hayatını düzenleme gayreti içerisinde olan herkesin Allah’ın sevgili kulu olmayı istemesi doğaldır. Zaten Kur’ân’ın başka âyetlerinde de geçen “ehıbbâuh” kelimesi Allah’ın kullarını sevmesini ifâde etmek için kullanılmıştır. Örneğin Bakara/222. âyette “Allah’ın tevbe edenleri ve temizlenenleri sevdiği[6] söylenmiştir. Yine Mâide/54. âyette “Siz ey imana ermiş olanlar! Eğer imanınızı kaybederseniz, Allah, zaman içinde [sizin yerinize] O’nun sevdiği ve O’nu seven insânlar geçirecektir[7] denilmektedir. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki; Yahudilerin bu ifâdesinde sorun Allah’ın onları sevmesi değildir. Onların bu sevginin yalnızca kendileri için olduğunu söylemeleri yâni kendilerini diğer toplumlardan farklı/özel seçilmiş/korunmuş/üstün/itibarlı/kutsal/mübarek görmelerinden dolayı oluşan gurur ve kibirlerinden kaynaklanmaktadır.

İşte bu nedenle âyetin devâmında Allah, Hz. Peygamber’den Yahudilere şu soruyu sormasını istemiştir:

Siz kendinizi böyle seçilmiş özel görüyorsunuz. Ama eğer gerçekten böyleyse neden Allah size günahlarınızdan dolayı azap çektirsin?” Yâni bu sorunun anlamı, sizler de –herkes gibi– O’nun yarattığı insanlardan birisiniz ve bu noktada iddia ettiğiniz gibi özel/seçkin/üstün bir yönünüz bulunmamaktadır. Çünkü Allah dilediğini bağışlar ve dilediğine azap çektirir. Daha öncede başka bölümlerde de açıklamıştık. Bu “dilemek”, insânın özgür iradesine ve seçme hürriyetine engel bir zorunlu sonuç değildir. Bu nedenle bu sözleri Allah’ın “affedilmenin gereklerini yerine getirenleri” bağışlayacağı, “azabı hak edenlere de” azap edeceği şeklinde anlamak gerekir. Çünkü Allah, kullarına zulmetmez[8] ve onları haksız yere sapkınlığa sevketmez/cezalandırmaz.

Âyetin sonunda son söz olarak Allah, bu iddialara karşı zâti gerçekliğini bir kez daha “ayet bükücülere” hatırlatmaktadır. Ve mülkün gerçek sahibinin yâni gökler ve yer arasında bulunan her varlık üzerinde tek hâkimin/yöneticinin kendisinin olduğunu ve dönüşün kendisinde nihayet bulacağını vurgulamaktadır. Bütün dönüşlerin/yolların Allah’a çıkması demek, Allah’ın insânoğluna hayatta iken yapmış oldukları her şeyi gerçek şekliyle onlara göstermesi demektir.[9]

Bütün bunlar bize gösteriyor ki; Allah’a söylemediğini söyletmek, ilâhî vahiyde/Kitap’ta olmayanı sanki kitaptanmış gibi göstermeye çalışmak, bundan hareketle kendilerini insanlığın seçilmiş/kutsanmış/özel kulları/efendisi olarak tanımlamak ve bunu diğer insânlara zulmetmenin bir gerekçesi gibi kullanmak, yalnızca Yahudileşen “ayet bükücülerin” bir tavrıdır. Allah katında insânlar, ırkları/kavimleri/dilleri/renkleri ile değil; Allah’a karşı sorumluluk bilinçleriyle ve topluma ürettikleri/kattıkları hizmet ve değerle üstünlük kazanırlar. Allah yaratılış gerçeği itibariyle herkese aynı derecede yakındır. Ve insanların Allah’ın sevgili kulları olabilmeleri de tercihlerini samimiyetle tevhidden yana kullanmalarıyla doğru orantılıdır. Sonunda herkes Allah’a döndüğünde hak ettiği neyse onunla karşılacaktır.

NECMETTİN ŞAHİNLER 

YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ

MİRATHABER.COM – YOUTUBE

[1] Mâide/44

[2] Mâide/18 “Ve kâletilyahûduvennasârâ nahnu ebnâullâhi ve ehıbbâuh(ehıbbâuhu) kul fe lime yuazzibukum bi zunûbikul bel entum beşerun mimmenhalak(halaka) yagfiru limen yeşâu ve yuazzibu men yeşâ(yeşâu) ve lillâhi mulkus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ ve ileyhil masîr(masîru)

[3] Tevbe /30

[4] Eski Ahid’deki (Tevrat, Zebur) kitaplardan Yasanın Tekrarı’nda (14, 1 ve 32, 6).  Mezmurlar’da (68, 5; 89, 26-27 ve 103, 13). Yeşâya’da (63, 16). Yeremiya’da (3, 19 ve 31, 9) ve Malaki’de de (1, 16) numaralı âyetler. Allah’ı, ya O’nun ya da Peygamberler ’inin ağzından, “Baba” sıfatıyla nitelendirmektedir. Meselâ Yasanın Tekrarı (14, 1)’de Allah’ın ağzından: “Sizler, ilâhınız Rabb’in çocuklarısınız…”, ve (Yeşâya 63, 16)’da da peygamber Yeşâya’nın ağzından: “… Baba’mız Sen’sin yâ Rabb!…” denilmektedir.

[5] Bu metaforun ardında herkesin anlamasının mümkün olmadığı, kavramsal açıdan girift ve fehm, idrâk ve temyîz açısından da fevkalâde zor olan kavramsal bir yapı bulunmaktadır.

[6] Bakara/222  “…innallâhe yuhıbbuttevvâbîne ve yuhibbulmutetahhirîn(mutetahhirîne).

[7] Mâide/54. “Yâ eyyuhellezîne âmenû men yerteddeminkum an dînihî fe sevfeye’tîllâhu bi kavmin yuhıbbuhum ve yuhıbbûnehû…

[8] Yunus/44

[9] Lokman/15

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar