Kedilerin kuyruğunu çekmeyen, karınca yuvalarına basmayan, salyangozları ezmeyen, köpekleri taşlamayan, ağaç dallarını kırmayan, çiçekleri ezmeyen…
Ağlayan arkadaşına sarılıp “Neyin var?” diye soran, düşen arkadaşını kaldıran…
Sevgiyi hissetmeyi ve hissettirmeyi bilen çocuklar büyütün…
Frida KAHLO
Sevgi, merhamet, özsaygı, özgüven gibi insani ihtiyaçlar, insana has erdemli davranışlardır. İnsan tabii hali ile hayvan, bitki, eşya ve kozmik alemle duygudaşlık kuran örneğinde hayranlık vericidir. İnsan fıtri hali ile gözlenince dil, din, ırk fark etmeden en özlenen ve en çok beklenen özelliği, her toplulukta kıymet bulan bir cevhere evrilir. Frida Kahlo’ nun dilinden bize ifade edilen bu cevher, insan yavrusunun temelden sağlam oluşturulmuş duygu durum melekeleri geliştirilerek eğitildiğinde, ben duygusunun ezici, yıkıcı, aşağılayıcı narsist izlerini değil, özsaygı ve özgüven yansımasının izlerini kainata taşıyacağını bize anlatır. Bu yansıma ilahi bir rahmete dönmüş olarak kozmosa varan bir sorumluluk duygusu ile hale hale mutluluk saçan bir avro oluşturur ve dünya her türlü acıya rağmen mis kokan, eşsiz nimetleri ile lezzet veren ibretlik bir bahçeye dönüşür.
”Kediler, karınca yuvaları, salyangoz, köpekler, ağaç dalları, çiçekler ve merhamet..
Ağlayan arkadaşına sarılıp “Neyin var?” diye soran, düşen arkadaşını kaldıran yumuşak yürek…
Sevgiyi hissetmeyi ve hissettirmeyi bilen çocuklar… ”
İnsan kullarına bu bedeli ödetecek ve erdeme taşıyacak davranışın itici gücü ”utanma” yani ”haya” duygusudur. Resûlullah as erdemli davranışa zemin hazırlayan bu müthiş itici gücü tanımlar iken şöyle buyurur:
”İlk peygamberlerden itibaren halkın hatırında kalan bir söz vardır: Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” (Buhârî, Enbiyâ 54, Edeb 78.)
”İlk peygamberlerden itibaren halkın hatırında kalan bir söz” diye tanımlarken rahmet peygamberi ilk insan Adem as’dan bu yana var olan ve atasal kodlar üzerinden ademoğluna miras kalan, her toplulukta binlerce yüzyıldır süregelen ve varlığa ab-ı hayat olan kamil insana işaret verir. Canlıdır o insan ve adeta can katar varlığı ile aleme. Yorgun olana istirahat, solgun ruha tazelik, acı çeken yüreğe sevinç, kararmış kalplere ışık, dengesi bozulan tabiata mizan taşır. Bigane olamaz varlığa. Utanır, sıkılır, haya eder kendinden. O artık dost bir ruhtur aleme. Alem de o kutlu ruha dosttur.
Taha Abdurrahman ”Ruhun hayatı hayâdır. Hayâsızlık, ruhun ölümüdür.” der iken kısa ve öz tanımı ile haya ve ruh arasındaki ölüm-kalım sebebi olacak kaçınılmaz bağa netlik kazandırır. Haya ve ruh arasında bulunan, biribirine can veren korelasyona tanıklık yapınca karanlıkların davetçisi, hayasız ellerin örgütlenmiş projelerinde, ekine ve neslimize yapılan amansız saldırının sebebi daha iyi anlaşılıyor. Lgbt furyası, Kore fan akımları, sentetik uyuşturucular ile geri dönüşü olmayan ölümcül bağımlılıklar ve kimyasal katkılı, GDO’lu, gilikoz şuruplu yapay gıdaların çok süratli bir şekilde yayılarak, küçük yaş gruplarına dahi ulaşması karanlık gücün hedefine hızla yaklaştığına işaret ediyor. İnsanın da yapaylaşacağı, neuralinkler, hümanoidler ile ulaşılmak istenen az nüfuslu küresel iktidar sevicileri ihtiras ile insana ve hassaten onun masum yavrusuna her koldan saldırıyor. Şu an yapmamız gereken en önemli şey çocuklarımızı korumak. Bir çocuk için nesebin, ecdadın dal budağını, diğer bir deyişle ”hayat ağacını” keserek LGBT’yi tabii göstermesi, intiharı normalleştiren Kore fanları, aklı başından uçuran ve birkaç yılda gencin metabolizma fizyolojisini alt üst ederek sentetik uyuşturucular ile geri dönüşü olmayan ölümcül bağımlılıklar ve kimyasal katkılı, GDO’lu, gilikoz şuruplu yapay gıdaları ebeveynler asla ve asla normalleştirmemeli. Yoksa gelecek nesillerimizi kaybedeceğiz. En büyük bela bunların normalleştirilmesidir. Bu yüzden her yerde ve sürekli olarak karşımıza çıkıyor ki normal bir durum gibi algılansın. Buna asla müsaade etmeyecek maddi ve manevi tedbirleri almak adeta ”Cihadı Ekber” durumdadır.
Bundan beş sene evvel bu konuları nadiren konuşurduk çünkü çocukların gündemine girmemişti ve dahi çocuklar ve ebeveynler bu gibi konuları konuşurken haya ederdi fakat bugün neredeyse hayasızca konuşulan, ar perdesini yırtan birincil konuma yükseldi. Peki, bu değişim hızını hesaba katarak düşündüğümüzde beş sene sonra neleri konuşuyor olacağız? Allah muhafaza etsin belki de bu sapkın bataklığa düşmüş yüzlerce çocukla uğraşıyor olabiliriz.
Freud: “İnsan bir şeyden haz alabilmek için o şeyin yokluğunu, ıstırabını tatmaya muhtaçtır. Açlık gibi, soğuk gibi, yalnızlık gibi… Ama istenen bir kere ele geçti mi verdiği haz yok olur.” der.
Geçici hazlara ve yalan tatlara alın teri dökmeden, çok rahat ulaşan evlatlarımız, varlığın büyüleyici dünyasında adeta sarhoş olmuş ve idrak kaybına uğramış durumdadır.
Evlatlarımızın yeme, içme, giyim ve zorunlu okul eğitimleri hususuna, okullardaki başarı durumuna veya gelecekte bırakacağımız maddi miraslara gereğinden fazlaca dikkat kesildiğimiz zaman, manevi tekâmülü ile ilgili çok şeyi ıskalarız. Bakış açımızı daraltmadan, hayatı tek bir maddi ihtiyaca yönelik hareketten ibaret zannı ile melekelerimizi kapatmadan, ferasetle, basiretle, iffetle ruhların gıdası olan haya duygusunu inşa etmek için seferber olmalıyız. Bir öğretmen ve öğrencisi ile yaşanan tecrübesi, haya duygusunu inşa etmek için izlenecek usule eşsiz bir emsal, umudun ve nusretin güzel bir timsali:
”-Adam 48 yıl önceki ilkokul öğretmenini parkta görünce utanarak yanına yaklaşıp “Hocam beni tanıdınız mı?” dedi.
İhtiyar öğretmen:
– Hayır tanımadım.
Adam:
– Hocam nasıl tanımazsınız!.. Ben ilkokul öğrenciniz M….a. Hocam sınıfımızda bir arkadaşın saati kaybolmuştu. Ben almıştım. Siz de “Herkes kalksın ve ellerini tahtaya dayasın, arama yapacağım.” demiştiniz. Ben utanmış ve çok korkmuştum. Sizin ve arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakacağım diye soğuk terler döküyordum…
Sizden bir komut daha geldi.
“Şimdi herkes gözlerini kapatsın!”
Ortalarda bir yerdeydim. Aranma sırası bana gelmişti. Saati cebimden sessizce almış, devamla, aynı sessizlik içinde son arkadaşa kadar aramayı sürdürmüştünüz. Sonra bizi yerimize oturtup bana ve hiç kimseye hiç bir şey söylemeden saati sahibine vermiştiniz.
Büyüdükçe içimde büyüttüm bu davranışınızı… Hocam ben şimdi 60 yaşındayım. Düşünüyorum da şu hayattaki en büyük dersi, o gün sizden almışım. Her aklıma gelişinde sarsıldım ve her aklıma gelişinde kendimi sizden kalan erdemin koruyucu gölgesinde hissettim.
”Utancı bilerek yaşamak korkunç…
Daha da korkuncu, bilerek yaşatmak.” diye konuşmasına devam eder…
Hocam siz bana o utancı yaşatmadınız. Yaşasaydım unutur muydum, doğrusu bilmiyorum ama beni utandırmamanızı hiç unutmadım Hocam.
Şimdi hatırladınız mı beni?
İhtiyar öğretmen yan yana oturdukları bankta öğrencisine yaslanarak:
– O olayı ertesi gün unutmuştum ben. Şimdi sen anlatınca hatırladım.
Sizlere “Gözlerinizi kapatın!” dediğimde ben de gözlerimi kapatmıştım. O yaştaki her çocuğun düşebileceği yanılgıya düşen öğrencime karşı içimde bir ön yargı oluşsun istememiştim.
O sen miydin?
Bilmiyordum, nasılsın?(Alıntı/Gelincik)
O erdemli öğretmenin önünde saygı ile selam veriyoruz.
”İyilik erdeminin bir fazlası, iyilik ettiğini fark etmeden iyilikte bulunmaktır. En hafif bir benlik rüzgârı dahi esmeden, doğal, sessiz ve zarif.” diyen Kemal Sayar hocamız, bu veciz sözleri ile hikâyede hepimize örnek olacak pedagojik usulü ne güzel tespit etmiş.
Umudun Rabbine tutunarak vaziyet ne kadar kötü görünse bile, bir yerlerde, iyi ve güzele dair olanların da muhakkak var olduğuna iman etmek ne güzel! Umudun rabbine tutunmak, sonuç ne olursa olsun pazarlıksız razı gelip Allah’a teslim olmak bizim için kaçınılmaz erdemdir. Maide suresi 16. ayeti kerime inancın ve tevekkülün en güzel müjdesidir:
“Allah o Kur’ân ile, rızasına uyanları selamet (esenlik, kurtuluş) yollarına eriştirir ve kendi izni (rahmeti) ile onları karanlıklardan aydınlığa çıkarıp dosdoğru yola iletir.”
İsmet Özel’in de söylediği gibi: ”Teslimiyet pazarlıksızdır. Samimiyet gösterişsizdir. İhlas endişesizdir.” Pazarlıksız ilahi vazifeye ve bedeline teslim olmak, gösteriş için değil samimice gönül koymak, endişe etmeden ihlas ile Rahman’a tevekkül edecek duruşu takınmak, İlahi iradede zaferin kaderini celp edecektir, diye umuyor ve Allah’a güveniyoruz. Küllü tevekkülin alellah. Bu zafer bizim değil Rahman’ın bizi bırakmayan o rahmet elinin göstergesidir.
Baharı gönderir al-kırmızı gelin gibi
Bir hazine ki görünmez ta dibi
O Cemildir; cemâl prensibi,
Güzeli yeşilden, aldan mı sandın.
Taktirden öte muradın olmaz
Çok istesen de inadın olmaz
O uçurursa kanadın olmaz
Uçmayı kuştan, kartaldan mı sandın.
Yüce Mevla nesillerimizden ve bizlerden kitabı ve hikmeti öğreten, insanları karanlıklardan nura taşıyacak vesileler ile O çok övülen Rabbin yoluna sevk eden davetçi Müslümanlar var eylesin. Amin… Ya Muin…
Selam ve dua ile kalınız.
Ümit etmek, ümidin Rabbine sığınmak ne güzel, imtihanlar büyük; nefis, anne- baba, eş, evlat, akraba, arkadaş, komşu…. En çetini de evlat, gönül istiyor ki Allah’ın ipine sımsıkı sarılsın , şeytan ve dostları uzak olsun lakin vakti var herşeyin. İnşallah Allah’a dost, müslümanlara yoldaş olur neslimiz.
Allah evlatlarımızı razı olacağı şekilde yetiştirmeyi nasip etsin
Rabbim razı olsun tamda günümüzün yarasına parmak basmışsiniz teknoloji evlerimizdeki çocuklarımızı teker teker çekip alıyor ve bizler pek birşey yapaamiyoruz internetin pekte iyi yönünu almıyor çoğu çocuk nerde kötü örnek varsa onu alıyor videolarda komik diye türlü türlü yozlastiriliyor dinimiz dilimiz kültürümüz ahlakimiz çocuklar bunlara gülerken aslında ağlanacak hallerine halimize özlerinden neler kaybediyorlar inşallah bunlara devletimizde el atarda bu gelen neslimiz kayıp bir nesil olmaz rabbim evlatlarimizi neslimizi sen koru amin