Şehid, İslami Etütler kitabının bir yerinde şöyle der: “Yeryüzünün batısında ve doğusunda, gündüzün erken saatlerinden gecenin son saatlerine kadar milyonlarca sesin “LA İLAHE İLLALLAH” cümlesini tekrarlaması, haykırması… Ve bu tekerrürün, bu haykırışın 14 asır boyunca, yıkılan devletler, değişen vaziyetler yanında, yılmadan, kuvvetini kaybetmeden, sönmeden sanki zamanın şuuruna mühürlenmiş gibi ölümsüz kalması, Hz. Peygamber’in zaferinin dile gelmiş canlı bir delilidir. Bu zafer sadece hayatın ana bünyesine yerleşerek, zamanın şuuruna mühürlenmiş olan ve tarihin akışını değiştiren, dünyanın mukadderatını tayin eden alemşumül bir zaferdir.”
Hayat seyrinin özellikle son 20 yılında demokrasi, laiklik, sosyalizm, kapitalizm gibi duraklarda mola vermeden direkt İslam karargâhında kendisine yer aramış ve bulmuştur.
Seyyid Kutub bu yönü ile çağdaşlarına nazaran bir ISLAHATCI değil, bir İNKİLABCI dır.
Seyyid Kutub hayatta hiç kimseye ve hiçbir yönetici ve hükümdara boyun eğmeden yaşamıştır. 20 farklı dergide 450 civarında yazı yazdığını, 30’lu yıllarda yazdığı yazıların salt edebî konularla ilgili; 40’lı yıllardaki yazılarının ise sosyal, siyasal ve ekonomik konularla alakalı idi.
Seyyid Kutub ABD’ye gönderilmesinin akademik kariyer yapmak amacıyla değil, yalnızca Mısır ortamından uzaklaştırmak gayesiyle idi. Onun böylece Mısır halkı üzerindeki etkisinin kırılmaya çalışıldığı açıktır.
Seyyid Kutub gemideki odasında dinlenirken kapısına yabancı bir genç kız gelir ve baştan çıkarıcı bir edayla onun odasına girmek isteyerek ahlaksız teklifte bulunur. Belki de yerli işbirlikçiler ve kâfirler bu yolla Seyyid Kutub’un alnına öbür boyu silinemeyecek bir leke sürmeye ve onu etkisiz hale getirmeye çalışmışlardı. Ancak ömrü boyunca ahlakıyla örnek olmuş bir şahsiyet olan Kutub, kapıyı genç kızın suratına kapattı ve bu fitneden kurtuldu.
Kur’an’ın dünyada en çok okunan ve hakkında en çok eser verilen kitaptır. Kutub da İslâm dünyasında son 50 yılın en çok okunan yazarlarından biridir. Bunun hem Sünni dünyada hem de şii dünyada aynıdır.
“Toplumun çeşitli kesimlerine ulaşabilen ve okunabilen ender insanlardan olan Seyyid Kutub’un İslâm ile aşk nikâhı kıydığı için bu tavrı sergilemiştir. Kutub’un okuyucu kitlesi farklı kesimlerden oluşmaktadır. Onu hem avam, hem şair ve edebiyatçı kesim, hem de ilim çevresi vözellikle üniversite öğrencileri çokça okumaktadır.”
“Seyyid Kutub Kur’an’ı ve edebi yönünü anlatırken yalın bir üslup kullanmadığını, bir tasvir metodu kullandığı görülmektedir. Tasvir metodu, tablo haline getirme metodu, resme dönüştürme metodu, cisimleştirme metodudur.”
“Seyyid Kutub bu metoda ilk kez temas eden Zemahşerî ve Abdülkadir el-Cürcânî’den yararlandığını belirtmekle beraber bu metodun özel bir sistematiğe büründürülmesinin kendisine ait olduğunu söyler ve bu iddiasında da mütevazı davranmaz.”
“Kur’an’ın tasviri hem bedevî toplumun hem de hadarî (medeni) toplumun anlayabileceği şekildedir. Kur’an örneklerle mesajını verir. Örneğin “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın” ayetinde olduğu gibi. Bu ayette ip ile kuyu arasında bir bağ kurar. Kuyuya düşen insan genelde ipe tutunarak kurtulur. İnsanlar da Allah’ın mesajına tutunarak cahiliyenin e küfrün ateş çukurundan kurtulabilirler.”
“Kur’an üslubunun hem manayı tasvir ettiğini, hem somut hem de soyut kavramları tasvir ettiğini belirten Kutub’a göre Kur’an’da her varlık canlıdır, cansız bir şey yoktur. Bütün kelimelerin bir canı vardır,” der.
Seyyid Kutub’un Kur’an’daki tasvirleri sahnelere bölmektedir. Kur’an okurken adeta bir resim sergisine, bir musiki ziyafetine, bir edebiyat şölenine misafir oluruz, diyor.
“Kur’an bir kelam mucizesi olarak bizi içine çeker, bir ayete bakmak istesek, kapılır gideriz. Seyyid Kutub da yazılarında ve telif ettiği kitaplarında Kur’an’ın üslubunu kullanır. Onu da okurken kapılır gideriz, çünkü üslubu son derece akıcıdır.”
“Kur’an kelimelerden mürekkep bir lafızlar mucizesidir. Kur’an’ın üslubu eşsiz ve benzersiz bir üsluptur. İnsanlar ve cinler bir araya gelse bir benzerini yerine getiremezler ayetini anlatırken okuyucuyu büyüler. Onun tabiri ile İslâm medeniyetinin en büyük değeri Kur’an’dır. Onun için Müslümanlar bu değere sahip çıkıp Kur’an’ı yaşamalı ve yaşatmalıdır.”
Seyyid Kutub’un Sünnet Anlayışı: Bazı çevrelerde Kutub’un sünnete mesafeli durduğu şeklinde yanlış bir kanaat olduğunu, oysa Kutub’a göre Sünnet’in İslâm’ın tartışılmaz kaynaklarından biridir. O’na göre, “Kur’an birinci rükün, Sünnet ikinci rükündür.”
Seyyid Kutub’un diğer bir yönü de eserlerini yazarken Kuran, Hadis ve siyer bilgisine büyük önem verdiği hususudur. Bu konuda şöyle der: “İslamda Sosyal Adalet” ile “Cihan sulhu ve İslam” adlı eserlerimi yazarken herhangi bir şerh ve haşiyeye bakmayıp doğrudan doğruya Kur’an, Hadis ve İslam tarihi gibi asli kaynaklara başvurdum. Bu iki eseri yazmak için bu kaynaklar bir hayli yeterli gelmişti. Zira büyük mezheplerin ve imamlarının ictihadlarını ortaya koyarken başvurdukları kaynaklar Kur’an ve hadisti. Fizilali’l-Kur’an’ın birçok yerinde yaptığı hadis nakilleri ve hadis mecmualarına yaptığı atıflar onun bu konudaki anlayışını yansıtmaktadır.”
(Haftaya aynı konuya devam edeceğiz)
Ahmet Ağırakça
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ