İslam’ın omurgasını oluşturan Kur’ân ve onun sözlü ve fiili açıklaması olan Nebevî Sünnet’te Müslümanlar arasında övgü ile söz edilen ve Müttekîn, Sabirin, Mühsinîn, Sıddıkın, Şüheda, Salihin vs … olarak nitelenen insanlar vardır. ( Bakara 2,155; Al-i İmran 133; Nisa 69)
Sırasıyla ” İslamî iman ve yaşam ölçülerine bağlı, Yaptıkları her işi Allah görüyor bilinci içinde güzel yapan, İnançları, sözleri ve işlerinde dosdoğru, Hakikatin şahidleri, İşleri İslam ile uyumlu ve Kişisel ve toplamsal faydalar üzerinde sabırlı “ anlamlarına gelen bu Müslümanlar erdemlilerimizi oluşturan cennetliklerimizdir.
Soydan Gelen Seyyitlik Yoktur
Ne var ki cennetlik erdemlilerimiz arasında peygamberimizin soyundan geldiği için Seyyid olarak nitelenip yüceltilen bir gurup yoktur.
Peygamberimizin ifadesiyle “İşleri kendilerini ileri taşıyamayan kişileri soyları yüceltemez. ( İ. Maca Mukaddime 17)
Şiilerin Müslümanların yanılmaz doğal önderleri/liderleri olarak kabul ettikleri 12 masum (!) İmam’ı dahil yalnızca Peygamberimizin soyundan geldiği için yüceltilecek insan yoktur. Onların erdemlileri de İslamî çizgide yaşayanlarıdır.
Kişiler Hak ve Halk katında ancak yaptıkları ile değer kazabilirler, ancak amelleriyle Cehennem azabından korunabilir ve Cennet’e hak kazanabilirler.
Peygamberimizin kızı Fatıma’ya “ Kendini kurtaracak güzel ameller yap, ben seni Allah’ın azandan kurtaramam” şeklindeki uyarısı, aslında hepimiz için geçerlidir. (Buharî Vesaya 11)
Burada Kur’ânımızın Kıyamet’e dek geçerli şu ilkesini hatırlatmakla yetinelim:
“ Ey insanlar! Gerçekten Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık ve birbirinizle tanışıp rahat, huzur ve kardeşlik içinde bir hayatı yaşamak için iyilikte, güzellikte yarışasınız diye sizi ırklara, boylara ayırdık. Hepiniz Âdem ve Havva adındaki bir anne babanın çocuklarısınız. Dolayısıyla, herhangi bir ırkın veya sınıfın diğerine üstünlüğü söz konusu olamaz. Gerçek şu ki, Allah katında en üstün ve en değerli olanınız, takva bakımından en ileride olanınızdır. Irk, renk, zenginlik, güzellik, makam, şöhret, güç gibi özellikler, İslâm’a göre üstünlük ölçüsü değildir. İlâhî değer ölçülerine göre en kıymetli, en saygıdeğer insan, ahlâkî erdemler bakımından en önde olan insandır. Ey insanlar! İyi kötü, doğru yanlış, güzel çirkin, üstün aşağı gibi bütün değer ölçülerinizi Allah’ın kitabından almalısınız. Çünkü Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır.” ( Hucurat 49/13 )
Konuya Niçin Eğildik
Konular arasında bu mevzuya niçin eğildik?
Sebep, bir siyasi partinin genel başkanı olan kişinin Peygamberimizin soyundan gelen Seyyid / yüce kişi olup olmadığının bir televizyon kanalında yine gündeme getirilmiş olmasıdır.
Pek çoğu Peygamberlik kurumuna inanmayan insanların -tarihimizde yer almış olsa da- İslamî bir temeli olmayan Seyyitlik kurumunu sömürmek istemeleri tam bir münafıklıktır; batıllar içinde yüzerken Hak’tan yana görünmek istemektir.
Bizim amacımız olaylardan hareketle İslam’ı öğrenip öğretmek ve böylece insanımızın hayata Müslümanca bakıp yaşamasına katkı vermek olduğu için konuya değinmek istedik.
Biz, söz ve mana olarak Allah’ın kitabı olan Kur’ân’dan kâfir kadınlara ve evlada Peygamber olan kocalarının ve babalarının bile fayda veremeyeceğini öğrendik. Bunun gibi Allah’ın izni olmaksızın hiç kimsenin hiç kimseye şefaatçi olamayacağını da kavradığımız için, aksi görüşler sunan medya yazarlarına aldanmadığımız gibi rabıtaya durdukları şeyhlerini zirvede ve Cennet’te gören yazar çizer müridlere de aldanmayız. (Bak.Tahrim 10; Hud 45-46; Bakara 255)
Aldanmayız ve Seyyid olarak pazarlanan İslamî iman yoksunu tipleri soyundan geldiklerini ifade ettikleri yücelerin yaşadığı konağın kenef/tuvalet bekçisi olarak görürüz. Bir diğer anlatımla seyyid kabul edileceklerden soysuzlar da gelebileceğini biliriz.
Söz tam buraya gelmişken yayınladığımız hatıratımızdan bir bölümü, sözü geçen kişilere rahmete vesile olması için aktaralım:
“RİZE MÜFTÜSÜ YUSUF KARAALİ”
1959 yılın Ramazan’ında Rize Orta Camide mukabele okurken, merhume Zekiye teyzemin kocası merhum Hakkı Mamati’nin altı kahve olan otelinde kalırdım.
Ünü bütün Karadeniz bölgesine yayılmış olan Osmanlı ulemasından Rize il müftümüz Yusuf Karaali, mesai sonrasında evine dönerken, özellikle buyur edilmesi halinde, kahve önünde bir kahve içer, sohbet edermiş.
14 yaşlarındaydım. Hocamızın kahve içmekte olduğunu öğrenince hemen gidip yanına çömeliverdim. Meğer Ahmet Gürkan ile sohbet ediyormuş.
Ahmet Gürkan merhum iki dönem milletvekilliği yapmış olan tarihî bir şahsiyettir. Kulak misafiri olunca, o sıralarda Rize’ye gelip de yaptığı halka açık konuşmasında, Şeyhülislam torunu olduğunu söyleyen adını unuttuğum CHP’li Milli Eğitim bakanından söz ettiklerini anladım.
Yusuf Hocam ünlü bir Arap şairinden okuduğu bir beyitten ilham olarak Şeyhülislam torunu olduğunu söyleyen bakan hakkında şöyle zarif bir değerlendirme yaptı:
– Doğrudur. Köşktendir ama kenefidir (tuvaletidir.)
“Bir Kuşluk Vakti’nde GÜZEL KUL OLMA MÜCADELEM” sh.113