Israrla yazıyorum. Yazarak uyarmaya da devam etme zorundayım. İnsanın kaybettiği değerleri yok saymak, insanı tanımamaktan kaynaklanır. Onu değersizleştirmek felakettir.
Ölü adayı bu insanların, fıtrata müdahale etmeye güçleri yetmez, yetmiyor da. Onun için bu ölü adaylarının fıtrata, her müdahalesi, öldürücü virüsü çoğaltarak yaymaktan başka bir etkisi olmaz. İşin içinde kim olursanız olun battıkça batıyorsunuz. Siz batmakla kalmıyor, sorumlu olduğunuz nice kesimlerin seri kaatilleri olduğunuzun fakına bile varamıyorsunuz.
İki sene boyunca, nice dünya kahramanını da maske mahkûmu yapan bir virüs, dünya insanını maskaraya çevirdi. Dünyanın sekiz milyar nüfus potansiyeli ile insanlık yalnızca bir virüs karşısında bocaladı kaldı. Beş milyonun üzerinde insanı alıp götüren bu virüse karşı direnme iradesini ve gücünü kaybetti. Bununla insanlık neye kaadir olup olmadığını açıkça ortaya koydu. İşte bütün bu hakikatler karşısında yapay tedbirlerle insanların bir adım boyu yol alamayacakları bir daha anlaşıldı. İşte korona bitti derken daha korkunç bir dert çıktı.
Beyni ve kalbi virüs üreten bir kişinin karşısında dünya, “sekerati mevt” pozisyonuna mahkûm oldu. Şimdi, eğer 3. dünya savaşı çıkarsa, bu tehlikeyi hangi kanun ve hangi güç ile önlemek mümkün olacaktır? Rus lideri Putin, 3. dünya savaşı başlatmakla sekiz milyar insanı dehşete düşürdü. Şimdi sormak gerekmez mi? Böylesi bir tehlikeyi önlemek için insan olarak nasıl bir kanun çıkarabilirsiniz? Kötüyü engellemek ve kötülüğü bastırmak büyük problemdir.
Bu büyük problem, yuvarlandıkça çığ gibi büyüyor. Önüne çıkanı ürkütücü basınç ve baskısı altına alıyor. Yıkıp parçalamadık bir değer bırakmıyor. Hiçbir insanî değer tanımıyor, tsunami gibi alıp götürüyor. Hâlbuki ki mülkün sahibi Allah Teâlâ, aslında her insanı yüksek bir değerde yarattığına işaret eder ve hakkında şu gerçeği dile getirir; Biz gerçekten insanı kıvamında, olması gereken en güzel halinde yarattık.(Tin:95/4) Rabbimiz burada böyle beyan ederken İsra suresinde ise insan için şu açıklamayı yapar. Biz, Âdemoğullarını üstün kıldık. Karada ve denizde taşıtlara yükledik ve onlara hoş rızıklar verdik. Kendilerini, yarattıklarımızdan çoğunun üzerine üstün kıldık. (İsra:17/70) İfadeler dikkat çekmektedir.
Evet, insan bu ise düşünmek gerekmez mi? Bu insan, erkek ve kadından türüyor. Bir erkek ve bir kadın meşruiyet çerçevesinde evleniyor aile kuruyorlar. Cenabı Hak, erkeğin ve kadının gönül iklimlerine sekine, aşk ve merhamet gibi üç temel bağ sistemi yerleştiriyor. Ve kendileri ile sekineye kavuşmanız için hanımlarınızı, nefislerinizden yaratması ve aranızda aşk ve merhamet koyması. O Allah’ın (varlığının, birliğinin, kudretinin, ilminin, hikmetinin ve hâkimiyetinin) delillerindendir. Bunda, düşünecekler için alâmetler vardır. (Rum:30/21)
Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin velileri, sıcacık dostlarıdır… (Tevbe:9/71)
Bu ayetin muhteviyatında en yakın müminler karı kocadır. Hele bir bakalım. Birbirine sıcacık dost olan insanların birbirlerine şiddet göstermeleri, kaba davranmaları, incitici söz söylemeleri hatta sıcacık ilgiden mahrum bırakmaları ağır vebal sayılmıştır. Eskiden birbirlerine “cennetlik” diye hitap eden çok aile bireyleri vardı. Şimdi soralım; Bunlar nerelere gittiler, neden kayboldular ve neden aranmakla bulunmaz oldular. Evet, samimiyetle ifade etmek gerekirse, bunlar Batı çapulacıların bize uyguladıkları korkunç şiddetle ve hınçla bu değerleri harap ettiler. Aile âbidemizi yıktılar ve âdice yok ettiler ve külüne üflediler.
Günümüzde “ayakları üstünde durma” hayalperest soytarı genç bayanları, evden kaçıyorlar. Bin bir türlü mâceradan sonra, analar babalar, onları bulamıyor. Sonunda ailenin bütün sırlarını ve kirli çamaşırlarını dünya kamuoyuna servis eden televizyon programcı bayanlar, ihale yoluyla onları buluyor ve analarla babalarla karşılaştırıyorlar ve sahnede âdeta “gladyatör savaşları” çıkıyor. Ana baba tanımayan bu vefasız evlatlar, kuduz salyaları ile hortlaklar gibi saldırıya geçiyorlar! Ölüler hortlasalar da duymaz ve korkmazlar, siz beyhude uğraşmayın şiddeti önleyemezsiniz. Haksız ceza ise şiddeti artırmaktan başka işe yaramıyor.
Siz “ŞİDDETİ ÖNLEMEYE ZORLANMAYIN!” ölüsünü diriltin! İnsanı fıtratına ait değerlerle eğitip yeniden insanlığına kavuşturun, cezaya gerek kalmayacak.
Bunu anlatabilmek için bir not sunuyorum. Esselamu aleykum İlhan ORAL
Not: “Şimdiye kadar yüzlerce Osmanlı Mahkeme Defterinden (Şer’iye Sicili) binlerce mahkeme kaydı inceledim. Bir tane kadın cinayeti yoktu. Acaba kendimizi bir daha gözden mi geçirsek… Modern dünya bize neler yapmış…” Prof. Dr. İbrahim Özcoşar