Sıdk/doğruluk; insanın varlığını üzerine bina etmesi gereken ontolojik/varlık zeminidir. Allah’ın yaratıcı vasfının insana yüklediği temel özellik, insanın sıdk ve sadakat üzere varlığını kaim eylemesidir. Doğruluk, kişinin, kendi varlığı ile birlikte, Yaratıcı Kudret ve yaratılmış diğer varlıklarla ilişkilerindeki niteliği selam üzere kurması anlamına gelecektir. İnsanın kendi özgüvenini inşa ederken, kendisine dönük bir şüpheyi ve tereddüdü yaşamaması en temel ilkedir. İşte sıdk ve sadakat, insana, kendisine dair bir şüpheyi geride bırakmadan tereddüdü aşarak kendini olumsal/salihat üzere yaşamını idame edebilmesine zemin kurar.
Sadakatin ilk yönelmesi gereken mercii Allah (cc)dür. Allah’a karşı sadakat gösteren kişi, başkalarına da sadakat gösterebilecek bir işlevselliğe sahip olacak tecrübeyi elde edecektir. Ayrıca Allah’a yöneltilmiş bir sadakat, kişinin kendisine karşı gösterdiği sadakati de temellendiren bir özellik taşır. Kişinin kendisine gösterdiği sıdk ve sadakat ise sadakatin varlığını temellendirerek her türlü sadakati sahih ve sahici bir zeminde inşa etmenin yolunu inşa eder. Çünkü Allah’a karşı sadakat kişinin kendisine dönük sadakatini beslerken, kendisine dönük sadakati hem Allah’a karşı sadakati ve hem de kendi dışındaki yaratılmış varlığa yönelik sadakati de besler. Sıdk/doğruluk ise kişinin kendini üzerine ikame edeceği en temel vasfı olmalıdır. İnsan, sıdk üzerinden ilişki kurduğu zaman özgüveni ve doğru ilişkiler ağını geliştirerek etrafında selamı yaygınlaştırır. Burada selam; barışı ikame ve üzerine bina edilen ontolojik zemini kurmaya imkân sağlar.
İnsanın kendi dışındaki varlıkla ve özellikle de insan ile ilişkisini de doğruluk ve doğrulama üzerine kurması; şüphe ve tereddüdü izole edere sahici bir ilişkinin niteliğini garanti eder. Özellikle insan, kendisi gibi olan insan ile doğruluk ve doğrulama üzerinden kuracağı ilişki ile selamı yaygınlaştıracağı gibi selamın kurumsallaşmasına zemin oluşturarak geleceği de selam ile beslemeye mekân oluşturur.
Sıdk ve sadakatin en temel özelliği ise; kişinin ilahi rıza dışında başka rızalar beklememesi ve kendini sadece doğruluğa yönelten bir istikamete sahip oluşuna göndermedir. Bu noktada samimiyet ve sahih olma hali ile sıdk üzere olma halinin bir bütünlük içinde anlamlandırılması elzemdir. Samimiyet; niyetin saflığı ve istikametin sahihliği ile sahiciliğini birlikte inşa edebilme zeminine ihtiyaç hisseder. Samimi olmayan her şey sıdkından bir şeyler kaçırır. Sıdk meselesinde bir sorun oluştuğunda ise samimiyet yara alır. Samimiyet kaybolduğu zaman şüphe kendiliğinden devreye girer. Şüphe ise tereddüdü bir zemin olarak kurar ve şüphenin kurumsallaşmasına mekân oluşturur. İşte bu noktada selam yerini fesada bırakır. Ve yapı bozumu devreye girerek hem sıdkı ve hem de sadakati zaafa uğratarak geride kalmasına neden olarak, ilahi azaba davetiyeye dönüşür.
Doğruluk, insanların birbirine güvenini çoğaltır. Güven çoğalınca birlikte bir şeyler paylaşabilmeyi mümkün kılar. Birbirini doğrulayan insanlar birlikte hareket ederek güzellikleri, iyilikleri paylaşarak güveni çoğaltırlar. Güven artıkça, insanlar birbirine yaslanır ve hatalar asgariye dönüşür. İşte bu şekilde hareket devam ettikçe doğruluk, doğrulamaya döner, birbirini doğrulayanların sayısı arttıkça ise insanlar birbirlerine güvenle sarılırlar. Bu da insanların birlikte var olmalarına zemin oluşturur. İman, sıdk ve sadakat üzerinden inşa edilerek, ilahi rahmeti celbeden bir atmosfer üzerinden selamın ontolojik zeminin kurar. Bu da insanların barış içinde ve güven ile birbirlerine dayanarak sorunlarını çözmelerine ve ilahi yardımı celbedecek rahmeti kuşanırlar.
Toplumsal yaşamı sadakat üzere kurulu olan toplumların birlikte var olmaları, sorunların çözümünü kolaylaştırırken, aynı usul üzerinden çözümü yapacaklarına dair ortak bir idrakin varlığını da işaret eder. Toplumun her ferdi, güven üzerinden hareketle bir diğerinin ilişkisine yönelik veya haklarına yönelik tepkiselliği bir tarafa bırakarak emin bir toplum ve emin bir belde kurmaya imkan sağlar. Tepkisellik, kısmi gerçekliği taşımakla birlikte zaafı içinde taşıyarak güveni zedeler. Bu yüzden tepkiselliği kendi sınırlılığı içinde anlamlı kılarak, genelleştirmemek ve onun zaafına dikkat kesilmek elzemdir. Toplumsal yapının kurucu unsuru, güvendir. Güven, toplumsal harcı sağlamlaştırmada kullanışlı ve zorunludur. Güvenin zorunluluğunun ise toplumsallığın salah üzere kurulu olmasına yönelik bir beklentinin insanlığın temel beklentisi ile örtüşmesine dayalıdır.
İnsan, doğa ile de güven ve sadakat üzere bir ilişki kurmalıdır. Doğa ile kurulacak yanlış bir ilişki biçimi, diğer ilişkilerdeki sadakati de zaafa uğratacağını bilmek gerekir. O yüzden doğa ile kurulacak ilişki sadakat üzere kurulmalıdır. Allah, insanın kendisi ile kurduğu ilişki, insanlarla kurduğu ilişki ve toplumsallığın kendisi ile kurulacak ilişki de dâhil, doğa ile kurulacak ilişkide de temel ilişki biçimi sadakat olmalı ve sıdk üzere bulunmalıdır. İşte bu sadakatler bizi sıdka taşıyarak doğru bir ilişkinin mahiyetine zemin oluşturur.
Ve şöyle niyaz et: “Rabbim! Girilecek yere doğrulukla girmemi, çıkılacak yerden de doğrulukla çıkmamı sağla, bana tarafından yardımcı bir güç ver!” (İsra- 80) emri ilahisini unutmamak lazım…
Abdulaziz Tantik
Rio’da uzlaşma için görüş birliği sağlanamadı. Toplantı sonrası Rio’da başarısız bir darbe girişimi oldu. Dünyayı…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…