Gazeteci Yazar Soner Yalçın’ın kaleme aldığı “Şii-Alevi Yanılgısı ” yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz…
İran’da 22 yaşındaki Mehsa Emini’nin polis tarafından öldürüldüğü iddiasıyla 16 Eylül’de başlayan eylemler devam ediyor. Batı medyasına göre elliye yakın ölüm var.
Görünürde sebep Mehsa Emini’nin ölümü olsa da arka planda başka etmenler olduğu su götürmez gerçek.
Son yıllarda İran’da bu tür ölümlü protestolar yaşanıyor. Bir çırpıda aklıma gelen -örneğin– 2017-18 İran protestoları! Batı medyası pek meraklı isimlendirmeye bu eylemlere de Yeşil Hareketi adını verdi. Bir dizi protestoda göstericiler polise saldırdı, araçları ateşe verdi. En az on iki kişi öldü.
Keza:
İran’da 2009 yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin hileli olduğu düşünenler başkent Tahran ve büyük şehirlerde gösteriler düzenledi. Batı medyasında günlerce süren eylemlerde en az yirmi kişinin öldüğü iddia edildi. 2006 yılında da karikatür eylemleri vardı…
Daha geçen yıl 15 Temmuz’da su kesintilerini ve elektrik kesintilerini protesto etmek için birçok bölgede ayaklanma oldu. Protestolara Susamışların Ayaklanması adı verildi…
Uzatmayayım. İran Devrimi 1979 yılında böyle sivil itaatsizlik eylemleri ile gerçekleşmedi mi?
Türkiye’nin son yirmi yılının eylem çizelgesine baktığımızda sadece Gezi protestoları var. İran daha sert teokratik yönetim altındayken bu ülkede neden sıklıkla eylemler oluyor?
İran tarihine baktığınızda ciddi protesto kültürü olduğu görülüyor. Peki, bunun sebebi ne?
Şii mezhebi olabilir mi?
Bizim tarihimize baktığımızda da Aleviler mücadeleci ve devrimci. Osmanlı’ya bile (Şeyh Bedrettin’den Şah Kulu’na, Pir Sultan’dan Köroğlu’na, Celali ayaklanmalarından Koçgiri isyanına) neredeyse tek direnen mezhep değil mi?
Sünni mezhebi ise, muhafazakâr ve devletçi olduğu için mi protesto kültürü yok?
Şunu belirtmek isterim ki; ilk bakışta bu tespitler doğru gibi gözükse de, tarihi salt kültürel kimlik üzerinden anlatmak hata olur. Ne yazık ki sosyal bilimlerde son yıllarda bu etnisite merkezli bakış yaygınlaştı. Bunun sorgulanması şart.
İşte… İran’daki tüm protestoları -Batı medyasını kopya ederek- bizim basın böyle değerlendiriyor: Kadın özgürlüğü mücadelesi…
Kuşkusuz bu etmen göz ardı edilemez ama tek sebep bu mu?
ABD, AB, BM ve çeşitli uluslararası güçlerin İran’a ambargo uygulamaları, bu ülkede yüksek dalgalı enflasyona, istikrarsız büyümeye, kronik işsizliğe vs. sebep olmuyor mu?
Örneğin, geçen yıl enflasyon oranı rekor kırarak 41,4 oldu.
İşsizlik 11,3 iken bu oran; genç erkeklerde 9,4 olurken, genç kadınlarda son beş yılda yüzde 40’larda seyretmeye başladı. (Yani son eylemlere genç kadınların katılımının fazla olmasında bunun etkisi olduğunu değerlendirebilirsiniz. Ki kadınların toplumsal hayattaki yeri ülkede her yıl genişliyor.)
Bu eylemleri değerlendirirken İran ekonomisinin politik gelişmelere karşı kırılgan olduğu göz ardı edilebilir mi?
Rafsancani’den Hatemi’ye neoliberal reformlar bu sebeple yapıldı. Ama bu –sosyal devletten uzaklaşan- özelleştirmeci reformlar çare olmadığı gibi ülke ekonomisine daha çok zarar verdi!
Toparlarsam:
Doğal kaynakları ve jeopolitik konumuyla İran bölgedeki büyük ekonomilerden biri olmayı sürdürüyor ama bunun sıkıntılarını da ambargolar sebebiyle çekmiyor değil. Güvenlik harcamaları da bütçeye sürekli yük bindiriyor.
Demem şu ki:
Ekonomiyi dikkate almadan analitik düşünme olmaz.