Silahlı cihad kıyamet’e kadar devam edecektir
Dinimizde vazifelerin en önemlisi olan, mükâfatı da ehemmiyeti ölçüsünde büyük olan silahlı cihâddan kaçınmak ve bu uğurda gerekeni yapmamak da pek tabiî ki günahların büyüklerindendir. Peygamberimiz şöyle buyururlar:
“Felaket getirici, helak edici yedi (büyük haram)dan sakının. Bunlar:
a) (Allah’tan başka varlıklarda yaratıcı güç vehmederek, insanlarda Allah’ın koyduğu kanunlarla çatışacak yasalar koyma hakkını görerek) Allah’a ortak koşmak.
b) Sihir yapmak,
c) Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı bir insanı haksız yere öldürmek,
d) Faiz alıp-yemek.
e) Yettim malını (zimmetine geçirmek ve) yemek,
f) (İslâm Dinî ve İslâm vatanı uğrunda yapılan) savaş günlerinde ordudan kaçmak,
g) Zinadan uzak ve habersiz namuslu kadınlara zina iftira etmektir.”
Peygamberimiz bir diğer hadislerinde de şöyle buyururlar:
“Bir kimse (gücü varken)savaşmaz, savaşabilecek bir kimseyi teçhiz edip ga zaya yollamaz veya cihada çıkan bir kimsenin aile fertlerine iyi bakmazsa daha Kıyamet’e varmadan büyük belâya uğrar.”[1]
Müminler!
İslâm dinini yaşamak ve tebliğ etmek, İslâm vatanını veya yardım isteyen mazlumları korumak için verilecek cihâdın silâhlı faslı müminler için farzı ki- fâyedir. Ancak İslâm Yurdu’na fiilen tecavüz edilmesi halinde umumî seferber- likte eli silâh tutan her kişiye, namaz gibi, zekât gibi farz-ı ayın olur. Çünkü müminler verdikleri savaşta ancak bir birlerinden yardım bekleyebilirler.
Peygamberimizin, Müslümanların safında savaşa katılmayı arzu etmesine rağmen, putperest olan bir kişinin yardımını kabul etmeyişinden delil getiren bazı İslâm hukukçuları “harpte Müslüman olmayanlardan yardım almak caiz değildir.”görüşünü ileri sürmüşlerdir.
Tarihî olaylara ve mevcut gelişmelere göre esas alınması gereken görüş de budur.
Bunun içindir ki Kur’ân’da “ Bizleri temsil etme ve adımıza işlem yapma yetkisi verecek şekilde Kâfirlerin Velî/Dost edinilmemesi” ihtar olunmuş,“Düşmanlarımız için gücümüz nisbetinde (önceden)kuvvet hazırlamamız,” emrolunmuştur.[2]
Rabbimizin bu ve benzeri emirleri gereği biz de başta savaş uçakları olmak üzere haklarımızı ve mazlum toplumların haklarını savunmamız için gerekli bütün ihtiyaçlarımızı bizzat üretmeliyiz.
Düşmana karşı dost olmayandan yardım beklemek manâsına gelen harpte gayr-ı müslimlerden ve materyalistlerden yardım beklemek gerçekten büyük bir hamakat ve hüsrandır. Üzülerek ifade edelim ordusuyla birlikte Milletimiz ‘halâ bu utanç verici irticanın içindedir.
Müminler!
İnsanlar arasında batılperestler ve emperyalistler mevcut olduğu sürece savaş bir hayat gerçeğidir. Bunun içindir ki Kur’ân ifadesiyle “Arzu etmememize rağmen üzerimize savaş farz kılındı…”[3]
Peygamberimizin duyurduğu gibi “Silâhlı savaş da Kıyamete kadar devam edecektir.”Tarihin şehadeti de bunu göstermektedir.
Savaştan ve tehlikelerinden korunmak ise ancak savaşa ve doğuracağı neticelere karşı hazır olmakla mümkündür.
Bu nedenledir ki Kur’ân ve Sünnet silahlı savaş anlamına cihâd konusuna önem vermekte müminlerin cihâd ruhunu zinde tutmaktadır.
Bizler mümin fertler ve toplum olarak Kur’ân ve Sünnet izinde geleceğe iyi hazırlanmak durumundayız.
İslâm ülkelerinin geniş hammadde kaynaklarına sahip olması ve büyük pazar vasfını taşıması ve başta ülkemiz olmak üzere bir kısmının mühim bir coğrafî konuma sahip bulunması yakın geleceğe çok iyi hazırlanılmasını zarurî kılmaktadır.
İslâm dünyasının halen devam etmekte olan başta Kıbrıs, Keşmir, Filistin davaları, Irak ve Afganistan işgalleri, şimdi de Suriye problemi ve benzeri siyasi ve iktisadi kurtuluş savaşları da silâhlı savaşa hazır olmaya icbar etmektedir.
Bu sebeple insanımızı gaza ve şehâdet mefkûresiyle dolu İslâm insanı olarak yetiştirmek, büyük halk kitlelerimizi daha güçlü ve tutumlu olarak geleceğe hazırlamak mecburiyetindeyiz. İslâm dünyası dışından yardım almamızı gerektirmeyecek şekilde ağır ve elektronik harp sanayimizi kurmak ve İslâm ülkeleriyle bağlantımızı kuvvetlendirmek de kaçınılmaz vazifemizdir.
Sözü Allah’ın Kitabı Kur’ân’a bırakıyorum:
“Allah yolunda öldürülmüş olanları sakın ölü sanma. Bu yanılgı olur. Onlar, Rableri katında diridirler ve rızıklandırılmaktadırlar. Onlar orada Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği nimetlerle sevinirler ve arkalarından henüz şehit olup da kendilerine ulaşmamış olanlara kendilerine korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.”[4]
[1] S. Ebû Davud, K. Cihad B. C. FazlişŞehâdeti. M.S. Müslim Hn. 103; S. Ebu Davud, K. Ve-
saya B. Macae Fitteşdîdi F. Ekli MalilYetimi, R. Salihin ve Ter. 2/571.
[2] Maide 51,58, Enfal 60.
[3] Bakara 216.
[4] Âli İmran 169170.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi