islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4852
EURO
36,4080
ALTIN
2.960,47
BIST
9.359,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

Sivil Toplumda Kadın Kuruluşları

Sivil Toplumda Kadın Kuruluşları

Sosyal bilimlerin büyük ölçüde kadın sorunları ve hakları üzerinde çalışıyor olması, onlara ilişkin problemlerin varlığı, çeşitliliği ve büyüklüğünü kanıtlamaktadır. Bu problemler, pek tabîidir ki kişisel atılımlara çözümlenemez. Ancak değinildiği gibi yaygın ve de büyük olan bu problemlerin çözümü de büyük organizasyonları gerektirmektedir. Problemleri belirleyecek,çözüm önerilerini hazırlayacak ve yönetimlere ve diğer yasal mercilere sunacak kurumlara;sivil toplum örgütlerine ihtiyaç vardır.

Fıtratla örtüşen İslâm’ın, çözülmesi gereğini kabul edeceği bu problemler, Kur’ân’daki adıyla Münker niteliklidirler. Çözümlenerek giderilmelidirler .Bunu için de değinildiği üzere bu problemlerin çözümüne yoğunlaşacak sivil toplum örgütleri gereklidir.

Seküler dünyada önemleri ancak asrımızda kavranabilen ve giderek toplumların yükselen değerleri arasına giren sivil toplum örgütleri, aslında oluşturulmaları 14 yüzyıl önce Kur’ân’la

öğütlenip emredilmiş kurumlardır. Bize göre Âl-i İmran sûresinin 104, âyeti bu kurumların oluşturulması gereğini âmirdir:

“ İçinizden aynı inanç ve amaç için birleşerek Hayra çağıracak; Marûf’u fiilen gerçekleştirmeye ve Münker”den sakındırmaya çalışacak Ümmet/topluluklar oluşturun. Onlar gerçekte kazanıp mutlu olacak olanlardır.”

Bu âyet, aynı inanç ve amacın birleştirdiği topluluk anlamına Ümmet kavramını; kendisiyle Allah’ın rızası kazanılacak faydalı işleri ifade eden Hayır sözcüğü ile İslâm’ın ve ortak aklın benimseyeceği evrensel nitelikli insanlık değerleri olan Marûf ve Marûf’un zıddı olan Münker kavramlarını içine almaktadır.[1] Ayrıca sözlü çağrı olan Dâvet ile sözlü ve fiili olarak emretme ve yasaklama anlamına gelen Emir ve Nehiy kavramlarını da içermektedir. Anılan âyet bu kavramların çağrıştırdığı ve çağrıştırabileceği ferdi ve toplumsal güzelliklere çağıracak ve fiilen onlar üzerine yoğunlaşacak ve gereğinde yasal yetkiler kullanacak kadroların/örgütlerin(Ümmet) oluşturulmasını meşrûlaştırıp emretmektedir.

İslâm ülkelerinde târihî dönemlerde Vakıflar ve Kısmen de Tarîkatlar olarak temayüz eden bu kadrolar zamanımızda sivil toplum örgütleri (Vakıf, Dernek, Sendika ,Birlik, Oda ve benzerleri) olarak yapılanmaktadır.

Kendisine Kur’ân indirilen ve icra gücünü kullanabilen bir insan olarak Sevgili Peygamberimiz, içerik ve kurum olarak bu konuya gereken önemi vermiştir. Bilindiği gibi o, gençken katıldığı Hılfül-Füdûl/erdemliler ittifakı adı verilen mazlumların haklarını koruma ve savunma amaçlı oluşumu yüceltmiştir. Resmi ve etkili yönetici olduğu Peygamberlik döneminde ise, oluşturulacak böylesi örgütlere büyük bir arzuyla katılabileceğini beyan buyurmuştur.[2]

Müslümanlar, Sivil Toplum Örgütleri’ne, bu örgütlere insanlık fıtratının ve sosyal ihtiyaçların gereği olarak yönelen diğer insan topluluklarından farklı olarak fıtratları yanı sıra Kur’ân ve Sünnet buyrukları gereği de yönelmek mecbûriyetindirler. Bu, onlar için ilâhî emir gereği olan farz bir görevdir.

Ne var ki kadınların haklarını savunmak ve onları geliştirmek amaçlı olarak çalışması gerekecek bu örgütler, insan merkezli olmalı; erkek karşıtı olmamalıdır .Kendileri için hak istenen kadınların yapması gereken görevleri de belirleyip duyurmalıdır.

VIII Kadınların Siyasete Katılmaları

Siyasî hayata gereğince dahil olamamaları da kadınlara ilişkin problemlerden biri olarak görülmektedir. Bu durumda sorulması ve cevabı aranması gereken soru şudur:

Bir önceki maddede kurulması önerilen ve savunulan sivil toplum örgütleri, kadınların siyasete katılmaları ve yönetimlerde yer almalarını da amaçlamalı mıdır?

Erkekle kadın arasındaki farkların kültürle giderilebileceği yargısıyla kadını diğer bütün toplumsal alanlar gibi siyaset alanına taşımak istemenin yanlışlığı kabul edilse bile, yarısını oluşturdukları toplumlarının yönetiminde yetkilendirilmeleri gereğini savunma meşrû görülebilir. Çünkü yönetimler kadın duyarlılığına ve onların verebilecekleri bilimsel, sanatsal ve estetik katkılara muhtaçtırlar.

Seçme, seçilme ve yönetme anlamına siyaset özel yetenek isteyen bir alandır. Bu alan, ilmî birikimi, ileri görüşlülüğü, organize edebilme, acil ve ölümcül kararlar alma yeteneğini, beden ve irade gücünü gerektirir. Mücadele ve sabır ister, âdil şiddete de muhtaçtır. Dolayısıyla erkek veya kadın vasıflı insan gerektirir.

Erkeklere nazaran daha az olsa da her toplumda bütün bu vasıfları taşıyan kadınlar vardır. Böyle iken târihî farklı inanç-kültür toplumlarında ve hatta modern toplumlarda bile kadın siyasetçilerin-yöneticilerin azlığı da bir vâkıadır. Bunu nasıl yorumlayacağız?

Peygamberlerin yönettiği adaletli toplumlarda bile bu gerçek değişmediğine göre

biz kadınların siyâsî hayat içine giremeyişlerini, erkek egemen anlayışın egemenliği ve baskısından daha çok tarihî şartların olumsuzluğuna ve öncelikle de kadının doğal özelliklerine bağlıyoruz.

Pek tabîidir ki bu tespitler, toplumsal şartlar ve talepler gerektirdiğinde kadınının siyasî hayata yönelemeyeceği ve yönetim görevi üstlenemeyeceği anlamına gelmemektedir. Kadınlar özgür bırakılmalı, engellenmemeli, fakat pozitif ayırımcılığa da gidilmemelidir.

Anlayışımıza göre İslâm da bu çizgiyi izlemektedir. Fıtratı doğrultusunda kadın için ev merkezli bir toplum hayatı önermekle birlikte onu özgür bırakmıştır. Geniş insanlık coğrafyasında yer yer ve dönem dönem ihtiyaç duyulabileceği için de – aşağıda açıklanacağı üzere – siyasî hayatın aktif ve yönetici bir unsuru olmasını onaylamıştır.

Kur’ânî Yaklaşım

Kur’ân’da erkeklere özgü olduğu açıklanmadıkça kullanılan eril kipler kadınlara da şâmildir. Bunun konumuz özelindeki anlamı seçme ve seçilmeyi de içine alan siyasî hayata vücut ve yön verici Hayr’a çağrı, Mârûfû emredip Münker’den sakındırma; adalet, liyakatlileri görevlendirme  ve şûra (danışma ,seçme-seçilme) gibi Kurânî görevlerle kadınların da yükümlü oldukları ve bu görevlere bağlı haklara da sahip oldukları hakîkatidir.[3] Kaldı ki, Tevbe sûresinin 71. âyeti kadının toplumunu temsil edebilir olma niteliğine daha bir açıklık getirmektedir. Bu âyette şöyle buyrulur:

“Mümin erkekler ve kadınlar birbirlerinin Evliya’sıdır: Onlar birbirlerini temsil edebilir ve birbirleri adına tasarrufta bulunabilirler. Onlar (bu yetkilerine dayanarak) Ma’ruf olanı emredip gerçekleştirmeye çalışırlar, Münker’den de (güçleri ölçüsünde sözlü ve fiilî olarak) sakındırırlar. Namazı birliktelik içinde kılar ve zekâtı verirler.(Hayatı düzenleyici emirleri ve yasaklarında) Allah’a ve Resûlü’ne itâat ederler. Onlar Allah’ın kendilerini merhametiyle kuşatacağı insanlardır. Hiç şüphesiz Allah karşı koyulamayacak güç sahibidir ve neylerse güzel eyleyendir.”

Âyette geçen “Evliya”, “Velî” kelimesinin çoğuludur. Velî yönetimi üstlenme anlamına gelen Vilâyet’tendir; temsil eden ve hukûken tasarrufta bulunabilen kişi anlamına gelir.[4] Bu sebeple mümin erkekler mümin kadınların, mümin kadınlar da mümin erkeklerin velîsi olabilir. Erkekleri siyasî yönden temsil edebilir ve yetkilendirildikleri makamlarda onlar adına tasarrufta bulunabilir. Daha açık bir anlatımla kadınlar da seçilebilir ve yönetebilirler.

  Kur’ân’da Sebe’ Melîkesi Belkıs’ın danışmayı önceleyen idarî özelliklerine ve zulüm karşıtlığına değinilerek yöneticiliğinin onaylanır bir dille anılması, yukarıda özetlenen vilâyet görevi ve hakkını pekiştirmektedir.[5]

Peygamberî Yasak ve Yorumu

Özetlenen Kur’ânî yaklaşıma rağmen İslâm kültür havzasında kadınların siyasî hayata girmesine soğuk bakılması ve yöneticilik üstlenmesine karşı çıkılmasının sebebi de hiç şüphesiz Peygamberimizin belirgin bir olaya ilişkin olan hadîslerinin – Kur’ân dikkate anılmadığı için- genel nitelikli bir yasak olarak görülmesidir.

-Allah şanını artırsın-Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:

 “Yönetimlerini kadına veren hiçbir toplum felah bulamaz/başarıya ulaşamaz.” [6]

Hadîsler genel olarak bağlamından koparılarak anlam olarak aktarılmaktadır. Bu sebeple, anlamı sunulan sözlerinin Allah’ın Resûlü tarafından aynen söylenildiğinin kabul edilemeyecek oluşu bir tarafa bu hadîs, -bize göre-yukarıda açıklanan Kurânî bilgilerle de çelişmektedir. Bu sebeple mezkûr hadîsi söylenildiği bağlamı içinde şöylece değerlendirmek gerekir:

Bu hadîs, İran Kisrası’nın öldürülüşü sonrasının karmaşıklık döneminde, gerekli yeteneklerden yoksun donanımsız kızının tahta geçirilmesi sebebiyle İranlılara yönelik olarak yapılmış bir açıklama olsa gerektir. Eğer böyle değilse bir başka özel sebep altında söylenilmiş veya siyasi bir çıkar amaçlı olarak uydurulmuş olabilir. Hiç şüphesiz, doğruları en iyi bilen Allah’tır.

Kadınların siyasî hayata katılımları konusunda sonuç olarak söylenebilecek olan şudur:

Fıtrat-İslâm çizgisinde hayatın tabîi akışı korunmalı; onlar için pozitif ayırımcılık yapmaktan ve dîn adına engelleyici olmaktan da sakınılmalıdır.

Sonuç:

İslâm’ın yasalarının koyucusu insanı yaratan Allah olduğu için İnsan Fıtratı /yaratılışı ile İslâm örtüşmektedir. İstikrar, adalet,huzur, gelişim, dünya ve âhiret saadeti Fıtrat-İslâm çizgisindedir.

İlmî birikimimiz ölçüsünde bu çizgiyi izleyerek kadınlara ilişkin problemler konusunda sekiz ayrı başlık altında -kısmen de olsa çözüm üretici- görüşlerimizi sunmaya çalıştık.

Yüce rabbimden çalışmamızın faydalı ve âhiret hayatımız için de Sadakay-ı Câriye nitelikli yatırım olmasını diliyorum.

Ali Rıza DEMİRCAN


[1] Rağib Müfredât-ü Elfazıl-Kur’ân Ümmet ve Arefe Maddeleri

[2] M.Hamidullah İslâm Peygamberi  Beyan  İst. 2004.Madde 98-105,sh.59-62

[3] Âl-i İmran 104, 159; Mâide 8; Nisâ 58

[4] Bak.Müfredat Velî maddesi.

[5] Neml 32,34-35

[6] Buhârî Meğâzî 82 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.