GİRİŞ
Güzel ahlakın, bütün inança sistemlerinde, felsefede ve özellikle vahye dayanan ilahi dinlerde önemli bir yeri vardır. İslam dininin temel kaynağı olan Kur’an-ıKerim’in çeşitli ayetlerinde güzel ahlakın önem ve fazileti dile getirilmektedir. Bir surede konu, bir bütün olarak şu bilgilere yer verilmektedir:
وَالتِّينِ وَالزَّيْتُونِ {1} وَطُورِ سِينِينَ {2} وَهَذَا الْبَلَدِ الْأَمِينِ {3} لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ {4} ثُمَّ رَدَدْنَاهُ أَسْفَلَ سَافِلِينَ{5} إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ {6} فَمَا يُكَذِّبُكَ بَعْدُ بِالدِّينِ {7} أَلَيْسَ اللَّهُ بِأَحْكَمِ الْحَاكِمِينَ {8}
“İncire, zeytine, Sina dağına ve şu emin, güvenli beldeye ant olsun ki Biz, insanı en güzel bir biçimde yaratıyoruz. Sonra da onu, aşağıların aşağısına düşürüyoruz. İman edip dürüst yaşayanlar, bu aşağılananların dışındadır. Onlar için kesintisi olmayan bir ödül olacaktır. Bütün bunlara rağmen, senin hesap gününü inkâr etmene sebep olan şey nedir? Allah, hükmedenlerin en büyük hâkimi değil midir?”[1]
Bu surenin baş tarafında bazı değerlere yemin edildikten sonra, insanın en güzel ahlak üzere yaratıldığı haber verilmektedir. Devam eden ayetlerde, inancı sağlam ve sosyal hayattaki davranışları iyi olan güzel ahlak sahibi insanlar için büyük ödüllerin olacağı, bu ahlak ilkeleriyle hareket etmeden kötü davranışlar içerisinde bulunan insanların ise, aşağıların aşağısına düşecekleri haber verilmektedir. Ona göre dünya hayatındaki makam mevkileri, tahsil durumları, zenginlikleri ve benzeri özellikleri nazarı itibaren alınmadan güzel ahlak ilkeleriyle hareket eden kişiler övülmekte, meleklerden bile daha üstün mertebelere ulaşacakları haber verilmektedir. Bunun tersine hareket edenlerin ise, aşağıların aşağısına, hayvanlardan daha aşağı derecelere düşecekleri anlatılmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de anlatılan güzel ahlak, sosyal hayatın her alanını ilgilendirmektedir. Haliyle siyaset ahlakının da bunda önemli bir yeri vardır.
SİYASET AHLAKI
Kelime olarak “siyaset”, yönetmek, bir şeyin idaresini üstlenmek, devlet idare etmek, diplomasi, düzene koymak, hâkim olmak, tedbir almak, hükmetmek ve benzeri anlamları ifade etmektedir.[2] Kaynaklarda verilen bilgilere göre siyasetin sistematik bir şekilde incelenmesi, Yunanlı düşünürler Eflatun (m. ö. 437-347) ve Aristo (m. ö. 384-322) ile başlamıştır. Bu ve benzeri düşünürler siyaseti, toplumu etkileyen genel konulara ilgi, ya da kamu yararına yönelik faaliyet biçiminde tanımlamışlardır. Eflatun ve Aristo toplumu etkileyen genel konuları yani kamu çıkarını, özel çıkarlara göre ahlaken üstün görmüşlerdir.[3] Özellikle Aristoteles, iyi veya kötüyü ele alan felsefe disiplinini “ahlak felsefesi” olarak yorumlamıştır. Bunun toplum düzeyinde değerlendirilmesi, “siyaset felsefesi” olarak adlandırılabilir.[4]
Sebe Kraliçesi Belkıs hakkındaki kıssa, Kur’an’daki siyasal ahlakın güzel bir örneğini oluşturmaktadır. Hz. Süleyman’ın (as.) ona göndermiş olduğu mektup onun eline geçtiği zaman, halkının ileri gelenlerini bir araya toplamıştır. Belkıs, mütevazı bir şekilde onlarla bir istişarede bulunmuştur. Kur’an’da haber verildiğine göre aralarında şu konuşma geçmiştir:
“Kraliçe, ‘Ey ileri gelenler! Bu konuda bana görüş bildirin. Çünkü ben, siz yanımda olmadıkça, hiçbir işe kesin olarak karar vermem’ demişti. Onlar, ‘Biz, güçlü kimseleriz ve çok zorlu savaşçılarız. Sonuçta söz senindir. Kararını sen kendin ver’ demişler. Bunun üzerine Kraliçe, şöyle devam etmiştir: Muhakkak ki krallar/hükümdarlar bir ülkeye girdikleri zaman, orayı ifsat edip harap ederler. Oradaki halkın şerefli insanlarını zelil/perişan ederler. İşte onlar, böyle davranırlar! Ben ise, onlara hediye ile bir heyet göndereceğim ve elçilerin ne gibi bir haber ile döneceklerini bekleyeceğim.”[5]
Yüce Allah, Sebe kraliçesi Belkıs hakkında bu ayetleri boşuna indirmemiştir. Elbette bu ayetlerde çeşitli sosyolojik mesajlar verilmektedir. Müslüman olmayan bir kadının anlattıkları, çok manidardır. Onun hedefinde toplumsal uzlaşı ve barış bulunmaktadır. Onun dediği gibi krallar, herhangi bir ülkeyi işgal ettiklerinde oranın maddi manevi yapısını bozmaktadırlar. Oranın onurlu ve şerefli insanlarını rezil etmeye çalışırken, o toplumun kalitesiz yağcılarını yüce şahsiyet sahibi kişilerin başına geçirirler. Süleyman Ateş, Sebe kraliçesi ile ilgili bu ayetleri yorumlarken, şöyle bir açıklamada bulunmuştur:
“Belkıs, Sebe kavminin başında bulunan bir kraliçeydi. Yani o, bir erkek değil, bir kadındı. Ayetlerde verilen mesajlardan anlaşıldığı kadarıyla bu kraliçe, halkı iyi yöneten zeki bir insandı. O, yönetimde fevrî davranışlardan kaçınmış, halkın felâketlere sürüklenmemesine özen göstermiştir.”[6]
Kur’an’daki ahlakın siyasi boyutunda, insanların kendilerini temsil etme hak ve hürriyetleri vardır. İnsanlar arasında liyakat kuralına göre hak ve hukukun eşit bir şekilde uygulanması gerekir. Kur’an’daki ahlakın gereği budur. Ayırım yapılmaksızın her kişi, layık olduğu yere gelebilmelidir. Bilindiği gibi liyakat, kabiliyet, hüner, fazilet, yetenek, değer, layık olmak ve benzeri anlamalar için kullanılmaktadır. Sosyal hayatta her insana hak ettiği, layık olduğu şeyi vermek gerekir. Geniş aile içerisinde, köy, mahalle, kaza, şehir, bölge ve geniş anlamda halk toplulukları içerisinde birer başın olması gerekir. Baş olacak bu yönetici kişiyi, insanlar kendi aralarında seçmelidirler. Büyük veya küçük insan topluluğu için, görevi hak eden, makama layık olan kişileri seçmek gerekir. Aile, aile büyüğü tarafından idare edilir. Köy, muhtar ve ihtiyar heyeti tarafından yönetilir, İl ve ilçeleri, halkın iradesi ile seçilen belediye başkanları sevk ve idare eder. Doğrusu vali ve kaymakamların da halk tarafında seçilmesi, en uygun olanıdır. Hatta halkın seçeceği vali ve kaymakam, belediyenin de görevlerini üstlenerek memleketlerini idare etmelidirler. Halk tarafından seçilenler, o toplumun iradesini temsil etmektedirler. Her toplumun iradesine saygılı olmak, Allah’ın ve Hz. Muhammed’in (sav.) emrinin gereğidir. Hz. Muhammed (sav.) zamanında, her kabilenin temsilcileri onun yanına gidiyorlardı. O, gelen temsilcilerle memleketi idare ediyordu. Gerektiğinde, kabilelerin temsilcilerini çağırıyor ve onlarla konuşuyordu. Hz. Muhammed (s.a.v.), hiçbir kabileye reis atamamıştır. Onlar kendi aralarında reislerini seçiyorlardı. Medine Vesikası, bu konuda en güzel bir örnek durumundadır. Çünkü Hz. Muhammed (sav.), çeşitli Arap kabilelerinin temsilcileri ile beraber, Müslüman olmayan toplumlarında temsilcilerini bir araya getirmiş, onlarla memleket yönetimini konuşmuş, herkesin hakkının korunacağı bir şekilde Medine vesikası hazırlanmıştır. Unutmamak gerekir ki bu toplantıda, herkes kendini temsil etme hak ve hürriyetine sahip olmuştur. Bu vesika, insanlık tarihinin en güzel siyasi ahlak niteliğinde olan bir örnektir.[7] Kur’an-ı Kerim’de, siyasi ahlak hakkında çeşitli mesajlar verilmektedir. Bu konu ile ilgili bir ayetin meali şöyledir:
“Ey İnananlar! Allah’a itaat edin, peygambere ve içinizden seçtiğiniz yöneticilerinize itaat edin. Eğer herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahiret gününe inanmışsanız, onu/o problemi Allah’a ve peygambere götürün/Kur’ân ve sünnete göre çözün. Bu, sonuç bakımından daha hayırlı ve daha güzeldir.”[8]
Ayette geçen “uli’l-emri minkum” ifadesinin Türkçe karşılığı, sizden olan yönetici demektir. Doğrusu her toplumun kendi hür iradeleri ile aralarından seçecekleri kişi veya kişiler tarafından yönetilmeleri, en doğru olan uygulamadır. Kim olursa olsun, Allah ile Hz. Muhammed’in yolundan ayrılmayan yöneticilere itaat etmek, emir ve yasaklarına uymak gerekmektedir. Aynı şekilde toplumların kendi aralarından seçtikleri yöneticilere müdahale etmek de yanılıştır, Kur’an ve sünnete muhalefettir. Toplumun iradesi dışında başlarına vali, kaymakam, kayyum ve benzeri amirleri atamak, Kur’an-ı Kerime muhalefet etmektir. Çünkü bu tür atamalarla halkın iradesi devre dışı bırakılmaktadır. İradelerinin dışından atanan kişiler tarafından yönetildiklerini hisseden toplumların psikolojisi bozulur, manevi dengeleri zedelenir. Bu tür problemlerin yaşandığı toplumlarda toplumsal uzlaşı ve barış sağlanamamaktadır. Nitekim Hz. Muhammed’den (sav.) sonraki dönemlerde daha halifeler devrinde halkın iradesine dayanmayan vali atamaları, halk arasında sıkıntıların yaşanmasına sebep olmuştur. Bunun neticesinde Müslümanların arasında kavgalar ve nihayette savaşlar yaşanmıştır.
Biri Hz. Muhammed’e (sav.) “Kıyamet ne zaman kopacak?” diye sormuş. Hz. Muhammed (sav.) ona, “Emanet zayi olunca” diye cevap vermiştir. Adam Hz. Muhammed’e (sav.), “Emanet nasıl zayi olur?” diye sorunca, Hz. Muhammed (sav.) ona, “Emanet ehil olmayan kimseye verildiği zaman kıyameti bekle!” diye cevap vermiştir.[9]
İslam’a göre yapılan savaşlar bile, toplumsal uzlaşı ve barışı sağlamaya önceliktir. Cihad, Allah rızası için yapılan her türlü mücadeledir. Bütün yollar denedikten sonra, en son çare olarak savaşa başvurulmaktadır.
SONUÇ
Kur’an-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde anlatılan siyasal ahlakta insanlar arasında ayırımın yapılmaması, mutlak adalete uygun hareket edilmesi ve insanların hür iradelerine saygı gösterilmesi emredilmektedir. Yalana dayanmayan, Kur’an-ı Kerim’in anlattığı güzel ahlak ilkelerine göre yürütülen siyaset, kutsal bir meslektir. Yalnız İslam âlemi için değil, insanlık için hakka dayanan temiz siyasete ihtiyaç vardır. Bütün inanç sistemlerinde böyle bir siyaset hedeflenmektedir. Yalanan dayanan, hak ve adalet anlayışına dayanmayan siyaset yapanlara asla itibar edilmemelidir. Hak ve adalete dayanan temiz siyasetin, kâmil kişiliğe sahip insanların şiarı olması gerekmektedir.
Herkese selam saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
Anahtar Kelimeler: Siyaset, ahlak, Kur’an, sünnet, inanç.
[1] et-Tîn 95/1-8.
[2] İbn Manzûr, “sevese-sâse”, Lisânu’l-Arab, VI, 107 vd.; Luvîs Ma’lûf el-Yesûî, “sevese-sâse”, el-Muncid, Dâru’l-Meşrik, Beytur 1986, s. 362.
[3] Bilal Eryılmaz, “siyaset”, Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Basın – Yayın, İstanbul 1990, III, 423.
[4] Ahmet Arslan, Felsefeye Giriş, BB101 Yayınları, Ankara 2017, s. 30.
[5] en-Neml 27/32-35.
[6] Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul tsz., VI, 399.
[7] Ali Bulaç, Medine Sözleşmesi, Çıra Yayınları, İstanbul 2020, s. 135 vd.
[8] en-Nisa 4/59.
[9] Buhârî, ilim, 2; rikak, 35; İbn Hanbel, II, 361.
Prof. Dr. Nurettin Turgay
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…