Siyaset, sözlüklerde insan yönetme sanatı olarak bilinmektedir. Dolayısıyla siyasetin bir toplumda çok önemli bir görev olarak işlerlik göstermesi gerekir
Elbette siyaset yapmanın salt bir yönetme fonksiyonu olmadığını da belirtmek lazım. Çünkü siyasi yönetim fonksiyonunun temelinde, köklü bir ahlak felsefesi, bilgi birikimi ve sosyal kurallar sisteminin bulunması icabeder. İnsan ve toplum, kültürel ve sosyolojik çevre içinde yaşamakta ve siyasetin de bu dinamikler üzerine kurulması gerekmektedir. Aksi halde, siyasetten beklenen fonksiyonun elde edilmesi mümkün olamamaktadır. Siyaset, insan yönetimini adalet, merhamet ve insanın değerli olması gibi ahlaki değerler üzerine kurduğu ölçüde, gerçek amacını elde edebilme imkanına sahiptir.Günümüzde siyaset bu derin ve kapsamlı manasından uzaklaştığı gibi, siyasetçi de yukarıda belirttiğimiz gerekli alt yapı ve idealist özelliklerinden mahrum bulunmaktadır.
Bunun birinci sebebi, siyaset müessesinin Batılılaşma ile birlikte “politika” dediğimiz, “idare etme ve etki altına alma gibi cezbedici ve yanıltıcı özelliklere dönüşmesidir. Batı’nın sınıflı yapısının ve siyasetinin Makyavelci “iki yüzyülülüğü” nün benimsemesi sonucunda, düşünce ve ideal olarak toplumu “parçalı” kabul eden bir dünya görüşüne uygun hale getirilmesi sağlanmıştır. İkinci husus ise, günübirlik siyaset olarak gerçekleşen politika’nın, siyasetin ahlaki ve kültürel özelliğinde soyutlanarak sadece kazanmak ve etkinliğini sürdürmek amacıyla vasıfsız insanların yer aldığı bir “nitelik kaybı” na uğramasıdır.
Bu durum, siyaseti kendi mana ve sorumluluğundan uzaklaştırıp, bu önemli ve hayati hizmeti aşağı seviyeye çekerken, nefse uygun fayda ve cazibesini arttırarak, birçoklarının bu alana ihtiraslı bir şekilde yönelmesine yol açmaktadır.
Günümüz politikası, büyük rantlar sağlaması, insanın egosunu tatmin etmesi ve kitlelerin gözünde sanal bir itibar sağlaması sebebiyle dünyevi nimetlerin birçok insanın zaafını çekerek yoğunlaştığı “kolay prestij alanı” olarak belirmektedir.
Siyasi sistemin bu faydacılığı, liderin ve siyasi parti’nin, siyasete yeni ve olağanüstü değerlerin yüklenilmesine ve giderek bu amaçlar için birçok değerin feda edilerek onların yüceltilmesi noktasına kadar gelinmiştir. Artık, bu merhaleden sonra siyaset ve parti, ideal haline gelmiş ve kutsal bir hüviyete sokulmuştur.
Bir andan itibaren dini, ahlaki ve kültürel inanç ve ideallerin yerini, siyasi parti sevgisi ve aşkı almıştır. Artık, o partinin insanları, hayat görüşü ve değerlendirme kriteri olarak “kadim” inanç ve değerler yerine, parti lideri veya parti politikasının belirlediği ve çoğu zaman gerekçesini bilmedikleri karar ve politikaları, “siyasetin doğruları” na göre yapmak durumunda olacaklardır. Çünkü, bir gönülde iki tane “sevgili” ye yer yoktur… Bu durum, bir yerde kendi kardeş ve dostlarını bile, siyasi menfaatler sebebiyle ” değerler dairesi” nin dışına çıkararak, onların değersiz hale getirilmesine yol açmaktadır.
Böyle bir yöneliş ve yaşayış, insanı ve toplumu benimsediği din, ahlak. ve kültürlerin kapsayıcı, iradi ve inanç merkezli hareket ve davranış çizgisinden uzaklaştırmaktadır.
Bugünkü toplumsal halimiz ve gidişatımız, bu yeni kutsal ile çerçevelenmiş ve onun aşkı ve bağlılığı ile diğer önemli aşk ve bağlılıkları ikinci dereceye düşürmüş ciddi “sosyal sapma” seviyesine gelmiştir.
Halbuki bir toplumun inanç ve ahlakı, o toplumdaki insanların ideal ve düşüncelerini göre düzenlenmesini gerektiriyor. Bunun dışındaki her ideal ve kültür, o temel değerlere göre biçim almak durumundadır. Eğer vasıtalar, ideallerin ve temel düşüncelerin yerini alırsa, orada insanın günübirlik hedeflerini idealleştirmiş oldukları anlaşılır. Ayrıca toplum, kendini geçici kişi ve ideolojilerin etki alanına sokarsa, bu durum; bizim inanç ve ahlak değerlerimizin kabul etmeyeceği bir yolun seçilmesi demek oluyor…
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi