<>.theiaStickySidebar:after {content: ""; display: table; clear: both;}
Siyaset, insanlık tarihi boyunca, otorite ve yönetim alanında kendini gösteren çok yönlü faktörlerin kullanıldığı pratik bir çalışma alanıdır. Her ne kadar, siyasetin temelinde fikir, ahlak ve hukuk’un varlığı dile getirilse de; günümüzde siyaset; imkan ve fırsatları kollayarak belli statü ve makamlara erişmek için çaba gösteren bir iktidar faaliyeti olarak gerçekleşmektedir.
Siyaset, özellikle insan ve toplum yönetimi olması dolayısıyla sosyal ve kültürel özelliklere ihtiyaç duyulan bir alandır. Çünkü, sosyal sistemle ilgili problemleri veya uygulamaları konu edinen bir politikanın ihtiyaçlarına cevap vermesi gerekir. Bunun için de, ilim ve fikir adamlarının siyaset üzerinde açıklayıcı ve belirleyici çalışmalarının olması şarttır. Aynı zamanda siyaset, toplumu temsil eden bir hareketin varlığını do ortaya koyması bakımından, ahlak ve samimiyetin tüm tutum ve davranışlara hakim olduğu bir sürecin yönetimini gerekli kılmaktadır.
Siyasetin kültür boyutu ise, belli bir kültür coğrafyasının kaynaklarının geliştirilmesi, insan tipinin kültürel değerlere göre yetiştirilmesi, kültür ve sanat kaynaklarının geliştirilmesi gibi son derece yapıcı, geliştirici ve toplumu kuşatıcı birtakım çalışmaların da varlığını ortaya koymaktadır.
Bugünkü siyaset hareketine baktığımıza, Parti kurumu altında öncelikle kendini bir grup halinde tutup, diğerlerini de “karşı grup” olarak belirleyerek, bir mücadele zemininin başlatıldığını ve karşı grubu ne kadar alt edip, sıkıntıya sokarsa, o kadar değerli ve başarılı bir çalışma yaptığı kabul edilerek bir zafer elde edildiği düşünülmektedir.
Sonuç olarak Siyasetin ahlakı noktada ciddi kayıplar vermesinin yanında, kültür olarak da toplayıcı ve birleştirici bir özellik ortaya koyamadığını belirtmek gerekir. Özellikle de siyaset; bir toplum adına değil de, belli ideolojiler ve farklı fikir gruplarını temsil edici bir noktaya geldiğinde, orada parti kelimesinin asıl manası olan “parçalayıcı” özellik ortaya çıkmaktadır.
Meşrutiyet dönemi batıcıların Parlamento ve Siyasi Parti’yi batıdan aldığını söylemiştik. Fakat, bu benimseyiş; aynı zamanda onun çatışmacı, dışlayıcı ve zıt görüş ve politikaların meydana geldiği, ayırımcı bazı hareketlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştu Çünkü her kurum, kendi amaç ve özelliğine uygun bir metot takip etmek durumundaydı. Siyasi Parti de, toplumun belli kısımlarını temsil ederken, diğerlerine sırtını dönmek zorunda olmakta ve hatta bu durum, karşılıklı söz düellolarına ve çatışmalara kadar gitmektedir.
Siyaseti, partisiz olarak yapma ihtimali; belki de çok kişinin aklına bile gelmemiştir. Mesela, İstanbul’un Üsküdar semtinde, diyelim ki 3 tane milletvekili çıkacak. Üsküdarlılar, kendi mahallelerindeki en iyi ve nitelikli insanı seçmeye çalışacak ve bu konuda, partili-partisiz ayırımı olmayacaktır. Çünkü buradaki ölçü, kişinin yeterli ve dürüst bir kişi olmasıdır. Adayın da Üsküdar’lı olması ve orada yaşaması dolayısıyla adayların tanınırlığı ve bilinirliliği sebebiyle, her partiden bu kişilerin beğenilme ve seçilme şansı olacaktır.
Bu konuda ikinci adım; bu adayların, ne yapacaklarını halka taahhüt etmeleri ve ilk dört ay içerisinde vaatlerini yerine getirmeyenlerin, bölge halkı tarafından görevinden alınması ve yerine, ondan sonra aday olan kişinin getirilmesi uygulamasıdır. Burada da, milletvekili, parti başkanı, partili gibi makamların değil, halkın emrinde ve onun isteklerini yerine getirme durumu belirleyici olacağından, ister istemez milletvekilleri halkın ihtiyaç ve beklentilerine cevap verme durumunda olacaktır.
Bu tür kişilerden oluşan Parlamento, Parti başkanı veya diğer etkileyici kişi ve grupların etkisinde değil, halkın istekleri doğrultusunda hareket edecek ve onun tasvibini kazanmaya çalışacaktır. Bu şartlar içinde seçilen milletvekilleri, birbirleriyle “senin partin, benim partim” diye birbirleriyle mücadele edecekleri yerde, birbirleriyle nasıl daha iyi çalışmalar yapacaklarını konuşup, işbirliği yapabileceklerdir.
Bu siyasi formülüme, siyasiler kızmasınlar. Çünkü bugünkü siyaset, bütün halkın hizmetinde olamıyor ve bazı grup ve çevrelerin etkisinde kalarak, hem kendini, hem de toplumu sıkıntıya sokuyor. Bu durumdan bir çıkış yolu arayan biri olarak, ana hatlarıyla bu konudaki teklifimi bilgi ve değerlendirmelerinize sunuyorum.
Prof. Dr. Sami Şener
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ